Hasan Cemal T24'teki köşesinde, CHP'nin süreç'teki rolünü değerlendiren bir yazı kaleme aldı.

Cemal, "CHP taraftar mı, yoksa karşısında mı yer alıyor barış sürecinin?" diye sorduğu yazısında, bazı CHP'lilerin açıklamalarına dikkat çekiyor ve "Devlet Bahçeli’den herhangi bir farkları yok CHP’li bu sözcülerin," diyor. Cemal ayrıca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "ince bir oyun" oynadığını ve "CHP'yi tuzağa çektiğini" de söylüyor yazısında.

İşte Hasan Cemal'in "CHP, barış sürecinin neresinde?" başlıklı yazısı:

Evet, CHP barış sürecinin neresinde?

İçinde mi?

Yanında mı?

Karşısında mı?

İçinde olmadığı açık.

Peki ya taraftar mı, yoksa karşısında mı yer alıyor barış sürecinin?

Bazı sözcülerine kulak verilirse, CHP’nin barış sürecine taraftar olmadığı anlaşılıyor. Öylesine açıklamalar yapıyorlar ki, üslubun perişanlığı bir yana, barış fikriyle uzaktan yakından bağdaşmayan içerikleri var.

Devlet Bahçeli’den herhangi bir farkları yok CHP’li bu sözcülerin. MHP liderinin barış karşıtı dilini benimsemek, barışı geçiyorum, parti programında yazan ‘sosyal demokrasi’yi de ayaklar altına alıyor.

KILIÇDAROĞLU VE İNANDIRICILIK 

CHP’de barış adına bazı makul açıklamalara da rastlanmıyor değil. Bunlara bakınca, insanın kafasında acaba sorusu uyanıyor. Ama aynı CHP’li sözcüler, makul olanı seslendirdikten sonra, buna tümüyle aykırı olanı söylemekten de geri kalmıyorlar.  

Bu durum, CHP açısından inandırıcılık sorunu yaratıyor. Ve bu sorun kendini belki en çok Kılıçdaroğlu’nda belli ediyor. Sayın CHP Genel Başkanı’nın bir söylediği, bir söylediğini tutmuyor.

Uzun zamandır bu böyle...

İyi niyetle şu da söylenebilir:

Kılıçdaroğlu belki de parti içi dengeleri korumak kaygısıyla böyle hareket ediyordur.

Peki, koruyabiliyor mu?..

Yoksa, CHP içinde barış sürecinden hiç hazzetmeyen kanada, yani ulusalcılara teslimiyetçi, ulusalcılara mahkum bir çizgi mi izliyor daha çok?..

Bu soruyu haklı kılan nedenler var.

114 imzalı bildiri ve CHP...

Öte yandan, CHP’de barış sürecine içtenlikle inananlar da var. Bunların bir bölümü 114 imzalı bildiriye de imza koydular.

Barış ve demokrasinin iç içeliğini haklı olarak savunan bu bildiride, yarıya yakını milletvekili olan ve genellikle partinin yönetici kademesinde görev yapan 35 CHP’linin imzaları da yer alıyor.

Bu sayı daha da artabilirdi.

Ama bu kadarı bile hem CHP, hem barış süreci açısından olumlu bir gelişme sayılabilir.

Çünkü CHP’nin barış sürecine taraf olması, barışın daha sağlam bir kazığa bağlanmasını, kalıcı ve adil bir nitelik kazanmasını kolaylaştırır.

Henüz yakın değiliz bu noktaya.

CHP’den kaynaklanan bu durumu yukarıda özetlemeye çalıştım.

ERDOĞAN’IN İNCE OYUNU...

Meselenin bir de AK Parti boyutu var.

Bu da görmezlikten gelinemez.

Başbakan Erdoğan ince bir oyun oynuyor, CHP’yi bir tuzağa çekiyor.

Hedefi açık:

Kamuoyunda CHP’yi barış karşıtı göstermek...

Başarısız bir oyun da değil bu.

Bir kısım CHP sözcülerinin Devlet Bahçeli diliyle konuşmaları da, Erdoğan’ın değirmenine bol su taşıyor. Kamuoyunda CHP’nin barıştan yana olmadığı algısını besliyor.

Kılıçdaroğlu, CHP’yi süreç konusunda bilgilendirmediği için, CHP’yi muhatap almadığı için Erdoğan’ı eleştiriyor.

Bu haklı bir eleştiri.

Ama bu eleştiriyi yapan Kılıçdaroğlu’nun özen gösterip Erdoğan’ın ‘ince oyunu’na da gelmemesi ve şunu da iyi bilmesi gerekir:

Barış, seçim sandığında prim yapar!

Kılıçdaroğlu eğer barışın kamuoyunda tutmaya başladığını, her geçen gün topluma mal olduğunu göremezse ve bu noktayı yeterince önemsemezse, Erdoğan seçim sandığında yüzde 50’nin de üzerinde büyüyüp gider.

CHP Genel Başkanı acaba bu konuyu ne kadar sorguluyor, kurmaylarıyla barış ve seçim meselesine ne kadar zaman ayırıyor, bilemiyorum.

Bildiğim bir şey var ki bu da, Başbakan Erdoğan’ın demokrasi ve hukuk devleti konusundaki yetersizlikleridir, kırık notlarıdır, eksileridir. Ve bu konu, barış sürecinde hiç kuşkusuz göz ardı edilecek bir nokta değildir.

Bir başka deyişle:

Barışın kalıcı ve adil olabilmesi demokratikleşmeyle el ele gitmesine bağlıdır.

Bu yüzden CHP, gerçek bir barış için yaşamsal önem taşıyan kapsamlı bir demokrasi projesi açıklamalıdır. Kürt sorununa kökleri eskilere giden devletçi yaklaşımından kurtulabilmelidir.

Bunları yaparken de, barışa tümüyle ters düşen Devlet Bahçeli üslubunu bir an önce terk etmelidir.

Ve Kılıçdaroğlu, Ahmet Türk’ün, Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı’nın dün Van’da yaptığı konuşmaya da kulak vermelidir:

“Ergenekon’la, milliyetçi kesimlerle bütünleşen CHP’nin bir kesimi barış sürecini adeta ortadan kaldırmaya çalışıyor. MHP, bizi incitemez. Onu ve düşüncesini biliyoruz ama Kemal Kılıçdaroğlu gibi bir Kürt'ün bu sürece karşı çıkması, gerçekten inanılmaz, anlaşılmaz bir şey. Bu bizi inciten bir durumdur.” Kılıçdaroğlu’nun “Ben Türklükten vazgeçmem!” sözlerine de dünkü Van konuşmasında değinen Ahmet Türk şöyle devam etmiş:

“Biz de diyoruz ki, bizim Türklükle bir sorunumuz yok. Tam tersi, biz halkların kardeşliğini istiyoruz. Türk, Kürt özgürleşsin istiyoruz. Sen, önce Kürt halkının hakları konusunda ne diyorsun, onu söyle, dürüst ol diyoruz.”

Kılıçdaroğlu - belki artık çok geç ama - eğer Kürtleri tümden kaybetmek istemiyorsa, Ahmet Türk’ün bu sözlerinin ardında yatan gerçeği de düşünmelidir.