Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, partisinin grup toplantısında konuştu.

Yüksekdağ, seçim barajıyla ilgili "‘HDP barajı aşamazsa ne olur?’ diye soruyorlar. Biz de soruyoruz ki, ‘HDP barajı aşarsa ne olur?’ Artık bu sorunun cevabını vermeye yönelmeliyiz" ifadelerini kullandı

Yüksekdağ’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

“Siyasi keskinliklerin keskinleştiği bir dönemden geçiyoruz. Bunun son örneği 17 insanın katledilmesine yol açan kanlı saldırı olmuştur. Bir kez daha Paris’te gerçekleşen bu kanlı saldırıyı kınıyorum. Bundan iki yıl övce üç kadın siyasetçi, 9 Ocak’ta vahşi bir saldırıyla katledildi. İki yıl önce bu katliamı azmettirenler hala hesap vermediler, failleri açığa çıkarılmadı. Biz iki yıl boyunca ısrarla şunu söyledik. ‘Fransız devletinin elindeki bilgiler, belgelerin açıklanması yoluyla aydınlatılabilir’ dedik. İki yıl boyunca bu katliamın aydınlatılması için mücadele ettik. Sokakta ve hareket halinde hesap sorma mücadelesi sürdürüldü. Ama başta Türkiye hükümeti olmak üzere, siyasi sorumlular bu katliamın aydınlatılması sorumluluğunu yerine getirmedi.

'İKTİDAR CİNAYETLER KARŞISINDA TOPU PARALEL'E ATMA ÇİZGİSİNİ SÜRDÜRÜYOR'

Siyasi iktidar, Paris katliamı ve işlenen cinayetler karşısında, topu ‘paralel’e atma çizgisini sürdürüyor. Bu kadar kapsamlı ve ciddi bir saldırının aydınlatılmaması sorununun başka sorunları yaratmayacağı düşünülemezdi. İki yol sonra başka bir katliam gerçekleşti. Bunun ardında iki yıl boyunca aydınlatılmayan üç kadın siyasetçinin faillerinin açığa çıkarılsaydı, bugün bu kanlı saldırı ve ölümler de yaşanmayacaktı. Bugünkü kaotik durum da olmayacaktı. Fransız halkının bu acısını biliyoruz, derinden yaşıyoruz.

Paris katliamını kınama yürüyüşüne katılan Davutoğlu, IŞİD çetesini ‘öfkeli insan topluluğu’ olarak tanımlıyor. Aradan geçen aylar boyunca sadece Rojava ve Ortadoğu halkları kıyımdan geçirilmedi. Tüm dünyaya tehdit olacak bir güç, canavar büyütüldü. Bu bugün Kobani’deyse, Avrupa’nın, İstanbul’un göbeğinde bombalar batlatılıyorsa, bu karanlık çetelere verilen siyasi desteğin eseridir.

'DAVUTOĞLU İKİYZLÜ DAVRANIYOR'

Onları koruma, kollama, sınırlarda özgürlük tanıma politikasının sonucudur. 6-7 Ekim sürecinde bir çağrı yaptık. ‘Kobani sadece Kobani değildir’ dedik. Kadınları köleleştirenler, işkenceye uğratanlar, halkların katline ferman çıkaranlar, tüm halkların düşmanıdır. İnsanlık için harekete geçin, birlikte harekete geçelim dedik. Bizimle birlikte harekete geçen, onurlu Türkiye halkıdır.

Ama iktidar, ‘kamu düzenini bozduğu’ gerekçesiyle gözaltılar, tutuklamalar başlattı, yaşam ve özgürlük alanını kısıtlamaya çalıştı. Biz o günlerde bugünlere gelinmemesi için eylem çağrısı yapmıştık. ‘Eğer bu saldırıyı Kobani önlerinde ve içlerinde durdurabilirsek, tüm dünya halkları için eşitlik, özgürlük ve geleceğin kazanılması anlamına gelecektir’ demiştik. Ama siyasi iktidarın saldırı ve baskılarıyla yüz yüze geldik.

Davutoğlu, Paris’te olunca bu katliamcı çetelere karşı yürüyüşe katılıyor, ama Türkiye’de olursa, onların yanında duruyor. Bunun Türkçe’deki karşılığı ikiyüzlülüktür. Siyasi iktidar kendi iki yüzlülükleriyle yüzleşmek zorundadır. Eğer ortada bir ikiyüzlülük varsa, dünyadaki ve bölgedeki bütün egemen devletlerin iki yüzlülüğüdür. Başta Türkiye devleti olmak üzere, dünya devletleri, hiçbir tutum almaya yönelmediler.

'HÜKÜMET MÜZAKERE YEİNE BİZİMLE MÜCADELEDE ISRARLI'

Hükümet müzakereyi başlatmak yerine, bizimle mücadele çizgisinde ısrarla ve inatla sürdürülüyor. Geride bıraktığımız süreç içerisinde müzakereleri hızlıca devreye sokmak yerine, Abdullah Öcalan’ın taslağını ele almak yerine, yöntem ve zaman kazanma politikasıyla süreci doldurmaya çalışıyor.
Kürt sorunun çözümünü sağlayacak en temel yönelim olarak, siyasi dilin demokratikleşmesi, siyasi yöntemin çözüme uygun hale getirilmesi yaklaşımı benimsenmiş değil, gerilim politikası her yerde kendini gösteriyor, hissettiriyor.

Yine gerilim ve provokasyon dili devam ettiriliyor. Cizre’de herkes bir provokasyondan ve gerilimden bahsediliyor. Cizre’de yaşanan gelişmeleri, ölümleri, paralelin işi, çözüm sürecine darbe açıklama ve izah etme söylemini sürdürüyorlar. Bugün geldiğimiz noktada, Cizre’deki provokasyonu AKP hükümetinden bağımsız düşünmüyoruz. Provokasyon varsa, bunu açığa çıkarma sorumluluğu olan siyasi iktidardır. Bunlar açığa çıkarılmıyorsa, biz de diyoruz ki, ‘bu provokasyonun bir parçasısınız, işinize geliyor’. Bir hafta içinde 5 insanımız, en küçüğü 14 yaşında gencimiz yaşamını yitirdi.

Provokasyonun aydınlatılması ve hükümetin Cizre’deki sorunu çözme çabası içinde olması, bu dönemde halkımızın en önemli talebi ve beklentisidir. Bunlar olmazsa, barış umudunu ve iradesini geliştirmeniz mümkün değil.
Kamu düzenliğinden dem vuruyorlardı ama Cizre’da hendeklerin kapatıldığı gün saldırılar gerçekleştirildi. Bu asla bir tesadüf olarak görülemez. Bu sorumluluk alanı dışındaki bazı güçlerin işi ve faaliyeti olarak görülemez. Cizre üzerinden gerilim tırmandırılmaya, hükümetin tavrıyla bozulması anlamıyla bir çizginin ilerletilmesine tanık oluyoruz. Bu çizginin sürdürülmesi, çözüm ve barış umudunun darbelenmesi ve yara alması anlamına gelecektir.

'BARAJ BİZİM SORUNUMUZ DEĞİL'

“HDP’nin barajı aşıp aşamayacağının kritiğini yapıyorlar. sayılar oranlar biçiliyor. HDP’nin siyasi geleneğine, siyasi mücadelesine oran biçilemez. Sizin matematik zekanız buna yetmez. Bunun için siyaset zekası gerekir.

Bütün Türkiye halklarının gücüne inanıyoruz, değişimin gücüne inanıyoruz. Bizim baraj sorunumuz yok, bu barajı savunanlar onlar. Bu faşist darbe anayasasına dayanarak barajı savunanlar onlar. Baraja dayanarak, siyasi varlığını sürdürmeye çalışmak, başlı başına bir sorundur.

Baraj bizim sorunumuz değildir. Darbe anayasasının aşılması, en esaslı antidemokratik maddelerinin aşılması, partimizin görevidir. Bunu bizim sorunumuz olarak görüyoruz. Bu siyasi iktidar darbeci anayasayı aşamaz. 2015 genel seçimlerinde o barajı aşarak, anayasada geçen anlamını da silecek, ortadan kaldıracak, o barajı yıkacağız. O barajın altında kalacak olanlar; siyasi iktidar ve barajı savunanlar olacaktır.

‘HDP barajı aşamazsa ne olur?’ diye soruyorlar. Biz de soruyoruz ki, ‘HDP barajı aşarsa ne olur?’ Artık bu sorunun cevabını vermeye yönelmeliyiz. HDP barajı aşarsa, hırsızlar iktidar olamaz örneğin. HDP barajı aşarsa, barış olur. HDP barajı aşarsa, katliamlar, faili meçhuller, kayıplar aydınlatılır. HDP barajı aşarsa, üzerinde oynanan, tarumar edilen demokrasi kavramı esas gerçeğiyle buluşur. Demokratik özgür yaşamı inşa etme şansımız olur. HDP, barajı aşarsa, inançların, kültürlerin, cennet memlekette ortak bir vatanda yaşama umudu gerçeğe dönüşür. Uzak bir ihtimal değil. Türkiye toplumuna yakın bir ihtimaldir. Eşit, özgür, emeğin, kadınların, gençlerin, hakkını, onurunu, geleceğini bulduğunu inşa etme ihtimalinin gerçekleşmesidir.

HDP Türkiye’nin yeni gerçeğidir. Tüm toplumun ortak büyüyen, yeni gerçeği ifade ediyor. Halkların ortak birleşik programına, halklarımızın özgücüne yaslanarak, hiçbir siyasi merkeze dayanmadan, halkımızın özgücüyle kazanacağımıza çok inanıyoruz. Onların eskittikleri siyasi yöntemlere mecbur değiliz, mahkum değiliz. HDP geride bıraktığı süreçte, neleri değiştirebileceğini gösterdi. Buna yeni başladı. Artık bizim zamanımız. Halkımız, kendi geleceğini, bu birleşik mücadele ve yürüyüşle elde edecek.