Yelda Gökdağ - Akşam

İşkence mağduru BDP'li Kışanak ile doktoru CHP'li Demir'in yolu Meclis'te kesişti...

12 Eylül'de Diyarbakır'daki işkenceleri cezaevinin doktoru anlattı. 'Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gördüm' diyen BDP'li Gültan Kışanak'ın da o dönem doktoru olan CHP Muğla Milletvekili Prof. Nurettin Demir: İşkence gören kadınları tedavi ettim. Gültan Hanım'la karşılaşmışımdır. 15-16 yaşındaki çocukların otopsisine yetişemiyorduk" dedi.

CHP’li Nurettin Demir 12 Eylül’ü AKŞAM’a anlattı: Diyarbakır Cezaevi’nde işkence gören kadınları tedavi ettim. BDP’li Gültan Kışanak’la karşılaşmışımdır belki ama hatırlamıyorum.

Kader onları 30 yıl sonra Meclis’te buluşturdu. İşkence mağduru ile doktorunun yolu Meclis’te kesişti. CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir’in, BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak’ın Diyarbakır Cezaevi’nde işkence gördüğü dönemde kadın koğuşunun doktoru olduğu ortaya çıktı. Demir, o günleri “Hayatımın en acı dönemiydi” diyerek anlatıyor:

- 1981 sonu ve 1983 başı arasında askerliğimi Diyarbakır Cezaevi’nde yaptım. Tutukluları isim isim hatırlamam mümkün değil. Ben 1981 ve 1983 yılları arasında kaldım. Gültan Hanım da o tarihte cezaevindeyse yolumuz kesişmiştir. Sonuçta maalesef çok fazla işkence gören kadını tedavi ettim.

OTOPSİ YAPMAKTAN YORULURDUK

- Bölgede neredeyse hekim yoktu. Koskoca Diyarbakır’da 6 Kadın Doğum Uzmanı vardı. Çok ağır hastalar geliyordu. Diyarbakır’da darbe dönemi çok ağır yaşanıyordu. Her gün köylerin yakıldığını duyuyorduk. O dönem sivil hastalara da özel hastalara da baktık. SSK Hastanesi’ne de hekim oldum sonra. Pek çok olaylar yaşanıyor, her gün çatışma, ölenler, öldürülenler var. Otopsilere girip çıkıyor, cesetlere otopsiye yetişemiyorduk.

CENAZELER VERİLİRKEN PAZARLIK

- Her gün çatışmada ölen 15-16 yaşlarındaki gençlerin, çatışmadan otopsisine giriyorduk. Çatışmaya bağlı ölü gençlerin otopsileriydi. Yakınlarına cenazeleri verilirken pazarlık yapılırdı. ‘Sessiz sedasız cesedi gömeceksen verelim, eğer tören falan yapacaksan vermeyiz cenazeleri’ diyorlardı. Bir de ‘cesetleri sabaha karşı gömün’ derlerdi. İnsanlık dışıydı.

- Gece saatleri. Çığlıklar... Öğrendim ki yangın çıkmış koğuşta. 16-17 genç yanmış. 2’nci, 3’üncü derece yanıklardı. Nasıl acı çektiklerini anlatamam. Çığlıklar hâlâ kulağımda.

ATATÜRK'TEN NEFRET ETTİRDİLER

- Bir gün SSK Hastanesi’nde görevliyken komutandan tebligat geldi: Diyarbakır Askeri Cezaevi’nin kadın koğuşunun sağlıktan sorumlu hekimi olacaksın. Yanımda Binbaşım varken Cezaevi’ne girecektik. Bize bile, ‘sizi kontrol edeceğiz’ dediler. Binbaşım kabul etmedi ama ben mecburen kontrole tabi tutuldum. İşkence edilenlerin çığlıklarını duyardık. İnsanlara zorla marşlar söyletip, psikolojik işkence edilirdi. Onların günlük yaşamlarında Türk Bayrağı’nın, Atatürk posterinin ne demek olduğunu anlayabiliyorduk. Çünkü Atatürk’ten de, İstiklal Marşı’ndan nefret ettirdiler insanları.