Has Parti İstanbul İl Başkanı Mehmet Bekaroğlu muhalifgazete.com dan Safiye Işıklı'ya gündeme dair bir röportaj verdi.

HAS Parti İstanbul il Başkanı Mehmet Bekaroğlu, siyasi kimliği ile beraber, Türkiye'de yaşanan toplumsal krizlerde, çözüm üretmek için gönüllü olarak devreye giren bir isim. Uzmanlık alanlarından bir diğeri ise Psikiyatri; dolayısıyla, Bekaroğlu ile Türkiye'nin değişen siyasi gündeminden halkın nasıl etkilendiğini de konuştuk, çözümün nasıl mümkün olacağını da. "BARIŞ NEREDE KALDI" Röportajlarının bugünkü konuğu Mehmet Bekaroğlu çarpıcı tespitler yaptı.

"TÜRKİYE BARIŞA DAHA YAKIN''

Türkiye'de barış istekleri azaldı mı?


Türkiye, barışa her zamankinden daha yakın. Türkler ve Kürtler, birbirini öldürerek bir yere gidemeyeceklerini gördü. Türkiye, uzun süredir ismi konulamamış bir savaş yaşıyor. Artık bunun, savaş olduğunu söylemekte bir sakınca yok. En son, PKK ile MİT'in görüşmesi basına sızdı. Bundan beş yıl öce olsa Türkiye'de kıyamet kopacağı varsayılırdı, hükümetin gideceği düşünülürdü. Nitekim muhalefet de böyle atladı bu işin üstüne ama öyle olmadı. Özellikle Türkler, hiç de öyle bir tepki göstermediler. Niye? Çünkü çözüm aranıyor, savaş bitecek dendiği için. Evet, şehit aileleri var ama milyonlarca da çocuğu askere gidecek ve şehit olabilecek aile var. Doğu'daki insanlar da çok yakın; barışı arzu ediyor herkes.

Peki, tablo neden öyle görünmüyor?

Süreç Habur'dan başlayarak, sanki durmuş gibi. Başbakan, seçimlerde oylarını artırmak için gerginlik politikası uyguladı. Bağımsız adaylar da aynı şeyi yaptı. Kürt Meselesini çözecek ve bu çatışmayı engelleyeceksek, herkes elini taşın altına koymalı. Elbette Uludere'de yaşananlardan sonra, yapılan tartışmalar, tarafları birbirine çok uzak gösteriyor, AK Parti ile mecliste grubu bulunan partileri ve BDP'yi; ama bunlar önemli değil.

"ZAMAN UZADIKÇA, TÜRKLER DE KÜRTLER DE KAYBEDİYOR''

Belki, taraflar müzakerelerde, masaya otururken, bir takım avantajlar elde etmek istiyorlar. Ama netice itibariyle zaman uzadıkça, Türkler de Kürtler de kaybediyor. Bu barışın biran evvel yapılması gerekiyor. Birinin, birini yenmesi ile barış yapılmaz. Gerçekten, Kürtlerin, bugüne kadar verdiği mücadeleyi anlamlandıracak, taleplerini karşılayacak, Türklerin de Kürtlerin de kabul edeceği bir barış yakındır bence.

"AÇILIM İYİ YÖNETİLEMEDİ''

Politik atmosfer buna uygun mu, Demokratik Açılım ile bir şeyler yapıldı mı?

Aslında güzel şeyler oldu. Sayın Başbakan'ın, 2005'teki Diyarbakır konuşması mesela, hayal kırıklığına uğradı ama kim ne derse desin çok anlamlıydı. 'Devlet yanlış yaptı' dedi, 'Başbakan olarak, bunlardan özür diliyorum' dedi, 'Bu süreçler, böyle devam etmeyecek' dedi, bunlar anlamlıydı. Ondan sonra ne yapıldı, bazı adımlar atıldı. Eksikti tabi, çok iyi düşünülmüş, anayasası ile yasaları ile uygulamaları ile umut verecek tarzda yapılamadı, süreç iyi yönetilemedi.

"TRT ŞEŞ'TEN, BİLİNMEYEN BİR DİL'E"

Kürtçenin ve Kürt'ün inkâr edildiği bir yerden, devlet televizyonu, TRT Şeş'ten, 24 saat Kürtçe yayın yapılmasına gelindi. Ne söylediği önemli değil, Kürtçe yayın yapılıyor, bu anlamlı bir şey. Bu kabul etmek anlamına gelir. Ama aynı devletin yargı kanadı da, 'Bilinmeyen bir dilde' diye, mahkemede Kürtçe savunma yapılmasına karşı çıkıyor, çelişkiler var tabii.

Peki, hükümet çözümden vaz mı geçti?

Şöyle bir tespitim var; AK Parti, açılım sürecinde, o tarzla karşılık bulamayacağını düşündü artık.

"HÜKÜMETTE, ŞAHİNLER VE GÜVERCİNLER VAR"

Demokratik Açılım ile mi?

Evet. Bir de, hem hükümetin içinde hem de devletin içinde farklı kanatlar var. Çok iyi biliyorum; AK Parti'nin içinde gerçekten Kürt meselesinin gerçek muhatapları ile konuşularak çözülmesini, arkasından örgütün, silah bırakması ve siyasete dönmesi için gerekli olanın yapılmasını isteyenler var. Bunlara, "güvercinler" diyelim. Öbür tarafta, hükümetin içinde, "şahin" olanlar da var. Onlar da, ne verirsen daha fazlasını isteyecekler; dolayısıyla, ezmek lazım, terörle mücadele ile birlikte bu işi götürmek gerekiyor diyen şahinler de var.

''SÜREÇ TIKANDI, ŞAHİNLER ÖNE ÇIKTI''

Hükümetin, BDP'nin ve PKK'nın yanlış politikaları nedeniyle de sürecin tıkanması, şahinleri öne çıkardı. Başbakan'ı, şuna inandırdılar; imkânlarımız çok gelişti, bunlar da laftan anlamıyorlar, MİT-PKK görüşmesi bir sürü şey yapıldı, buna rağmen, teröre devam ediyorlar ve hep daha fazla şeyler istiyorlar. Bir taraftan, terörün başını ezelim, yok edebildiğimiz kadar edelim, iyi Kürtlerle de, barış yapalım. Bu politika uygulanıyor, bu artık açık, tahminen söylemiyorum. Uludere'ye kadar da, böyle gitti. Çok da sert uyguladılar, 'başarı' da elde edildiğini düşünüyorlar. Açılımdan vazgeçmiş değiller ama sopa-avuç politikası uygulayarak, kolunu-kanadını kıracağız ondan sonra masaya çağıracağız ya da çağırmadan, Kürtlerin bir takım haklarını, teslim edeceğiz anlayışındalar. Kan üzerinden gidiyor maalesef.

"BU NE PERHİZ NE LAHANA TURŞUSU"

Bu durumda, KCK'dan alınanlar 'kötü' Kürtler mi?

Kesinlikle. Bunlar, karşı tarafı (Kürt Hareketini), zorlayacak şeyler. Yaptırım uygulayacak şekilde, karşı tarafı zora düşürüyorlar. Siyaset yapmalarını, konuşmalarını, örgütün hareket etmesini engelleyecek bir politika uyguluyorlar. Eskiden, bir yerde örgüt mensubu görüldüğünde hareket etmesi beklenirdi, şimdi öyle değil; görüldüğü yerde, imha edilmesi amaç oldu. Bunun için, çok gelişmiş silahlar da kullanılarak, sert ve netice alıcı bir güvenlik operasyonunu benimsediler. Bu bir yandan da yargı yolu ile yapılıyor. KCK tutuklamaları işte, bu ne perhiz ne lahana turşusu. Sen, barış yapacaksan kimle yapacaksın? Kimle oturup konuşacaksın? Bunun, psikolojik altyapısı nasıl olacak? Diyarbakır'daki, Hakkâri'deki, Van'daki, Uludere'deki insan, nasıl güvenecek sana? Seçtiği adamı, parti yöneticisini, herkesi tutukluyorsun, nasıl olacak? Daha da ileri gidiyorsun, şiir yazanı bile tutuklayacağım diyorsun, bundan ne çıkaracaksın?

''AKP'NİN ŞAHİNLERİNİ, FETTULAH GÜLEN DESTEKLİYOR''

Tabi şu anda hükümetin içinde şahinler önde. Bunu bazı kesimler de destekliyor, mesela cemaat; Fetullah Gülen çevresi. Onların da, hem basın yayında hem de bürokraside etkili oldukları söyleniyor. Onlar da gazetelerinde, televizyonlarında bu politikayı destekliyorlar. Zaten, hükümet yanlısı diğer gazeteler de aynı şeyi söylüyor. Hürriyet Gazetesi bile, Ertuğrul Özkök bile Başbakan'ı destekliyor, duruma bir de buradan bakmak lazım. Düğün değil, bayram değil, Ertuğrul Özkök beni niye öptü demesi gerekir Başbakan'ın.

"BDP İLE YENİDEN BARIŞ MASASINA OTURACAKLAR"

Söylediklerinizden yola çıkarsak, BDP kapatılmayacak ama etkisizleştirilecek mi demeliyiz?

Bence öyle. Ama zaten kapatmak da çok saçma olur. BDP'yi, mevcut yasalar çerçevesinde her an kapatabilirler. Zaten, BDP de, partilerin kapatılmasını engelleyecek, Anayasa değişikliğine Meclis'te ret oyu verdi; ironik bir şey ama öyle yaptı. Bence BDP'yi kapatmayacaklar, kapatmamalıdırlar da. Uygun ortamda, tekrar masaya oturacaklar. Başka çare yok. Meşhur laftır; 'Bütün savaşlar, barış için yapılır'. İronik, neden barış için bu kadar insan ölüyor, ama gerçek bu. Masaya oturacaklar ama taraflar ellerini güçlendirmeye çalışıyorlar.

"BARIŞ CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDEN SONRA"

Ne zaman?

Birkaç ay içinde değil. Bu işler, Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar böyle devam edecek maalesef. Niye, Cumhurbaşkanı'nı halk seçecek. Tayyip Erdoğan'ın aday olacağı, tartışmasız ortada. Başkanlık modeli de olmayacak gibi, bu Meclis'ten böyle bir aritmetik çıkmaz. İki aday kalacak. Seçilmek için, yüzde 50'yi geçecek oy gerekiyor, o nedenle Tayyip Erdoğan'ın bu dönemde risk alıp, biran evvel, işin çözümü için adım atacağı kanaatinde değilim. Çünkü başka problemler de ortaya çıkacak, ekonomi tıkanıyor, partinin (AK Parti), kendi içinde problemleri olacak. Kim Cumhurbaşkanı olacak? Abdullah Gül geri mi gelecek? Tayyip Erdoğan'dan sonra kim başbakan olacak gibi siyasetin önemli bir dönemine geliyoruz. O nedenle, risk almaktan kaçınabilir, işi uzatabilir. Anayasa konusunda da aynı şeyi yapacağını düşünüyorum ben. Ama birkaç yıl içinde, barış için, ciddi bir şeklide masaya oturulacağını düşünüyorum.

Yeni Anayasa ile ne olacak?

"YENİ ANAYASA İÇİN BDP VE AKP ORTAKLAŞSIN"

Eğer Anayasa değişiklikleri yapılırsa, bu, çok önemli bir adım olacak. Ama bu aritmetikten, nasıl bir anayasa çıkacak. Dört parti, her maddeyi uzlaşarak kabul edecek dediler. MHP ile CHP neyde uzlaşacaklar da Kürt Sorununda, çözüm olacak bir değişiklik kabul edilecek. Şunu öneririm, vesayetin kalkmasını istiyor Başbakan, bir de Kürt sorunun çözümünü, eh Başbakan bir de kişisel olarak, Başkanlık sistemini ister tabii, bütün bunları, şuan ki Meclis aritmetiği ile ancak BDP ile yapabilir. Vesayet sisteminin kaldırılması ve Başkanlık Sisteminin getirilmesine karşılık, Kürt Sorununun çözümünde anlaşabilirler. Çok rahat, 350 Milletvekili ile çıkar referanduma giderler. Bunu çok rahat yapabilirler, Türkiye'nin önü açılır, beklemeye gerek yok. BDP bunu yapar mı? Çok da emin değilim BDP'den. BDP haklı, haksız, kendi siyaseti; olmazlarda geziyor.

Peki, Uludere'de yaşananlar, bizi hangi noktaya getirdi?

"ULUDERE, KÜRT-TÜRK MESAFESİNİ ARTTIRDI"

Uludere, Türk-Kürt mesafesini biraz daha artırdı bence. Kürtler'de, bir kez daha, 'Biz, hep öldürülüyoruz, itiliyoruz, mağdur oluyoruz' psikolojisi yarattı ve Kürtleri biraz daha uzaklaştırdı, bu kesin. Hele hele, cenazelere, Türk tarafından hiç kimsenin katılmaması, katılamaması, bunu bir şekilde gösterdi. BDP de bunun siyasetini bir kez daha yaptı. Ama böyle dibe vurmalar, geriye dönme açısından, radikal, olumlu adımlar atmak açısından olumlu olabilir. Her kriz bir fırsattır. Uludere, bu süreçte, ciddi bir dönüm noktasıdır, bir krizdir. Buradan hareketle, bir şeyler yapılabilirdi. En azından, Kürtlere ve Türklere, bu kadar insan ölüyor, bir şeyler yapılmalı gerçeği anlatılabilirdi; ama maalesef, siyaset bunu yapmadı. Başbakan, bunu yapmadı. Baştan, 'Devlet adam öldürmez' kompleksine girdi, niye girdi ben anlamadım. BDP'de kendine göre değerlendirdi ama barışa hizmet etmedi bence. AK Parti'yi, devletçi bir pozisyona itmiş gözüküyor. Kürt Halkını da, 'yok ya, olmayacak ya, biz başımızın çaresine bakalım' psikolojisine sokmuş gibi gözüküyor.

TSK'nın, teknik donanımını ve gücünü gözetirsek, böyle bir istihbarat hatası nasıl olabilir?

"ULUDERE, DERİN YAPILARIN İŞİ OLABİLİR"

Komplocu bir yaklaşımla olaya bakacak olursak, Devlet, bile bile, kasıtlı olarak yapmış ise, ne çıkarı olacak ki bundan? Neticede, bu, Kürt Hareketinin mağduriyetini artırdı. Dolayısıyla böyle bir şey yok. Devletin içinde, ki geçmişte bunu gördük, bir takım yapılar var, hala birbirlerine karşı oynuyorlar. Hükümeti zor durumda bırakmak, süreci baltalamak için, devletin içinde, Genelkurmay'ın içinde, ordunun içinde, birileri böyle bir şeyi kasıtlı olarak yapmış olabilir mi? Olabilir; kimseyi suçlamıyorum, bir bilgim yok ama olabilir. Niye olabilir, geçmişte oldu. Hatalar zinciri, aptalca hatalar var. Kaçakçıların, orada olduğu biliniyor, her gün geçiyorlar biliniyor. Diyorlar ki, 'Uyarı fişeği attık', attınız da ne gördünüz? 'Uyarı için karadan top atışı yapıldı', e ne oldu yani, ondan sonra uçaklar niye gitti? Aydınlatma fişeği niçin atılır, uyarmak için ya da görmek için, ondan sonra niye bombaladınız? Belli ki orada, bir şey var. Yani, orada ki askerler, orada kaçakçı olduğunu biliyorlar ama onlarla Malatya'dan uçakları kaldıran arasında bir şey var.

''İSTİHBARAT HATASIYSA YAZIKLAR OLSUN''

"BÖLÜNMEZLİK İÇİN YAPILANLAR BÖLÜYOR"

Gerçekten, istihbarat hataları yapıldıysa yazıklar olsun. Bir sürü komplo üretilebilir ama konsept, problem, bu devlet anlayışı problem, bu çatışmaların, devam ediyor olması problem. Bunlar devam ederken de mutlaka böyle hatalar olacak ve insanlar ölecek, ölüyor. Orada, 35 tane PKK'lı olsaydı, çok mu doğruydu bu? PKK yurttaş değil mi? Yurttaş, suç işlerse, yakalar adliyeye teslim edersin; sürekli imha etmezsin. Eğer bu psikoloji içindeysek, insanlar ölmeye devam edecek. İmha etmeye yönelik, bütünüyle devleti korumaya yönelik, insanı araç olarak gören bir devlet anlayışı devam ettikçe, bir şey olmaz. Kutsal olan devlet, devlet var olduğu için biz varız, böyle saçma sapan bir şey olabilir mi? Biz var oluğumuz için devlet varsa o zaman, bizi dikkate alır. Barış olmadıkça, Türkler de, Kürtler de, kasten, hatayla, öyle ya da böyle ölmeye devam edecek. Türkiye'nin bölünmez bütünlüğü için yapılan işler, Türkiye'yi gittikçe bölüyor.