Gazeteci Günay Aslan, 14 Mayıs 2014’te Özgür Politika Gazetesi’nde kaleme aldığı “Kürtlerle Savaş Simülasyonu” başlıklı yazısında, Genelkurmay tarafından yapılan ve hayata geçirilirse Türkiye'deki bütün halkların felaketi olacak bir simülasyonun haberini verdi. Ancak haber, Soma Katliamı'na denk geldiği için, neredeyse kimse tarafından fark edilmedi.

Gazeteci Müjgan Halis, okumayanlar için, bu korkunç planın ayrıntılarını şöyle anımsatıyor:

Şöyle diyordu yazısında Aslan: “Bir süre önce Genelkurmay bünyesinde çalışması yapılan bir savaş simülasyonundan bahsediliyor. Simülasyona göre çözüm sürecinin çökmesiyle birlikte çatışmalar yeniden başlıyor. Yeniden başlayan çatışmalar Hakkari-Şırnak-Van üçgeninde yoğunlaşıyor. Türk ordusu bu üçgeni karadan ve havadan kuşatıyor. Kara Kuvvetleri geniş kapsamlı operasyonlar başlatıyor. Hava Kuvvetleri de Yüksekova-Şemdinli-Silopi kırsalından başlayarak bölgedeki köy, kasaba ve kentleri bombalıyor.”

Günay Aslan yazısında, simülasyonun geleneksel ‘isyan’ senaryosuna göre kurgulandığını belirterek, bu yüzden uygulamanın da ‘geleneksel’ olduğunu ve 'isyan'ın kitlesel katliam, tutuklama ve sürgünlerle bastırıldığını belirtiyordu. Ve şöyle devam ediyordu: “Gizli yapılan simülasyonda savaşın bilançosu 10 bin ölü, binlerce yaralı, onbinlerce tutsak, bombalanmış köyler, kasabalar, kentler ve 650-700 bin arası sürgün olarak hesaplanıyor.”

Simülasyon uygulamasının Kürdistan’la da sınırlı kalmadığını, Türkiye’nin her tarafına yayılmış Kürtleri de bastırmayı hedeflediğini vurgulayan Günay Aslan batıda da yaygın ve yoğun bir devlet terörü uygulandığını anlatıyordu: “Yeniden başlayan savaş yüzünden siyasi otorite kenara çekiliyor. Kenardaki generallerse sahneye çıkıyor. Ülkede sıkıyönetim ilan ediliyor ve ordu bütün ipleri eline geçiriyor.”

Ordu yüksek komuta kademesinin önünde ve Kürtlerin takibi amacıyla kurulan bir merkezde sergilendiği öğrenilen simülasyon sonrasında hazırlanan raporların ve yapılan planlamaların da Genelkurmay tarafından onaylandığı yazının bir diğer iddiası.

Kürt hareketinin de haberdar olduğu bu simülasyonun hayata geçirilebilirliğinin düşük de olduğunu söylese Aslan; gizlilik içinde yürütülen bu türden operasyonel çalışmaların kamuoyu tarafından bilinmesi gerektiğini düşünerek kaleme almıştı. Aslan ayrıca, Kandil’e de simülasyonu sorduğunu ve yanıt beklediğini yazısının içinde belirtmişti.

Bu önemli duyumla ilgili Günay Aslan’la bir araya gelen Müjgan Halis, ilgili konuya dair olası sonuçların değerlendirildiği bir söyleşi gerçekleştirdi.

İşte Kurdistan24.Org'ta yer alan o söyleşi:

Yazınızda bahsettiğiniz simülasyon, bir tür oyun mu?

Evet, bir harp oyunu ve Genelkurmay bunu düzenli aralıklarla yapıyor. Savaş simülasyonları askeri senaryoların uygulanmasında dönük olarak yapılan deneysel çalışmalardır. Çalışmayla çeşitli senaryolar uygulanır ve buna uygun hazırlıklar test edilerek planlanır. Biliyorsunuz Balyoz Darbe Planı’nda benzeri bir savaş simülasyonu deşifre olmuştu. Bu iddianameye de girdi. Balyoz'da da Türkiye’de camilerin bombalanması, kendi uçaklarının düşürülmesi gibi birtakım simülasyonlar yapılmıştı.

Ama Balyoz, bir darbe planıydı…

Bunun da bir darbe planı olduğu söyleniyor. İki iddia var: Biliyorsunuz Türkiye bir kırılma noktasına doğru ilerliyor. Lozan’ın eseri olan, evrensel ölçülere uymayan ve bir özel savaş rejimi olarak kurgulanan 100 yıllık Kemalist Cumhuriyet dönemi bitti. Yine bir Lozan kurgusu olan ‘ulus devlet’ modeli de iflas etti. O topraklara yeni bir devletin ve sistemin kurulması kaçınılmaz hale geldi. Türkiye Soğuk Savaş sonra her geçen yıl biraz daha hızlanan bir biçimde bu kırılma anına doğru ilerliyor. Ortadoğu’da ‘Arap Baharı’yla birlikten hızlanan tarihi akış Türkiye’yi de hızla bu noktaya doğru sürüklüyor.Bu biliniyor. Bilinmeyen kırılma anında nelerin yaşanacağı ve Türkiye’nin gelecekte nasıl bir şekil alacağıdır. Burada da iki temel senaryo vardır. Ya Türkiye yaşatılması artık imkansız hale gelmiş olan ‘ulus-devlet’ modelinde ısrar edecek ve bunun için darbe ve kitlesel katliamlar da dahil her yol ve yöntemi kullanacaktır; ya da o coğrafyanın tarihsel ve kültürel birikimiyle birleşecek, ademi merkeziyetçi yeni bir sistem inşa edecektir. Türkiye  bugün bu iki seçenek arasındaki  mücadelenin gerilimlerini yaşıyor. Kürtlerle Savaş Simülasyonu haberleri de zaten buradan çıkıyor. Bir darbe olmadan elbette bu tür harp oyunlarını uygulamak mümkün görünmüyor. Bu çok kolay da görünmüyor.Küresel sistem tarafından desteklenmemesi halinde bunun gerçekleşme ihtimali zayıf görünüyor. Küresel sistem Mısır’da olduğu gibi Türkiye’de de bir darbe düşünüyorsa şayet unutmamak gerekir ki bunun yolu Kürtlerle savaştan geçiyor.

Öte yandan simülasyon haberlerinin sızdırılmasının altında başka nedenler de yatabilir. Onu da gözardı etmemek gerekir. O da 'Kürtlere ayağınızı denk alın, askerleri ikna etmekte zorlanıyoruz, bizi daha fazla sıkıştırmayın' mesajının verilmesi olabilir. AKP ve çevresinden birileri bunu yapabilir. Ki bu mesaj BDP yetkilileriyle yapılan görüşmelerde zaman zaman dile getiriliyor. Yani Kürtlere, 'AKP’nin üzerine fazla gitmeyin, ne verirlerse razı olun' bağlamında bir yönlendirme niyeti de olabilir. Ama hangisi gerçek, bilmiyorum.

Bu bilgiyi ne zaman ve hangi yöntemle öğrendiniz?

Aşağı yukarı 3-4 aydır konuşulan bir konu. Kürt sorununun  geleceği bağlamında konuşuluyor. Ben bir Kürt siyasetçisiyle yaptığım konuşma esnasında bundan haberdar oldum. Kürdistan’daki siyasal süreçle ilgili olarak bir Kürt siyasetçisiyle konuşurken öğrendim ki böyle bir çalışma yapılmış. Haber değeri yüksekti ve dolayısıyla değerlendirdim. Ama yazmadan öncehem sahadaki bazı gelişmeleri gözlemledim hem de bazı çevrelerden bilgi istedim. Ancak bu güne kadar bir açıklama gelmedi. Konuyla ilgili olara bazı bilgilerin Kandil’de olabileceğini tahmin ediyorum. Siyasetçi arkadaşım da böyle söyledi. Bakalım, bekliyoruz…

Hangi saha çalışmaları?

Sahada alttan alta devam eden ve hiç kesilmeyen bir savaş hazırlığı var. Devletin militarist temelde yeniden ve yoğun bir örgütlenme çabası var.

Karakol, kalekol yapımları gibi mi?

Onlar değil sadece, Kürdistan’ın tarihinde hiç olmadığı kadar askerileşmesi var… Orduların; ateş gücü yüksek birliklerin kaydırılması, ‘topyekün savaşa’ dönük altyapı çalışmaları var. Hava keşiflerinin kırsal alanlarda yoğunlaşması var.Sadece medya savunma alanları değil köy ve mezralar üzerinde de çok yopun keşif çalışmaları yapılıyor. Bunlar da üstelik Çözüm süreci’nde, onun sağladığı ateşkes ve sessizlik içinde yapılıyor. İnsan de ister bütün bunlar bu simülasyonla ilgili mi diye düşünmeden edemiyor.

Keşif çalışmaları, simülasyonda bahsedilen Hakkari-Van-Şırnak üçgeninde mi?

Simülasyonun hedef alanı orası, evet. Oradaki halk yığınları. Ancak altını çizmek isterim; simülasyon bir duyum. Gerçek olup olmadığını, hükümetin bu iddialara vereceği cevaptan öğreneceğiz. Dolayısıyla hükümetin konuya açıklık getirmesi gerekiyor. Ayrıca Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Ocak ayında ‘süreç çökerse daha çok Roboski yaşanır’ diyordu. Arınç savaşın yeniden başlaması halinde kitlesel katliamların yaşanacağı uyarısı önemliydi ancak, üzerine gidilmedi.

Simülasyonun detayları neler?

Kapsamlı bir simülasyon ve özünde bir topyekun savaş konsepti. Ama zaten bunun bir karşılığı var: Eğer Kürtlerle bir topyekun çözüm olmazsa, bu sürecin bizi götüreceği yer, Güney’i ve Rojava’yı da içine alacak olan yaygın ve şiddetli bir çatışmadır. İki alternatif var önümüzde: Ya eşitlikçi bir çözüm ya da topyekun bir çatışma. Buna uygun hazırlıklar yapılıyor, zaten bu simülasyon da bundan çıkıyor. Temel nedeni dediğim gibi Türkiye’deki bir dönemin kapanıyo olmasıdır. 1920’lerde Lozan’da kurulan devlet dönemi bitti. Türkiye yeni bir sistem, yeni bir devlet arayışının içerisinde. Ulus devlet modelini terk mi edecek, ısrar mı edecek, bu simülasyon onun bir parçası olarak da görülebilir.

Simülasyon eskide ısrar edenlerin bir çabası olarak da yorumlanabilir mi?

Evet öyle yorumlanabilir. Ama bir şey daha var; bugün olduğu gibi 100 yıl önce de Siyasal İslam bu konuda hayati bir rolü vardı. O dönem Siyasal İslam bu rolünü oynamadı ya da oynayamadı. İngiliz aklı ona bu fırsatı tanımadı. Şöyle, Osmanlı’nın çöküş sürecinde ona iki reçete sunuldu. Biri Batı’dan /İngiltere/ getirilen ‘ulus devlet’ modeliydi. Diğeri ise Doğu’dan /Orta Asya/ Afgani ve Mercani gibi reformistlerin getirdiği Siyasal İslam’ın ademi merkeziyetçi modeliydi. Lozan’da bir tampon devlet, Batı’nın bekçisi bir ileri karakol devleti kurgulandığı için Siyasal İslam’ın bölge halkarıyla birliğe dayanan federatif modeli tasfiye edildi. 100 yıl sonra şimdi aynı noktaya geldi. Türkiye’Nin Siyasal İslam’ı bu kez nasıl davranacak onu göreceğiz. Kemalist Cumhuriyet emperyalizm desteğiyle tasfiye ettiği Siyaslİslamı zaman içinde militarizmin ve emperyalizmin işbirlikçisi haline getirdi. Ama nesnel süreç değişince ve Anadolu sermayesi yükselişe geçince reformist yan da güçlendi. Ancak AKP buna uygun bir cevap vermedi. Çünkü siyasal genlerine enjekte edilen ırkçılık ve işbirlikçilikle yüzleşmedi. Yüzleşmeyince demokratik değerleri içselleştiremedi.

Savaş Simülasyonu evet, ulus devlet projesinde ısrar etmek isteyenlerle doğrudan ilişkilidir diyebilir.  Bir darbeyle Kemalizmin revize edilmesini; onalrın deyimiyle ‘Cumhuriyet devriminin tamamlanması’ arzu ediliyor zaten. Ama Türkiye'de Mısır benzeri bir darbeyle bunu yapmak mümkün mü? Siyasal gözlemcilere göre çok zor. Ki bence de öyle. Çivileri çıkmış, çökme sürecine girmiş 1920’lerde Türkiye’nin zamanı geçti. Ancak küresel sistem uzun vadeli Kürt-Türk savaşı istiyorsa bu gerçekleşebilir. Ama halkların ortak iradesi gerçekleşir ve bunun karşısına dikilir mi,onu da bilemem.

Peki sizce, böyle bir simülasyonun hazırlanmasında AKP’nin payı olabilir mi? Yani bu tür bir şey gerçekten Kürt hareketinin başında sallandırılan bir Demokles kılıcı mı? Çünkü Türkiye’de demokratikleşme adına olumlu bir gidişat olduğunu da söylemek zor. En son Soma örneğinde de gördük bunu. Dolayısıyla bunun uluslararası bir yanı da yok mu?

Bu simülasyon uygulanırsa, zaten Türkiye’de AKP iktidarda kalmaz. AKP iktidarının bugüne kadar ömrünün uzamış olmasının nedeni, Kürt hareketinin AKP’ye yönelik içeriden ve dışarıdan yönelmiş girişimlere; Öcalan’ın deyimiyle 'darbelere' katılmamış olmasıdır. Ama bu simülasyona göre Türkiye’de genel bir sıkıyönetim ilan ediliyor. Böyle bir çatışma konjonktüründe; binlerce insanın öleceği, köylerin-kasabaların bombalanacağı bir durumda AKP iktidarda kalamaz.

Öte yandan Ortadoğu'da siyasal İslam, Mısır darbesiyle bir tasfiye sürecine sokuldu. 'Mursi’den sonra sıra Erdoğan’da' tartışmaları o dönemde çok yapıldı ve uluslararası medyada tartışıldı. Erdoğan küresel sistemde hâlâ kabul görmeyen ve tasfiye edilmek istenen bir lider. Ama Suriye ve Ukrayna gibi bazı dış gelişmeler onun siyasal ömrünü uzattı. Yine de ömrünün uzamasındaki esas neden, içeride bir çatışmanın olmamasıdır.

Demin dediğim gibi Siyasal İslam Osmanlı'nın çöküşünden sonra bastırıldı ve içerdiği reformcu özelliklerini uzun zaman önce yitirdi. Mursi ve Erdoğan örneğinde de gördüğümüz gibi; demokrasiyi, temel insan haklarını özümsemede zorlanıyorlar. Mısır’da çok kötü şeyler yaşandı. Ama Türkiye’nin çok farklı dinamikleri ve iyi-kötü geliştirdiği bir demokratik birikimi var. Üstelik yangın yerine dönmüş Ortadoğu’ya bir de Türkiye eklenirse, küresel sistem bunu kontrol etmekte çok zorlanacağını biliyor. Ayrıca Türkiye’nin dünya içindeki yeri; hem ekonomik, hem siyasi, hem askeri ilişkileri bir Suriye’ye, bir Mısır’a, bir Irak’a dönüşmesinin önünde engel.

Ama dönüp dolaşıp hep yere, başa; bu devletin kuruluş sürecine geliyoruz. Türkiye’de içeriden bir güç Lozan sisteminin devamını dayatıyor. Ama içerideki bir diğer güçse, Lozan sınırlarına hapsedilmiş Türkiye’nin Ortadoğu’ya açılmasını ve Lozan’ın artık yıkılmasını talep ediyor. Lozan evet Kürdistan’ı parçaladı ama Türkleri de kalın zincirlerle Anadolu’ya bağladı. Türkiye şimdi bu zincirlerden kurtulmak, bölgeye açılmak istiyor. Kürtlerle sürdürülen görüşmelerin, KDP’yle yapılan stratejik işbirliğinin önemi de burada ortaya çıkıyor. Hangisi galip gelecek, bilmiyoruz. Ama ikisi arasındaki rekabetin sonucu olarak,böyle darbe simülasyonları ve bir iç savaşı kışkırtan girişimlerle karşı karşıya kalıyoruz diye düşünüyorum.

Simülasyon bir isyan senaryosuyla başlıyor diyorsunuz. Bu demokratik özerkliğin inşası diye tarif edilen süreçle örtüşmüyor mu?

Evet, özerklik ilanına karşı alınacak önlemlerle de bir bağlantısı var. Sızmasındaki nedenlerden biri de, özerklik ilanını erteletme, öteletme ve Kürt siyasi hareketi üzerinde baskı yaratma amacı da olabilir…

Böyle bir baskı strateji değişikliğine yol açar mı?

Ben son haftalarda İmralı ile Kandil arasındaki diyalogları çok önemli buluyorum. Kandil, bu sürecin AKP tarafından sürüncemede bırakılmasından yana değil, artık ciddi pratik adımlar atılması konusunda ısrar edecektir diye düşünüyorum. Bu illa ki, özerklik ilanı şeklinde olmayabilir. Ama AKP’ye verilen süre bitmiştir. Aslında bunun işaretlerini biz 3 ay önce almıştık. KCK genel toplantısından sonra, AKP çözüm sürecinin muhatabı olmaktan çıkmıştır, denildi. Biraz seçimler, biraz da Öcalan’ın AKP’ye zaman kazandıran toleranslı tutumu nedeniyle bugünlere kadar gelindi. Ama bundan sonra gidebilme imkanı çok zor görünüyor, çatışma ihtimali de biraz oradan çıkıyor zaten.

Bir yandan da küçük çatışmalar başladı…

Can kayıpları da var, o çok tehlikeli.

Darbe planıyla bağlantısı düşünülürse, Kürt hareketinin artık müdahale ettiği yorumu yapılabilir mi?

Çatışma olursa, günah keçisi Kürt hareketi olmayacak ve böyle bir oyuna gelmemek için çok dikkatli davranacaktır. Eğer çatışma yeniden başlayacaksa, sorumlusu bellidir, AKP Hükümeti’dir…

Bu simülasyonun en korkunç yanlarından biri de gerilla ile asker arasındaki bir çatışmadan bahsetmemesi, doğrudan halkın hedef alınması… Bu ‘süreci halk götürecek’ diyen Kürt hareketinin tavrına da bir mesaj değil mi?

Çatışmacı kesimleri izlediğimiz zaman –ki cemaat bunların başında geliyor, ikincisi ulusalcılar, üçüncüsü de MHP’liler. Bu üç kesim aylardır periyodik olarak büyük bir korku pompalıyorlar Türkiye’ye. ‘Devlet doğudan çekildi, çözüm süreci PKK’yi büyüttü, sokaklara çıkmaya başladı, kitlesel ayaklanma peşindeler, PKK özerklik ilan edecek, şehirlere el koyacaklar’ diyorlar. Geçenlerde Demir Çelik’in belediyelerden hareketle ‘Hakkari ve Şırnak’ta özerkliği kurabiliriz’ demecini bile ‘Tıpkı Rojava gibi yapacaklar’ şeklinde bir sundular. Bu simülasyonun ana hedefinin kitle katliamı olmasının nedeni, Kürt hareketinin kitleselleşmesi ve ciddi bir yükselişe geçmesidir. Rojava’nın ve Güney Kürdistan’ın, çözüm sürecinin etkisi büyük. Ama bu kitleselleşmenin ana hedefi, Türkiye’den kopmak değil. Geçenlerde Yeniçağ gazetesinde bir emekli general, “Özal köyleri boşalttı ama yetmedi, yeniden nasıl bir şey yapmak gerekiyor” demişti. Ümit Özdağ gibi savaş yanlısı ideologlar “Devlet elden gitti, nolacaksanolsun” diyor. Simülasyoncuların uzantılarına; yani CHP, Ulusalcılar ve MHP’ye baktığımız zaman yeni bir çatışmanın gerilladan çok, halkı hedeflediğini görebiliyoruz. Temel hedefler; Silopi köyleri, Şemdinli köyleri, Yüksekova köyleri. Onun için kitlesel katliamlar ve 600-700 bin kişiyi Irak ve İran’a göç ettirmek hedefleniyor.

Yani amaç gerillayı değil, halkı yok etmek…

Evet, bu denizi kurutma operasyonudur. Balıkla uğraşmıyorlar. Devletin klasik isyanlara verdiği refleksler var; biz bunu Dersim’de, Zilan’da, Şeyh Sait ayaklanmasında gördük. Bu konsept, klasik tedip ve tenkilin gelişmiş, günümüze uyarlanmış hali gibi görünüyor.

Siz Kürt hareketini çok yakından tanıyan birisiniz. Bu bağlamda Kürt hareketinin tavrına ilişkin yorumunuz ne olur?

Arada derin bir güvensizlik var. İster istemez her türlü olasılığa karşı, Kürt hareketi de kendi önlemlerini almıştır. Kürt hareketi, bazı şeylerin sonuna geldiğini de biliyor. Ortadoğu’da yeni bir sistem inşa ediliyor, sınırlar, sistemler yeniden kurgulanıyor. Bu kurgulanmada; Kürt-Türk ilişkileri de ister istemez nasibini alıyor. Ve Kürt hareketinin kurmay kadrosu, bu ortamın çatışma üretme potansiyelini görüyor. Askeri tahkimatlar, askeri hazırlıklar, her türlü savaş ihtimaline karşı gerilla önlemleri bence de devam etmiştir, etmesi de işin doğasındandır. Çünkü AKP Hükümeti ne güven verebildi ne de güvensizliği ortadan kaldırabildi. Ama Kürt hareketinin çatışmayı zorlayacağını düşünmüyorum. Demokratik kitle eylemleriyle AKP’yi açılıma zorlayabilir, AKP’yi teşhire yönelebilir. Çünkü geride bıraktığımız bir yıl içinde Kürt hareketi ciddi siyasi kazanımlar da elde etti.

Ne gibi kazanımlar?

En başta PKK’nin ve Öcalan’ın meşruiyeti çok güçlendi, hareket kitleselleşti. O yüzden KCK operasyonları sonuç vermedi. Rojava gibi çok önemli bir mevzi elde edildi. Ayrıca Türkiye’nin algısı önemli oranda değişti.

Böylesi bir simülasyonun hayata geçirilmesi, aslında tek başına Kürtlerin değil, AKP’nin de yok edilmesi anlamına gelmez mi peki?

Şunun cevabını bilemiyoruz; AKP eski AKP mi acaba? Çünkü AKP stratejik olarak çok değişti, bir dönem karşı çıktığı, vesayetçi dediği, antidemokratik bulduğu Ergenekoncularla çok ciddi bir uzlaşma içine girdi. İçeriden kuşatıldığı için mi böyle oldu, yoksa Erdoğan’ın genetik kodlarındaki milliyetçi refleksleri mi onu oraya götürdü bilmiyoruz. Erdoğan böyle bir konseptin Tansu Çiller gibi sözcüsü olacaksa, kalabilme ihtimali vardır. Çankaya’ya çıktıktan sonra hele genel komutanlığını yapma ihtimali de doğacak. Ama bu planın karşısında olan bir Erdoğan ise gider.

Ama karşı durursa, böylesi bir savaş planı hiç hayata geçmeye de bilir…

Hayata geçmesi Kürt hareketinin ve Erdoğan'ın boyutlarını aşan bir meseledir. Böylesi bir topyekun savaş; Türkiye'nin Amerika, Rusya, İsrail ile ilişkileriyle doğrudan ilgili ve tabii bölgenin nasıl şekilleneceğiyle de. Türkiye, Anadolu’daki egemenliğinin bir bölümünden vazgeçmediği sürece, böyle bir simülasyonu kolay kolay uygulayamaz, uygulatmazlar da. Mesela Güney Kürdistan-Türkiye ilişkilerinde beklemediğimiz sonuçlar elde ettik. Amerika, Güney Kürdistan-Türkiye ilişkilerinin iyileşmesini istiyordu ve AKP’yi bu konuda teşvik etti. 2007’deki Bush-Erdoğan görüşmesinden sonra, AKP Hükümeti Kürdistan’a yönelik bir açılım gerçekleştirdi, bugün o açılımı ileri götürmek istiyor. Güney Kürdistan’la ekonomik entegrasyonu, siyasi entegrasyona dönüştürmek istiyor. Ama şimdi Amerika buna engel oluyor. Önceleri Amerika'nın Türkiye ile Güney Kürdistan’ı bir federasyonda bir araya getirmek istediğini düşünüyorduk. Şimdiki tepkisi konjonktürel midir, kestirmek zor. Yani bu simülasyon Türkiye’nin gelecekte nasıl şekilleneceğinden bağımsız ele alınamaz. Eğer uygulanırsa, ulus devlet modeline bağlı Malatya ile Edirne arasında bir Türkiye seçeneği gündeme gelir. Aksi durumda ise; Kerkük’ten Edirne’ye kadar Rojava’yı da içine alan bir Türk-Kürt federasyonu seçeneği güçlenir. Gelinen aşamada Kürtler artık Türkiye’siz yapabilir ama Türkiye Kürdistansız, Kürtlersiz yapamaz.