HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ,  Adalet Yürüyüşü için “Asıl mesele Maltepe öncesi ve Maltepe ötesi” diyerek, yürüyüşün son durağının Maltepe olmaması gerektiğini söyledi.

Yüksekdağ, "CHP, gecikmeli de olsa gidişata itiraz ediyor" ifadesini kullandı. 

Yüksekdağ, kendisine ve partisine dönük saldırılar ve gündemdeki konulara ilişkin dihaber’den Hayri Demir'in sorularını yanıtladı. 

Yüksekdağ’ın mektup aracılığıyla yazılı olarak sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

* Önce milletvekilliğiniz ardından HDP Eş Genel Başkanlığı göreviniz alındı. Bu uygulamayla asıl amaçlanan neydi? 

Son iki yıldır yaşadığımız darbe sürecinin yargı darbesi aşaması, milletvekilleri ve belediye eş başkanlarının tutuklanmasıyla somutlaştı. Siyasetçi, gazeteci, memur, akademisyen, muhalif kesime ve milyonlarca yurttaşa karşı yürütülen tasfiye ve sindirme operasyonu bugün de darbe mekanizmasıyla yürütülüyor. 

Milletvekilliğim ve parti üyeliğimin düşürülmesi de halk muhalefetine yönelik bu genel operasyonun parçası. Darbe, operasyonlarının en sivri ucu merkez ve yerel siyasete en görünür demokratik duruş sergileyen partimize yöneldi. Diğer yandan bu yönelim HDP’yi eş başkanlık düzeyinde darbeleyerek intikam alma, duruş ve kazanımların sembolize olduğu siyasetçileri devri dışı bırakma, bize oy veren seçmenlerimizi cezalandırma amacı taşıyor.

Siyasi mücadele ve meşru demokratik yollarla HDP’nin varlık ve gelişimiyle baş edemeyen iktidar, doğrudan gayrimeşru yollara, gasp etme, darbe vurma yoluna yöneldi. Milletvekilliği düşürüp, bizi haklarımızdan men etseler de milyonların tercih ve iradesi yerli yerinde duruyor. Önemli olan bu iradeye her koşulda sahip çıkmaktır. Bizlerin meşruiyet ve temsiliyet sorunu yok. Asıl 84 belediyeye el koyanların, milletvekilliklerini gasp edenlerin, meşruiyet ve temsiliyet krizi var. Bir de mühürsüz, kanunsuz referandum sonuçlarını eklersek, rejimin meşruiyet krizi daha da derinleşmiş durumda. 

‘HEDEFTE ESASTA KADIN MÜCADELESİ VAR’

Parti üyeliğim ve siyasi görevlerimin gasp edilmesi seçilen ilk hedefin ben olmam nedeniyle siyasi tasfiye operasyonuna kadının kazanımlarını darbeleyerek başlama hareketidir. Bana dönük ‘özel’ saldırı ve nefretin esasta kadını hedefleyen kısmıyla ilgileniyorum.

HDP deneyimine baktığımızda yarattığı en radikal toplumsal siyasal kazanımın kadın eşitliği ekseninde olduğunu görürsünüz. Bu bizler için iyi bir deneyimdir ama eril otoriter siyasi iktidar gözünde kötü emsal oldu. Aslında öteden beri, toplumun uyuyan devi kadın kitlelerini uyandırmamak için sistematik bütün baskı aygıtları kullanıldığı gibi eşbaşkanlık kurum ve zihniyetine de hücum edildi.

Bu saldırıların sonuncusu da benim parti üyeliğiyle birlikte eş başkanlığımın düşürülmesidir. Benim şahsımda kadınların eşbaşkanılık temsiliyetine bu kadar hiddetle yönelmelerinin nedeni özünden siyaseten söylediğim sözler ve siyasi rolüm değil bir kadın olarak rolüm. HDP’nin, DBP’nin belediyelerin kadın eş başkanları da rol model oldukları için en sivri okları üzerlerine çektiler. Bugün, benim yerimde başka bir kadın siyasetçi de olabilirdi ama saldırının özü ve amacı değişmezdi. 

‘SURUÇ’TA YAPILMAK İSTENENLE…’

Diğer yandan Türkiye sol hareketi ve sosyalist bir partiye dayanan aidiyetim, kişisel tarihimin sokak siyasetiyle şekillenmiş, ulusal sosyal kökenim gibi faktörler de egemen siyaset algısına sığmayacak bir profildi. Belki tek başına olsaydı, tepki bu kadar keskin olmazdı, ama Kürt siyasetiyle birleşikliğin göstergesine dönüşünce öncelikli tehlike, önü kesilmesi gereken bir çizgi olarak görüldü.

Farklılıkları birleştiren bir köprü kuruldu. Bu köprünün bir ayağını dinamitlemek ve oluşan düzeyi bir yerden darbelemek için eş başkanlık temsiliyetim hedeflendi. Aslında Batı’da Kobanê’ye yürüyenlerin Suruç’ta katledilmesiyle ne yapmak istedilerse benim vekilliğim ve parti üyeliğimi gasp ederek aynı şeyi yapmak istediler. 

* HDP’ye dönük baskılar, milletvekili tutuklamaları, milletvekilliğini düşürme bunlar ne anlama geliyor. Bu baskılar karşısında HDP’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz, baskılarla oluşturulan boşluk sizce dolduruldu mu?

HDP deyince son bir yılda 5 bin üye ve yöneticisi tutuklanmış, yerel parti örgütlerinin tamamı neredeyse boşaltılmış siyasi faaliyeti her yerde sistematik olarak engellenen, milletvekilleri ve yöneticileri çalışamaz hale getirilen bir partiden söz ediyoruz. Elbette, böyle bir süreçte HDP’nin hareket alanı epeyce kısıtlandı. Referandum çalışmalar bu ağır şartlar altında yapıldı. 

AKP-MHP-CHP, HDP’YE KARŞI TASFİYE HAREKETİ BAŞLATTI’

Elbette baskı ve saldırıların oluşturduğu boşluk hala doldurulamadı. Kolay dolacak boşluklar değil, bunu da kabul etmeliyiz. Eşbaşkanların ve tutuklu milletvekillerin olmadığı koşullarda, partinin etkileme çeperi ve niteliği darbe aldı her şeyden önce.

Bu durumun etkileri başta referandum sonuçları olmak üzere kritik gelişmelerin her bir aşamasında görüldü. Geliştirilmek istenen dikta rejiminin önündeki en etkili engel HDP olarak görüldüğünden önce bizleri devre dışı bırakma taktiği uygulandı.

HDP’yi siyaset dışına itme, parti kapatmadan daha ağır bir iç boşaltma ve sadece cezaevleriyle değil, her türlü baskı biçimi ve hapsetme yöntemini kullanıldı. 7 Haziran’dan bu yana toplam siyasi etkisi yükselen HDP’nin önünü almak için AKP-MHP CHP’siyle blok bir tasfiye hareketi geliştirildi.

‘CHP GECİKLMELİ DE OLSA GİDİŞATA İTİRAZ EDİYOR’

Şimdi dokunulmazlıkların kaldırılmasına hapsedilmemizi sağlayanlar hepsi tam bir düzen için düzensizlik kaderi tek kişiye bağlı bir kadersizlik içinde kıvranıyor. Şimdilik bu gidişata gecikmeli de olsa CHP itiraz ediyor ama AKP’nin içi de dahil kimse mevcut durumu kaldıramaz, sürdüremez. 

HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, dihaber’in sorularını yanıtladı. Yüksekdağ, Adalet Yürüyüşü için “Asıl mesele Maltepe öncesi ve Maltepe ötesi” diyerek, yürüyüşün son durağının Maltepe olmaması gerektiğini söyledi. Yüksekdağ, “Çözüm isteyenlerin nereye gideceği belli. Orası İmralı’dan başka bir yer değil” dedi.

‘ASIL MESELE MALTEPE ÖNCESİ VE MALTEPE ÖTESİ’

HDP birlik ve demokratik ittifak zeminin klik partisi durumundadır. Bu nedenle HDP’nin içinde olmadığı temsil ettiği taleplerin içerilmediği bir girişim kendi cürmünü aşamaz. Dahası ilerici, muhalif muhtevasını yitirir. HDP çizgisi itibariyle gelişen veya gelişecek ittifakların demokratik güvencesi ve tutarlı öncülük fonksiyonunu içinde barındırır.

Tabanımızın çoğunluğunu oluşturan Kürt demokrasi dinamiğinin, Batı’da gelişen hareketle buluşması için HDP güçlü bir köprüdür. Özgürlükçü, çoğulcu bir koalisyon partisi olması bu niteliğin muhalif diğer dinamiklere taşınması açısında da ileri bir rol oynayacaktır. 

Bugün başta iktidar olmak üzere egemen merkez siyasetin 2019’a odaklandığı buna yönelik bir hazırlığa yöneldiğini görüyoruz. Ancak olan bir şey var ki bugüne öncülük yapamayanlar, demokratik gündem belirleme ve sonuç elde etme inisiyatifi gösteremeyenler, 2019’a çıkamazlar. AKP Saray rejiminden rahatsız bütün kesimlere güven veren halkın somut yakıcı taleplerine somut müdahale eden, hareketi tartışmaların önüne koyan bir yaklaşıma ihtiyaç var.

Politik özgürlükler ve adalet mücadelesinin öznesi olma görevi önümüzde duruyor. Meşru politik hak ve temsiliyeti açıktan gaspedilen; eşbaşkanları, milletvekilleri, belediye eş başkanları esir alınmış, üye ve yöneticileri hapishanelere doldurulmuş bir hareketin temel gündemi ve öncülük pratiğinin buradan geliştirilmesi gerekir.

CHP demokrasi cephesi beklentileri karşısında nasıl bir rol oynayacağı da son dönemde geliştirdiği “Adalet Yürüyüşü” tavrını sürdürüp sürdürmemesine bağlı. Demokrasinin kazanılması için sergilenen her çaba ve hareketi destekleriz. Dilerim Kılıçdaroğlu yürüyüşünün son durağı Maltepe olmaz. Zira asıl mesele Maltepe’nin öncesi ve Maltepe’nin ötesi. 

Asıl önemli olansa CHP tabanıyla son dönem kurulan olumlu bağ ve ilişkinin sürdürülmesidir. HDP olarak CHP tabanı başta olmak üzere bütün partilere oy veren, destek olan yurttaşlarla aramızda sınır ve duvarları aşmak bizim görevimizdir. Bu dönem 80 milyona karşı sorumluluğumuzu öne alarak kendi sınırlarımızı ve kapsayıcılığımızı geliştirme dönemidir. Bunun için yüzde 49 ve ötesinin her talebinin tutarlı ve aktif savunucu olmak direnişinin yanında olmak, buluşma alanlarımızı fazlalaştırmak gerekir. 

* Yeniden çözüm tartışmaları dillendiriliyor. Böyle bir sürecin oluşma koşulları var mıdır? Yine bu tartışmaların baskıların da yoğun olduğu bir dönemde dillendiriliyor olmasını sebebi nedir?

Türkiye’de bir yandan rejim değişikliği yapılırken, diğer yandan bu değişimin zorlama olduğu, halkın rızasına dayanmadığı için rejim krizi aşılamıyor. Baskı rejiminin eski sahipleriyle, yeni sahipleri, eski ortaklarıyla yeni ortakları, bir taraftan yıkarken, diğer taraftan kendileri de sallanıyor. Bu kimseye güven vermeyen siyasi atmosferin arka planında çözüm sürecinin bitirilmesi ve HDP dışında hiçbir siyasi partinin çözüm iddia ve planının olmaması var.

Bu durum hem savaşı hem de toplumun çoğunluğunda huzursuzluğu, güvensizliği çıkışsızlığı derinleştiriyor. Kürt halkı bir kez daha düşük yoğunluklu savaşın sonuçlarını yaşıyor. Tam da her cepheden basıncın arttığı bir dönemde “yeni süreç” tartışmaları gündeme yerleştirildi.

Tencere patlamadan havasını alma taktiği tam böyle bir şey. Çözüm, süreç söylemleri dolaşıma sokulduktan sonra tek bir müspet adım atılmadığı gibi ezerek çözme politikası derinleştirildi. Sıkıştıkları bir anda Kürt halkı ve barış, huzur isteyen halklarımızı felç edici beklenti kapanına çekme niyetinden başka bir şey göremedik yine. Yeni bir demokratik çözüm ve barış sürecinin başlatılması elbette en acil ihtiyaçtır.

Son iki yıldır bunun için çırpınıyoruz. Çözüm isteyenlerin nereye gideceği belli. Orası İmralı’dan başka bir yer değil. Sonuçta bizler siyasi bir parti ve demokrasi güçleri olarak kanın durması ve savaşın son bulması için tek taraflı da olsa çaba göstermeye devam edeceğiz. 

Söyleşinin tamamı..