Radikal gazetesi yaklaşan 2015 genel seçimleri öncesi sosyalist partilere seçim politikalarına dair sorular yöneltti. Sorular şöyle;  1) 2015 genel seçimleri için nasıl bir program belirlediniz, ulaşmak istediğiniz hedef nedir?  2) Çözüm sürecinde gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?  3) Partinizin iktidara gelmesi durumunda çözüm sürecine ilişkin nasıl bir yol izleyecektir?

Radikal'den Barış Avşar'ın sorularını; Ezilenleri Sosyalist Partisi (ESP), Emek Partisi (EMEP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ve Komünist Parti (KP) cevapladı.

ESP GENEL BAŞKANI SULTAN ULUSOY

1) 2015 genel seçimleri Türkiye siyaseti açısından son derece kritik bir dönemde yapılacak. Çözüm süreci, kitlesel işçi ölümlerine varan azgın emek sömürüsü, bölgesel savaş hali, uluslararası ekonomik krizin belirtileri ve Türkiye’ye yansımaları, AKP-Cemaat çatışmasıyla son bir yılda dışa vuran devlet krizi ve onun yarattığı rejim içi sorunlar… Bütün bunlar Türkiye halklarının geleceğini doğrudan etkileyen gelişmeler. Dolayısıyla 2015 genel seçimlerinin de temel konuları olacak. Bu seçimler aynı zamanda AKP’nin kaderini de tayin edecek. Seçim sonuçları ya AKP’ye tek başına anayasa yapma ve rejimi kendi lehine değiştirme olanağı verecek ya da AKP’nin üç dönemlik iktidarını esaslı bir biçimde sarsacak. Bugün AKP’nin varlığı özellikle Türkiye emekçi halklarının geleceği açısından kritik bir sorun haline gelmiş durumda.

Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) olarak seçimlere bu perspektiften bakarak bir program oluşturuyoruz. Devrimci demokratik güçlerin birleşik mücadelesini daima esas aldık. Bugünkü siyasi ve ekonomik koşullar her zamankinden daha fazla birleşik bir mücadeleyi zorunlu kılıyor. Partimiz, 2015 genel seçimlerinde birleşik demokratik bir programı esas alacaktır. Bugün ESP, Halkların Demokratik Partisi (HDP)’nin bileşenlerinden biri.

HDP’nin güçlü bir bileşeni olarak ESP’nin genel seçimlerdeki hedefi bu birlikteliği büyütmektir. Seçimler aynı zamanda halk içerisinde örgütlenme, egemenlerin yalana dayalı politikalarını açığa çıkararak kitleleri bilinçlendirme olanaklarının da arttığı bir dönem oluyor. Bu seçimlerde HDP’yi büyütmek ve milyonların partisi haline getirmek temel hedefimiz. HDP bugün parlamentoda grubu olan bir parti. Öte yandan cumhurbaşkanlığı seçimleri gösterdi ki bu ülkede AKP’ye karşı halkların tek alternatifi HDP’dir. Genel seçimlerde yüzde 10 barajını aşarak HDP’nin anamuhalefet gücü olması onun bir bileşeni olarak ESP’nin seçim hedefidir. Partimiz bütün gücünü HDP adayları etrafından kenetleyerek AKP iktidarını sonlandırmak için çalışacaktır.

2) Gelinen aşamada adına layık bir “çözüm” süreci olmadığı kesinlik kazanmıştır. Bunun temel nedeni ve sorumlusu da AKP Hükümeti’dir. Süreç başından beri tek yanlı yürüdü. Sürekli olarak adım atan ve atmaya zorlanan Kürt hareketiydi. Nitekim PKK, daha önceki hiçbir tek taraflı ateşkes süreciyle kıyaslanmayacak derecede önemli adımlar attı bu süreçte. Güçlerinin önemli bir kısmını geri çekti ve ateşkes kararına tereddütsüz uydu. Ancak devlet ve AKP Hükümeti aynı şekilde yaklaşmadı. Yalnızca çıkarılan çerçeve yasayı dışta tutarsak, -ki içeriği doldurulmaya muhtaç bir yasaydı- attığı hiçbir esaslı adımdan söz edemeyiz. Tam tersine AKP Hükümeti ateşkesten yararlanarak savaş gücünü tahkim etti. Yeni karakol ve kalekollar inşa etti. Askeri amaçlı HES ve baraj yapımına hız verdi. Kürt halkının demokratik ve meşru gösterilerinin üzerine polisi sürdü. Onlarca sivil Kürt iki yıllık süreçte devlet güçleri tarafından katledildi. Bugün “Kamu düzeni” adına özgürlükleri hedefleyen yeni iç güvenlik yasaları hazırlanıyor. En önemlisi ise AKP’nin Rojava ile kurduğu ilişkidir. AKP, Rojava’yla IŞİD üzerinden bir vekalet savaşı yürüttü, devrimi boğmak istedi. Özelde de Kobanê’deki IŞİD kuşatmasına aktif destek verdi, Kobanê’nin düşmesi için elinden geleni yaptı.

Bütün bunlar aslında çatışmasızlığı ve dolayısıyla süreci bitirecek kadar ciddi saldırılar olmasına rağmen PKK “çözüm süreci”ni devam ettirmede ısrarlı davrandı. Süreç artık AKP’nin attığı göstermelik adımları ya da sözlü vaatleri kaldıramayacak bir eşikte. AKP Hükümeti oyalama taktiği izliyor. Çatışmasızlık halinden yararlanarak 2015 seçimlerinden de iktidarını güçlendirerek çıkmak istiyor. Dolayısıyla AKP, “çözüm süreci”ni de seçimde alacağı oylara tahvil etmek amacında. Oysa somut adımlar atması gerekiyor. Kürt hareketinin gerçek bir çözüm süreci için sunduğu perspektif çok net ve biz de bunu destekliyoruz. Devletin ve AKP Hükümetinin son iki yıldır çözüm için muhatap aldığı Sayın Abdullah Öcalan’ın statüsü başmüzakereci olarak resmen tanınmalı ve bunun sonucu olarak İmralı’daki koşulları düzeltilmelidir. Buna bağlı olarak resmi müzakereler başlatılmalı, gözlemci heyetler kabul edilmelidir. AKP Hükümeti halklarımızı oyalamaktan ve aldatmaktan derhal vazgeçerek Kürt sorununa nasıl bir çözüm önerdiğini, yol haritasını açıklamalıdır. Bu açıdan her aşamada şeffaf bir süreç işletilmelidir. AKP Hükümeti demokratikleşme yönünde adımlar atmalı, TMY’yi kaldırmalı, iç güvenlik yasasından vazgeçmelidir. Bu adımların atılmaması durumunda sürecin resmen bitmesi sorumlusu doğrudan doğruya AKP Hükümeti olacaktır.

3) Bizim iktidar olduğumuz bir ülkede Kürt sorununun çözümü için bir müzakere sürecine dahi ihtiyaç olmayacak. Çünkü, dünyadaki hiçbir ulusun ulus olmaktan ötürü gelen demokratik hakları müzakere edilemez. Hele hele pazarlık konusu haline hiç getirilemez. Kürt halkı için de geçerlidir bu. Nasıl bir siyasi rejim içinde yaşayacağını mı, anadilde eğitimi mi, kültürel gelişimini mi, inancını mı, yaşadığı topraklardan dilediğince yararlanma istediğini mi müzakere edeceğiz? Buna Türkiyeli emekçilerin karar verme hakkı olamaz. Bir ulus olarak Kürtlerin de kendi kaderini tayin hakkı vardır ve bize düşen bu hakka saygı göstermektir.

Elbette biz Kürt sorununun emekçi çözümünden yanayız. Kürt işçi sınıfı ve ezilenleriyle gönüllü birlik temelinde ortak yaşama perspektifidir bu. Kürt halkı tüm ulusal demokratik haklarını elde ettikten sonra demokratik yöntemlerle düzenleyeceğimiz halklar arası müzakerelerle gönüllü birlik temelinde ortak vatanda yaşama amacını gerçek kılmaya çalışacağız.

EMEP GENEL BAŞKAN SELMA GÜRKAN


1) 2015 seçimlerinde partimiz en genel anlamıyla ifade edersek: Siyasal alanda Kürt sorununun eşit haklara dayalı demokratik halkçı çözümü başta gelmek üzere; siyasal ve sendikal örgütlenmenin (baraj vs.) söz, basın ve örgütlenme özgürlüğü önündeki tüm engellerin kaldırılması, laikliği de içeren gerçek bir demokratikleşme; dış politikada içişlerine karışmama ve halkların kendi kaderini tayin hakkı ilkesine bağlı bir dış politika; sosyal alanda, insan çevre ve doğayı merkezine alan ekonomik, sosyal ekonomik kaynakların halk için seferber edildiği (halk için ekonomi) bir anlayışıyla halkımızın karşısına çıkacaktır.

Ancak bütün bunların ötesinde seçimlere bileşeni olduğumuz HDK’yı aşan daha geniş bir emek, demokrasi ve özgürlük cephesiyle gidebilmenin çabası içinde olacağız.

2) Sürecin hükümetin bunca olumsuz tutumuna rağmen halen devam ediyor olması başlıca olumluluğu oluştursa da, AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2015 seçimlerini hedefleyen yeni bir oyalama süreci içinde bulunduklarını da görmek gerekiyor. Süreci AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı’nın kendi siyasi hedeflerinin bir malzemesi yapmaktan çıkarıp gerçek bir müzakere sürecine evirecek olan Türk, Kürt her milliyetten ve inançtan emekçi halklarımızın sürece güçlü bir biçimde müdahalesidir. 2015 seçim süreci bunun imkanlarını geliştirecektir.

3) Partimiz Kürt sorununun çözümünde “bölgesel özerklik”i temel bir unsur olarak görmektedir. Kürt halkının anadilde eğitim başta olmak üzere bir halk olarak ulusal, kültürel tüm haklarını bir Türk’le eşit kılacak bir düzenlemeyi içeren adımlar derhal atılacaktır. Barış ve çözüm süreci Türk, Kürt ve tüm milliyetlerden halkların bilgisine açık bir biçimde yürütülecektir.

ÖDP GENEL BAŞKAN ALPER TAŞ


1) Öncelikle AKP’nin siyaseti hileli-hurdalı seçim-sandık eksenine sıkıştırmaya çalıştığını ve tüm diğer siyaset alanlarını baskı altına aldığını görmemiz gerekiyor.

2015’e ilişkin en büyük iddiamız birleşik bir direniş hareketinin ‘merhabası’ olacaktır. Bir süredir forum ve meclislerde kuruluş çalışmaları sürdürülen Birleşik Haziran Hareketi, AKP rejiminin karşısına dikilecek bir güç olarak 2015’te siyasete halkın, emekçilerin bir müdahalesi olarak hayat bulacaktır. Bu anlamda salt seçimlere odaklanmış bir program ve çalışma üzerine değil, öncelikle AKP rejiminin saldırılarına karşı halkın savunma ve eşitlik ve özgürlük temelinde Türkiye’nin yeniden kurulma zeminlerinin yaratılmasına ihtiyaç var. Hedefimiz, Haziran’ı Meclislerle ülkenin her yerinde çoğaltarak sarayları-saltanatları yıkacak bir gücü ortaya çıkarmak olacaktır. Seçimler bu bütünlüklü mücadelenin belirleyici olmayan ama taktik bir adımı olarak ele alınabilir ve geliştirilebilir. Bu manada yapılması gereken artık eskimiş olan AKP rejimine karşı mücadele temelinde anti-emperyalist, kamucu, emek eksenli, gerçek laikliğe dayanan, cinsiyetçi olmayan, doğayla uyumlu, Kürt sorununun eşitlik ve özgürlük temelinde çözümünü savunan yeni bir Türkiye programı ile tüm emekçilerin ve ezilenlerin siyasal seçeneğinin yaratılmasının imkanlarını aramak olmalıdır.

2) AKP rejimi hem içeride hem de bölgede yaşadığı sıkışmanın bir sonucu olarak böylesi bir süreci başlatmak zorunda kaldı. Bu, Kürt sorununda uygulanan baskı politikalarının geçersizleştiği, artık uygulanamaz bir noktaya geldiği aşamada bir devlet politikası olarak belirlendi. AKP’nin hayata geçirdiği bu yeni evre sorunun gerçek bir çözüm yolunu bulmak için değil Kürt sorununu yaratılan beklentilerle kontrol altında tutmaya, sömümlendirmeye dayanan bir taktiktir.

Bugün de seçim süreci yaklaşırken AKP bildik pragmatizminin de sonucu olarak kimi adımlar atmak zorunda kalıyor ya da atacakmış gibi bir beklenti yaratıyor. Ama öte yandan da yeni güvenlik paketleri çıkartıyor, yeni TOMA’lar satın alıyor. Adeta bir iç savaş tahkimatı gerçekleştiriyor. AKP’nin çözümü demokratik çözümü içermiyor.

3) Bizim iktidarımızda Kürt halkı kaderini özgürce tayin eder. Nasıl yaşamak istiyorsa kendisi belirler.

Bu noktada Kürt sorununun çözümüne ilişkin bir yol haritasından söz ediliyorsa, şunlar söylenebilir.

– Anadilde eğitim hakkı, düşünce, ifade özgürlükleri güvence altına alınır, siyasi yasaklar tümden kaldırılır,

– Etnik kökeni, dini, dili, kültürü, mezhebi ne olursa olsun Türkiye’de yaşayan herkesin anayasal yurttaşlık temelinde eşit haklara sahip olması sağlanır,

– Köyünden göç ettirilmiş olanların köye dönüşünü sağlayacak şekilde bu yerlerde insanî yaşam koşulları geliştirilir,

– Koruculuk sistemi lağvedilir,

– Kim tarafından yapılmış olursa olsun insan hakları ihlallerinin, insanlık suçlarının açığa çıkartılması için gerekli çalışmalar başlatılır,

– Toprak reformuyla birlikte, kamu eliyle bölgesel kalkınma planları hazırlanır, bölgeye ekonomik, sosyal yatırımlarda öncelik verilerek, eşitsizliği ortadan kaldıracak önlemler alınır,

– Hem sorunun çözümü hem de Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet etmesi açısından yerinden yönetim ilkeleri doğrudan demokrasi temelinde, kamucu bir anlayışla geliştirilir, yerel halk meclislerinin yönetsel yetkilerle donatılmasını amaçlayan ve merkezin yetkilerinin yerel yönetimlere devri kapsamında idari, siyasi düzenlemeler gerçekleştirilir,

– Genel af ilan edilir, herkesin toplumsal ve siyasal yaşama katılımı sağlanır.

KOMÜNİST PARTİ MERKEZ KOMİTE ÜYESİ KEMAL OKUYAN


1) Seçimlere olağan koşullarda altı aydan uzun bir süre var. Biz bu süreyi “seçim” gündemine hapsolarak değil, Türkiye ve bölgedeki gelişmelere sağlıklı, devrimci yanıtlar verebilmek için kullanmayı düşünüyoruz. Örgütsüz bir emekçi halk, seçim sandığı karşısında da çaresizleşiyor. Kaldı ki, biz bir komünist partisiyiz, bizim seçim vaadlerimiz olmaz, seçim programımız da. Çok önemsediğimiz bir parti programımız var, her durumda o program doğrultusunda sürdürüyoruz çalışmalarımızı. 2015 seçimlerinde de aynısını yapacağız. Bütün bu söylediklerimiz seçimlerin önemsizliğine işaret etmiyor. Seçimleri daha genel bir bağlamın içine yerleştirmeye çalışıyoruz. Ayrıca unutmayalım, Türkiye tarihinin en büyük halk hareketinde, Haziran Direnişi sırasında “seçim” filan yoktu. Siyaset yapmanın tek aracının sandık olduğunu söyleyip duran, bizzat diktatörün kendisidir.

2) Çözüm adı verilen sürecin hangi noktaya geldiğini kimse bilmiyor. PKK yöneticilerinden daha yeni “hiçbir ilerleme yok, hep laf” türü bir açıklama geldi. Tarafların pozisyonuna dair bir belirsizlik var. Bizim açımızdansa, AKP hükümetinin herhangi bir sorunun çözümüne yardımcı olamayacağına ilişkin çok net bir yaklaşımımız var. Kürt sorunu, emperyalist planlarla, piyasa ilişkileri içinde çözülemez. Anlaşma ile çözüm farklı şeyler. Bizim parti olarak hiçbir biçimde karşı çıkmayacağımız, silahların susmasıdır. Buna kimsenin itiraz etmeye hakkı olmadığını düşünüyoruz. Ancak her etnik kökenden, her ulustan milyonlarca emekçiyi ilgilendiren bir konuda uzlaşının içeriği önemlidir ve herkesin söz hakkı vardır.

3) Partimizin iktidarı, Türkiye’nin sosyalizmin yoluna girmesi, emekçi halkın dümeni eline alması anlamına gelir. Ulusların eşitliği ve özgürlüğü konusunda şu ana kadar insanlık sosyalizmden daha gelişkin bir pratik yaşamadı. Etnik ve dinsel referanslarla siyaset yapmanın arkasında sömürü ilişkileri yatıyor. Bu ilişkiler tasfiye edildiğinde kardeşliğin tesisi sanıldığı kadar zor değil. İnsanların dili ve kültürü bir rekabet ya da düşmanlık konusu olabilir mi? Ne kadar saçma. Bu bir zenginliktir ve emperyalist dünyanın kabusudur. Sosyalizmin ise, doğal sonucu…