Gezi Direnişi’nin ilk gününde polisin atttığı gaz fişeğiyle başından vurulan Lobna Al Lamii, Gezi'nin ikinci yıldönümünde Yeni Özgür Politika'dan Fahmi Katar'a konuştu. Seçim süreci ve Gezi'de yaşananlarla ilgili Katar'ın sorularını yanıtlayan Lobna Al Lamii, “HDP de aynı Gezi gibi. İçinde herkes kendisini ifade ediyor” dedi.

Annesi Filistinli, babası Lübnanlı olan Lobna Al Lamii, 15’inden beri Türkiye’de yaşıyordu. Gezi Direnişi'nin ilk gününde başından vurulan ve ciddi biçimde yaralanan Lamii, şimdi Berlin'de yaşıyor.

Gezi Direnişi’nin heyecanını da halen içinde taşıyan Lamii, şimdilerde o heyecanı HDP ile birleştirmiş. Diyor ki, “HDP de aynı Gezi gibi. İçinde herkes kendisini ifade ediyor.”

Fahmi Katar'ın Lamii ile söyleşisinin bir bölümü şöyle:

Sizi Gezi Direnişi’nde tanıdık. Ciddi biçimde yaralanmıştın. Nasıl oldu ve şimdi nasılsın?

31 Mayıs’ta, HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in de olduğu meydanda vuruldum. Yaklaşık 15 dakika içinde birileri beni hastaneye götürebildi. Hastaneye yarım saat daha geç kaldırılsaydım ölürdüm. Hemen ameliyata almışlar. Ameliyattan çıktıktan sonra doktorlar, kardeşime ve anneme yaşayacağımı söylemiş. O arada ben ise komadaydım. Bir gün sonra yoğun bakımdan çıkarıldım, ameliyat ettiler. Sağ tarafım sağlamdı ama sol tarafımdan darbe yediğim için üç parçaya ayrıldı. Bu parçalardan bir kemik beynime battı. Kemiği çıakrdılar. Kafatasımın sol tarafını hastanede kaybolur diye bana verdiler. 6 ay boyunca evde buzdolabında saklı tuttuk. Daha sonra o parçayı 12 çiviyle tekrar yerine yerleştirdiler. Şu anda kafamda 12 çivi var yani. Ameliyat üzerinden iki yıl geçti ama halen başım ağrıyor. Günde beş altı tane ağrı kesici alıyorum, onlarla yaşıyorum. Bir de ayrıca epilepsi hastalığı geçirmemek için hayatım boyunca ilaç alacağım. 6 ay önce bu ilacı kesmiştik ama 1 Şubat’tan itibaren tekrar sara oldum ve hastaneye kaldırdılar. İki gün komada kaldım. Uyandığımda okuyamıyordum, konuşamıyordum. Yaklaşık 3 haftada ancak kendimi toparlayabildim. Yaralandıktan sonra da zaten uzun bir süre konuşamadım. Halbuki Arapça, İngilizce ve Türkçe dillerinde çevirmenlik yapıyorum fakat konuşamadım bile. Zaten genel olarak ilk önce konuşuyorsun, daha sonra okuyabilir ve en sonunda yazabiliyorsun.

Yaralanmamın üzerinden iki yıl geçti. Ben halen yazma yeteneğimi geliştirmeye, eski haline getirmeye uğraşıyorum. Şu an iyi yazıyorum ama halen hatalar yapıyorum. 36 yaşıma geldim ve artık kendime daha iyi bakmam gerekiyor. Hele işte bu saldırı sonrasında mutlaka 8 saat uyumam, ilaçlarımı almam, içkiden uzak durmam gerekiyor. Yeni bir hayat, daha zor bir hayat ve buna alışmaya çalışıyorum.

Türkiye’ye gidip geliyor musun?

Gidip geliyorum ama eskisi gibi değil. Dikkatli olmaya çalışıyorum. Yürürken bazı insanlar sarılıyor, destek veriyor ama bazıları da tepki gösteriyor. Taciz edenler, küfür edenler bile oluyor. Onun için dikkatli olmaya çalışıyorum.

Şunu merak ediyorum. Gezi’den önce nasıl biriydin? Bu kadar politik miydin mesela?

Hayatım boyunca politikayla bir bağım olmadı. Zaten reel politikaya hep mesafeli oldum. Ben devletin dağılmasını, insanların kendilerini yerel yönetimlerle yönetmesini savunuyorum. Ama 18 yaşındayken mesela, ilk oyumu kullanacağım için çok heyecanlıydım. Gidip oyumu Ecevit’e verdim. Sonra çok pişman oldum ve “Bir daha asla oy kullanmayacağım” dedim. Fakat şimdi, Gezi’den, vurulduktan sonra kararımı değiştirdim. Şimdi Selahattin için, HDP için oy kullandım. Çünkü başka seçeneğimiz yok.

Seni Gezi Direnişi’ne götüren şey ne olmuştu?

Aslında Gezi Direnişi’nden üç ay önce Türkiye’den Berlin’e taşındım. Müzikle uğraşıyorum, Kalan Müzik’te çalışıyorum. İşte Erkan Oğur’un menajerliğini yapıyorum. Müzikle sürekli iç içeyim. Burada iş bulunca buraya taşındım. Tam Gezi Direnişi olduğu sırada vizemi uzatmam gerekiyordu, 27 Mayıs’ta kalktım Türkiye’ye gittim. Orada elçiliğe gitmem gerekiyordu. Yolda Gezi Parkı’nda toplanan insanları gördüm, yerde oturuyorlardı. Kimi müzik yapıyor, kimi sohbet ediyordu. Yaklaşıp, “Ne oluyor” diye sordum. Tabii üç aydır dışarıda olduğum için ne olup bittiğini çok bilmiyordum. Oradaki ağaçların yıkılacağını, kocaman binaların dikileceğini anlattılar. O kadar sinirlendim ki... Daha önce yapılanları da zaten biliyordum. İşte üçüncü köprü yapılacaktı, Tarlabaşı‘nda insanlar evlerinden kovuluyordu, yeni binalar yapılıyordu... Dolayısıyla ben sadece üç ağaç kesilecek diye de orada değildim. Cihangir’de oturuyordum ve tek yeşil alanımız Gezi Parkı’ydı. Başka yeşil alan yok.

Oradaki insanlarla oturduk, hatta vurulmadan önceki günde, 30 Mayıs’ta konser yaptık. Kalan Müzik’den ve Dünya Müzik’ten bir sürü sanatçı geldi. O gece de orada geç saate kadar kaldım. Gece yakındaki bir arkadaşın evine gidip kaldık. Sabah döndüğümüzde baktık ki bütün çadırlarımızı yakmışlar. Yarım saat sonra da hemen polis saldırdı. Divan Oteli’nin oraya doğru kaçtık. Orada Sırrı Süreyya Önder vardı. Bize, “Çocuklar şimdi sessizce dağılın, bir saat içinde yeniden meydanda buluşuyoruz” dedi.

Bir şekilde dağıldık. Birkaç arkadaşla eczaneye gittik, su filan aldık. Hepimizin yüzü gözü gaz bombalarından dolayı yanıyordu. Oradan çıkınca ben de bir yerlerden taş aldım. Benim annem Filistinli, hayatım boyunca Filistin’deki meseleleri takip ettim. Daha önce hiç eyleme gitmemiştim, polisle karşı karşıya gelmemiştim. Ama bir anda sanki Filistinli oldum, taşları topladım ve TOMA’lara atmaya başladım. Elimde bir mendil vardı, onu da başıma bağladım. Sonra bir şekilde oradan ayrıldık. Sırrı Süreyya’nın dediği gibi bir saat sonra meydanda buluştuk. Orada Sırrı Süreyya bize, “Çocuklar herkes otursun. Şarkı söyleyin, sohbet edin, kimse başka da bir şey yapmasın” dedi. Oturduk. Etrafımız olduğu gibi polisti. Bir saat sonra bir anda saldırdılar. Oradan hiç ayrılamadım zaten. On dakika içinde kafamdan vuruldum ve yerde titreyen, kafasından kan akan bir insana dönüştüm. İşin o kısmı da çok acayip. Etrafta kimse olmadığı için beni polisler taşıdı. Kafamdan kan akıyordu ama hiç düz tutmadan sallaya sallaya taşıyorlar. Sonra işte bir şekilde hastaneye götürülmüşüm.

Peki tüm bunları yaşayan biri olarak Gezi’nin sonuçları hakkında neler düşünüyorsun? Ne gibi değişiklikler yarattı Gezi Direnişi?

Daha önce polisler, ya İstanbul’un bilmediğimiz, gitmediğimiz mahallelerinde ya da Doğu’da insanlara saldırıyordu. İnsanlar hapse giriyordu, eziyet çekiyordu. Biz bunların hiçbirinin farkında değildi. Ama biri İstanbul’un ortasında, meydanda vurulunca herkes ayağa kaldık. Ben maalesef Gezi’yi daha sonra hiç göremedim. Herkes sokaktaydı ama ben o sırada komadaydım. Ertesi gün benim vurulma anımı gören, yerde kanlar içinde oluşumu gören bir milyon insan vardı meydanda. Dolayısıyla biz hiçbir şey yapmaydıysak bile hepimiz bir şeyler öğrendik. Bazılarımız hemen, saniyesinde unuttu. Biz zaten çabuk unutan bir toplumuz. Ama bazılarımız halen hatırlıyor, bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Mesela şimdilerde oyunu HDP’ye vermek... Bir şekilde değiştirmek için insanlar, bu harekete katılıyor. Arkadaşlarımın çoğu, önceleri politik hiçbir şeye katılmıyorlardı. Çoğu konservatuar mezunu, müzik yapan insanlar... Daha önce onları eylemlere çağırsanız gitmezlerdi, hiç umurlarında değildi. Ama şu anda çoğu politik olarak bayağı aktifler. Aynı insanlar şimi bir sürü etkinlik düzenliyor. Gezi hiçbir şey yapmadıysa bunu yaptı.

Peki, bugünlerde en çok konuştuğumuz konuların başında HDP geliyor. HDP’nin iddiası da tıpkı Gezi gibi toplumun bütün kesimlerinin rahatsızlıklarını ve taleplerini yansıtmak... Bu anlamda Gezi’deki mücadele HDP’ye ne kadar yansıdı; HDP’nin başarısı Gezi için ne ifade ediyor? Sen bu iki hareket arasındaki bağla ilgili ne düşünüyorsun?


İki yıldan beri okumakta zorlanan, yeni yeni konuşmaya başlayabilen biri olarak bunu ne kadar değerlendirebilirim, bilmiyorum. Ama şunu biliyorum: Bir ilk defa bir şekilde bu kadar bir araya geldik. Ben Arap’ım. Yanımda Kürt, Türk, Ermeni insanlar vardı ve hepimiz bir biçimde buluştuk. Bu çok önemli bir şey. HDP’nin de öyle bir şey olduğunu düşünüyorum. Yani halkların birlikte olduğu bir yer olduğu düşünüyorum HDP’nin de...

Söyleşinin tamamı için TIKLAYIN