AKP'nin tek başına iktidar olduğu 60'ncı Hükümetin Kültür ve Turizm Bakanı olan Ertuğrul Günay, bugün içerisinde bulunulan siyasal ortamı "Türkiye tarihinde görülmedik bir toplumsal kırılma yaşıyor" sözleriyle tanımladı.

Bu gün gelinen nokta itibariyle yer aldığı AKP'nin çözüm sürecini, 2014 ve devamındaki seçimler için bir oy devşirme taktiği olarak kurguladığının görüldüğünü dile getiren Günay, çatışma ortamına girilmesinin öncüllerinden biri olan Dolmabahçe görüşmesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bilgisi ve oluru dışında gerçekleşmesinin ise mümkün olmadığını vurguladı.

Günay, "Yeni bir barış, diyalog ve uzlaşma ortamı oluşmaz ise bu ortamdan görülmedik bir zararla çıkılacağı" uyarısında da bulundu.

Devam eden çatışma hali ve siyaseten yaşanan bu krizin neden ve sonuçları ile birlikte yaşanan son siyasal gelişmelere yine AKP'nin iktidar olduğu 60'ıncı Hükümeti'n Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay değerlendirdi.

CHP içerisinde uzun yıllar siyaset yapmasının ardından partiden ihraç edilmesi sonrası AKP'ye geçen ve bakanlık yapan Günay, AKP'den neden koptuğu, partinin kurucu kadroları arasında bugün yaşanan çatışmalar ve uçlaşmalar, AKP'nin çözüm sürecine dair asıl niyeti, gündemdeki Başkanlık tartışmaları ile Kürdistan'daki duruma dair DİHA'nın yazılı olarak yönelttiği soruları yanıtladı.

* CHP içerisinde yıllarca siyaset yapmış bir siyasetçi olarak, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'dan gelen davet üzerine 2007 yılında AKP'ye geçtiniz. AKP'ye geçmenizde etkili olan neden neydi?

Ben 2004-2007 döneminde CHP ile veya başka bir partiyle üyelik bağı olmayan bağımsız bir siyaset adamıydım. Baykal yönetimiyle görüş ayrılıklarım nedeniyle CHP'den ihraç edilmiştim. 27 Nisan 2007'de Genel Kurmay Başkanlığı'nca yayınlanan e-muhtıraya karşı çıktım. Bunun ardından AK Parti'de siyaset yapmak üzere Erdoğan'la -onun daveti üzerine- görüşmelerimiz oldu. O tarihlerde AKP sivilleşme ve AB konusunda oldukça kararlı bir çizgi de izliyordu. Bunun üzerine 10'a yakın sosyal demokrat kökenli arkadaşla birlikte partiye katıldık.

* AKP içerisinde siyaset yaptığınız 7 yıllık süreçte Kültür ve Turizm Bakanlığı da yaparak hükümette yer aldınız. Ancak, 27 Aralık 2013 tarihinde AKP'den istifa ederek, bağımsız bir şekilde siyaset yürüttünüz. Sizi AKP'ye getiren nedenler, nasıl oldu da bir istifaya kadar götürebildi?

Bakanlığımı inandığım siyasal ilkeler doğrultusunda yaptım. İlk dönem bir koalisyon uyumu içinde rahat çalıştık. Örneğin Nazım'ın yurttaşlığının iadesi, Madımak'ın boşaltılması, Mem û Zîn'in Kürtçe yayınlanması gibi önemli adımlar attık. Ancak, İstanbul'daki yüksek yapılaşmalar ve Gezi Parkı'nın yapılaşması gibi önemli konularda da Erdoğan'la kamuoyuna yansıyan görüş ayrılıklarımız oldu. 17/25 Aralık'ta yolsuzluk soruşturmalarının önü kesilmek istenince eleştirilerimiz Erdoğan ve Parti yönetimince tepkiyle karşılandı. O zaman, AKP'ye birlikte katıldığımız üç arkadaş (Erdal Kalkan ve Haluk Özdalga'yla) aynı hafta içinde istifa ettik.

*Son dönemde AKP içerisinde yaşanan çatışmaların özellikle kurucu kadrolar arasında olması dikkat çekiyor. Bu çekişme ve çatışmaları nasıl yorumluyorsunuz?

'Partiyi vesayet altında tutan irade hiçbir özeleştiriye izin vermedi'

Uzun süreli tek parti iktidarlarının yorulması, yıpranması, aşınması, giderek kirlenmesi doğaldır. Geçmişte tek parti CHP'sinde de, 10 yıllık DP döneminde de benzer örnekler yaşandı. Bu kez 'bütün renkler hızla kirleniyordu/ birinciliği beyaza verdiler.'

Ancak, Partiyi vesayet altında tutan irade hiçbir özeleştiriye izin ve imkan vermediği için, içeride mutsuzluk ve kıdemli partililerde mırıltı halinde de olsa aykırı ifadeler yaygınlaşmaya başladı.


*Bir TV programında yaptığı açıklamalardan dolayı Bülent Arınç ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında gerilim yaşandı. Bu gerilimi nasıl değerlendiriyorsunuz, sonucu nereye varır?

'Ağacın kurdu kendindendir' ve ağacın çürümeye başladığı görülmekte'

AKP kurulurken bir ortak yönetim anlayış ve görüntüsü vardı. Erdoğan, bir anlamda eşitler arasında biri/birincisiydi. Zamanla bütün üst kadro tasfiye oldu; Erdoğan'ın çevresinde iktidar tutkunu ve öncekilerle kıyas kabul etmez düzeyde yeni bir çevre türedi. Bu çevrenin kraldan kralcı tutumundan ve partinin kuruluş ilkelerinden sapmasından, kıdemli partililerin rahatsız olması kaçınılmaz bir gelişmedir. Bu tepkiler kısa vadede sonuç vermese de, orta vadede içerde büyük bir infiale yol açacağı söylenebilir. Çünkü 'ağacın kurdu kendindendir' ve ağacın çürümeye başladığı görülmektedir.

* Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecinde masayı devirirken "Dolmabahçe Mutabakatı"ndan haberi olmadığını söylemişti. Arınç ise Erdoğan'ın oturma düzenine kadar her şeyden haberi olduğunu ikinci kez açıkladı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dolmabahçe görüşmesinin Erdoğan'ın bilgisi ve oluru dışında gerçekleşmesi mümkün görünmüyor. Nitekim Arınç, Mart 2015'te aynı sözleri söylediği zaman ne Hükümet ne de bir başkası yalanlamamıştır.

* 2013 yılında başlatılan "Çözüm Süreci"nde AKP'nin tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Birçok kesim tarafından AKP'nin sürece samimi yaklaşmadığı söyleniyor, buna katılıyor musunuz?

'Çözüm süreci oy devşirmek için kurgulandı'

2009'daki açılım sürecinin aksine, 2013 süreci -çokları gibi- bana da çok içtenlikli görünmedi. Kendi payıma ben, temel insan hakları konusunda yapılacak iyileştirmelerin bir kişi ya da örgütle pazarlık konusu yapılmasını doğru bulmadığımı daha önce de ifade ettim. Süreç, buradan da bakınca -yeterince içselleştirilmeden- 2014 ve devamındaki seçimler için bir oy devşirme taktiği olarak kurgulanmaya çalışıldı gibi görünüyor.

* Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın her daim dile getirdiği Başkanlık tartışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdoğan'ın Başkanlık sistemi tarifi, dünyada bir tek ABD'de düzgün işleyen, kuvvetler ayrılığına dayalı demokratik bir sistem arayışı değil, Asyatik rejimlere benzer bir 'Tek Adam' yönetimi özlemi.

* Kuşatma altındaki birçok şehirde silahlı çatışmalar yaşanırken, gazeteciler üzerindeki baskılar da had safhada. AKP ve Erdoğan'ın her şeyi kendinde toplama hevesinin bu şekilde devam etmesi durumunda Türkiye'nin geleceği ne olur?

Türkiye tarihinde görülmedik bir toplumsal kırılma yaşıyor. Böyle devam edebileceğimizi sanmıyorum. Yeni bir barış, diyalog, uzlaşma ortamı olmazsa buradan görülmedik zararla çıkacağız. İç savaş, darbe, bölünme, her türlü karanlık senaryo gündemdedir.
Bu kavganın kazananı olamaz, olmayacak. O nedenle iktidarın da, muhalefetin de aklını başına devşirmesi ve diyalog kanalları açması şarttır.

* AKP'nin bu noktaya gelmesinde kendisini destekleyen liberal ve demokratların da payı olduğuna yönelik kanaatler var. Bu tür eleştirilere katılıyor musunuz? AKP'den istifa etmek aynı zamanda bir çeşit özeleştiri olarak kabul edilebilinir mi?

'Özeleştiri vermesi gerekenler demokratik umutları destekleyenler değil, Erdoğan ve AKP kadroları'

Ben ve bir grup arkadaşım 2007'de Ak Parti'ye katıldığımızda Türkiye'de 27 Nisan muhtırası tartışmasını yaşıyordu. Çeşitli provokasyonlarla yönetilmez hale getirilmeye çalışılıyor ve bir darbe ortamına zemin hazırlanıyordu. Buna karşılık AKP -biraz da savunma gayretiyle- AB sürecini destekliyor, önemli demokratik girişim ve açılımların altını imzalıyordu.

Bu nedenle bizim dışımızda çok sayıda liberal ve demokrat da o dönemde AKP'ye kredi açtı. Buna karşılık o dönemde Baykal'ın CHP'si, 301'i savunuyor, AB sürecine karşı tavır sergiliyordu.
Ancak zaman içinde bir yandan parti daha güçlenirken, AB'nin çifte standartlı dışlayıcı tutumu, Arap kaosu ve yolsuzluklarla bir aşınma ve sapma yaşandı. Bu sapmanın ilk önemli işareti Gezi olaylarında verildi ki, Gezi projesini ben Bakanlığım sırasında reddetmiştim.

Bütün bu olaylar, bu koalisyonun dağılmasına yol açtı. AKP içine kapandıkça da bu gergin ve çatışmacı ortamın faillerinden biri oldu. Bence burada bir özeleştiri vermesi gereken varsa, demokratik umutları destekleyenler değil, başta Erdoğan olmak üzere AKP kadrolarıdır.

* Siz hükümet iken de KCK operasyonları yürütülüyordu? Bunlara yönelik eleştirileriniz oldu mu?

'Ben Adalet yahut İçişleri Bakanlığı değil, Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptım!'

Ben, 2009'da daha açılım süreci başlamadan Hakkari'ye gidip 'eşit yurttaşlık' konusunda düşüncelerini açıklamış ve bu konularda içtenlikle çalışmış bir siyaset adamıyım. O nedenle haksız, hukuksuz, yersiz, gereksiz, abartılı gördüğüm her davranışı dikkatle irdeledim ve gerektiğinde eleştirdim. Ancak unutmayın ki ben Adalet yahut İçişleri Bakanlığı değil, Kültür ve Turizm Bakanlığı yaptım. Ve içtenlikle söylemek isterim ki, görevde bulunduğum sırada hiçbir etnik ya da inanç kümesine karşı en küçük haksızlık ve ayrımcılık yapmadım.