Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, AKP’nin seçim ittifakları, 2019 seçimleri ve gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

AKP’nin hep koalisyonlarla iktidarda kaldığını savunan Günay, “ AKP’de aslında başlangıçtan bu yana dönemin ihtiyacına göre ittifaklar yaparak bu günlere geldi. Kuruluştan itibaren 2011 seçimlerine kadar, eski merkez sağ partilerin temsilcilerine, sonra liberal ve sosyal demokratlara saflarını açık tutan, hatta TBMM Başkanlığı dahil, önemli görevler veren bir büyük koalisyon görünümündeydi. 2013 sonrasında bu kez savrulduğu yeni politikalar gereği milliyetçi çevrelerle iş ve güç birliği yapmaya başladı. İsimleri değişse de çeşitli dinci çevrelerle, her dönem iş ve güç birliğini sürdürdü, değiştirerek sürdürüyor. İşin özeti ortakları farklı da olsa, iktidarda koalisyon sürüyor” dedi.

Türkiye’de demokrasi yanlıları ile karşıtları arasında bir büyük mücadele olduğuna savunan Günay, “Milliyetçi koalisyona karşı demokrasi güçlerinin ortak mücadelesinden” başka bir seçenek olmadığını söyledi.

2004 yılında CHP’den ihraç edilen, 2007 yılında AKP’ye geçen ve orada Kültür Bakanlığına getirilen, ardından da 2013 yılında AKP tarafından ihraç istemiyle disipline sevk edildiği için istifa ederek AKP ile yollarını ayırdı.

Ertuğrul Günay, siyasi gelişmeleri ve ortak mücadele arayışlarını dihaber’den Kenan Kırkaya’ya değerlendirdi.

AKP’nin gittikçe yozlaştığını öne süren Günay, “Türkiye'de siyasi mücadele, anayasa ve hukuk kuralları içinde siyasi partiler arasında bir yarışma olmaktan çıktı. İktidarda 15’inci yılını dolduran parti, özellikle 2013/2014 dönemi ve sonrasında, bütün uzun süreli iktidarlar gibi yozlaştı; demokrasi karşıtı, otoriter, kişi odaklı bir yapıya dönüştü” dedi.

‘AKP İTTİFAKLARLA İKTİDAR OLDU’

AKP iktidarının başından beri bir koalisyon şeklinde hareket ettiğini ancak kendisine karşı oluşan her türlü ittifakı da bozmaya çalıştığını savunan Günay, şu değerlendirmeleri yaptı:

“İktidar, ittifak/dayanışma vb. söylemler konusunda bugün karşıtlarını ağır ve haksız biçimde suçluyor. Çünkü, farklı partiler ve kesimlerin ortak söyleminin toplumda bir sinerji yarattığını biliyor. Bunu engellemeye çalışıyor. Oysa Adalet ve Kalkınma Partisi de aslında başlangıçtan bu yana dönemin ihtiyacına göre ittifaklar yaparak bu günlere geldi. Kuruluştan itibaren 2011 seçimlerine kadar, eski merkez sağ partilerin temsilcilerine, sonra liberal ve sosyal demokratlara saflarını açık tutan, hatta TBMM Başkanlığı dahil, önemli görevler veren bir büyük koalisyon görünümündeydi. 2013 sonrasında bu kez savrulduğu yeni politikalar gereği milliyetçi çevrelerle iş ve güç birliği yapmaya başladı. İsimleri değişse de çeşitli dinci çevrelerle, her dönem iş ve güç birliğini sürdürdü, değiştirerek sürdürüyor. İşin özeti ortakları farklı da olsa, iktidarda koalisyon sürüyor.”

'PARTİLER ARASI MÜCADELEYİ AŞTI'

Türkiye’de gelinen aşamada demokrasi yanlıları ile karşıtları arasında bir büyük mücadele olduğuna savunan Günay, bununda geleneksel partiler arası mücadeleyi aştığını söyledi.

Günay, “Şimdi önümüzdeki her siyasal eşikte yapılması gereken, önce Türkiye'de çoğulcu demokrasiye ve hukuk devletine dönülmesini sağlamaktır” dedi ve ekledi: “Bu da, bugünkü siyasal gerçekler karşısında tek başına bir partinin üstesinden gelebileceği bir iş ve işlev olarak görünmüyor. O nedenle, demokrasi yanlısı kurum ve kuruluşların ilkeli dayanışmasına ihtiyaç vardır.”

'BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR!'

Ortak mücadele ve ittifakın gerekliliğini savunan Günay, bunun nasıl olması gerektiğini ve bu konudaki temel sorunları da şu sözlerle dile getirdi:

“Türkiye siyasetinde ittifak/işbirliği/dayanışma geleneği oldukça zayıftır. Şimdiye kadar bu alanda bazı genel seçimlerde seçim ittifakları denendi, sonuçları pek de mutlulukla anılmıyor. Bu kez karşı karşıya olduğumuz ihtiyaç bir seçim ittifakı değildir; ortak bir siyasal hedef belirleme ihtiyacıdır. Bu siyasal hedef, herkesin eşit koşullar içinde, var olma, kendini ifade etme, geliştirme hak ve özgürlüğünü güvence altına alan çoğulcu demokrasi ve hukuk devletinin kurulmasıdır. Herkes kendi partisinde, kendi kulvarında, demokrat, barışçı, eşitlikçi, çoğulcu Türkiye'ye ulaşılması için söylem birliği içinde olabilir. Bu birlikten kuvvet doğar! 16 Nisan bunun örneği sayılabilir.

'YENİ ANAYASA ÇERÇEVESİ İŞİ KOLAYLAŞTIRABİLİR'

Temel sorun, Türkiye'de demokrasiyi savunduğunu söyleyenlerin de büyük bir çoğunluğunun aslında 'kendisi için demokrat' olması. Herkes çevresindekilere doğal siyasal karşıtlığın ötesinde hasım gözüyle bakınca, iktidarın bu husumeti kundaklaması kolay oluyor.

Türkiye'de demokrasiyi savunan siyasal parti ve toplum kesimlerinin ilkesel olarak, evrensel hukuk ve insan hakları temelinde, çoğulcu demokrasiyi hedefleyen, eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışmacı ve güçler ayrılığına dayalı yeni bir anayasa çerçevesi çizmesi ve bu çerçeveyi savunması işi kolaylaştırabilir.”

'ORTAK MÜCADELE ORTAK ADAYI DA BELİRLER'

Günay, AKP’nin 2002, 2007, 2011 yılındaki seçimlerde ortaya koyduğu anayasa tanımlarının da “örnek alınabileceğini” savunarak, böyle bir girişimin AKP’ye oy vermiş kesimler üzerinde etki sağlayabileceğini dile getirdi.

 “2019 (veya 2018) seçimine giderken, öncelikle yapılması gereken Türkiye'nin önüne böyle barışçı, barıştırıcı bir vizyon koyabilmektir” ifadelerini kullanan Günay, “Esasen CB adaylığı için gökten keramet sahibi bir insan aranmayacaktır. Aday, yaşamı boyunca hukuk devleti ve demokrasi konusunda içtenliği, dürüstlüğü ve kararlılığıyla bilinen, bu nitelikleriyle bütün toplum kesimlerine güven veren, deneyimli bir siyaset insanı olmalıdır” şeklinde konuştu.

'ANSIZIN SEÇİM GELEBİLİR'

Günay, muhalefetin ortak mücadele arayışları için çok fazla zaman lüksü olmadığını da belirterek, özellikle erken seçim ihtimaline şu sözlerle dikkat çekti:

“Bu tür bir ortak vizyon çalışması, dayanışmanın makul zeminini oluşturabilir. Bunun için zamanı iyi kullanmak gerekir. Önümüzdeki seçimin tarihi belirsizdir ve ansızın gelebilir. İktidar, kendisi için uygun gördüğü ilk fırsatta seçim yapmak isteyecektir. Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimi, demokrasiyi savunmak için son çıkış olanağıdır. Bu olanağının akılcı kullanılmasıyla Türkiye yeniden demokrasiye ve hukuk devletine dönebilir; ya da partisel/kişisel hesaplarla ziyan edilirse önümüz, varlığımız, birliğimiz büyük bir bilinmezliğe sürüklenebilir.”

(Kaynak: Dihaber)