Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Ağrı'daki çatışma sonrası yaralı askerlerin HDP'liler tarafından taşındığı yolundaki açıklamasına ilişkin olarak, 'Yaralı askerleri HDP'lilerin taşıdığı yalan, yahu siz kendinizi ne zannediyorsunuz!' dedi.

Radikal'de yer alan habere göre Erdoğan, "Enflasyon, bozulan Türkiye tablosunun sonuçlarından sadece biri" açıklaması ile ekonomik gidişattan kaygı duyduklarını açıklayan TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran Symes'ı bir kez daha hedef alarak, "TÜSİAD Başkanı yaptığı açıklamalarla ekonomik istikrarı baltalamaya çalışıyor. Ben O'nun geçmişte Türkiye'ye nasıl bedeller ödettiğini çok iyi biliyorum" dedi.

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Türkiye İhracatçılar Meclisi üyelerine seslendi.

Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları şöyle:

Ülkemiz ihracatçılarının dünyadan girmediği ülke neredeyse kalmadı. Her gittiğim yerde işadamlarımızın yanında olduğumu bilmelerini istiyorum.

İnşallah bundan sonra da teşrik-i mesaimiz devam edecek.

İhracatçılarımızdan 2023 hedefi olan 500 milyar doları yakalamak adına kararlılıklarını sürdürmelerini bekliyorum.

Milletimize karşı büyük sorumluluğumuz var. Geçtiğimiz yılın büyüme rakamı bizim arzu ettiimizin altında ancak bunun ihracatçılarla istediğimiz seviyeyi yakalayacağız.

Ekonomi hakkında en hassas olması gereken kurumu ama en çok sorumsuzluk örneğini onlar yapıyor. İstikrar ve güveni baltalamakla meşeguller.TÜSİAD'ın başkanın tavrı yanlış. Enflasyon ölçülerini göremeyecek kadar kör.

TÜSİAD gibi kurumların başında olan insanların ağızlarından çıkanı kulakların duyması. Ben TÜSİAD Başkan'ın geçmişte Türkiye'ye ne gibi bedeller ödettiğini gayet iyi bilirim.

'AĞRI'DAKİ HADİSE ŞUDUR'

Benzer bir idrak tutulmasını Ağrı’da bölücü terör örgütü tarafından yapılan saldırıda bir kez daha yaşadık, yaşıyoruz. Ağrı’da yaşanan hadise şudur. Diyadin ilçesinin bir köyünde, ağaç dikmek için etkinlik yapılacağı bilgisi ilgili kurumlara ulaşıyor. Daha önceki etkinliklerde vatandaşlara seçim baskısı yapıldığı haberleri alındığı için, valiliğimiz etkinliğe izin vermiyor.

Güvenliği sağlamak hem de bölücü terör örgütü mensuplarının istismarına izin vermemek için güvenlik kuvvetlerimiz tedbir alıyorlar. Bu çerçevede, Tendürek dağından geldiği anlaşılan, terör örgütü mensupları tarafından ateş açılıyor. Etkinliğe katılan vatandaşlara yönelik zor kullanma, operasyon söz konusu değil. Sadece güvenliklerinin sağlanmasına ve bölücü örgüt mensuplarının istismarının önlenmesine yönelik bir tedbir alınıyor.

Tabi güvenlik kuvvetlerimiz, açılan ateş karşısında derhal misliyle karşılık veriyorlar. İlk ateş sırasında 4 jandarma personeli yaralanırken, çatışma sonunda 5 örgüt mensubu ölü olarak ele geçiriliyor. Yaralanan jandarma personelimize, birisi ağırdı, Allah’tan acil şifalar diliyorum. Burada bir provokasyon varsa, terör örgütü güdümündeki partinin kurduğu bir provokasyondur.

Personelimizin kendi haline terk edildiği, böyle bir iddia var ya. Güya jandarma yaralı halde bırakılmış, onları siviller, kendi mensupları gelip oradan almış. Bunların hepsi kayıtlarla resimlerle elimizde mevcut. Bunların tümü külliyen yalandır. Bölgeye giden helikopterlerimize ateş açıldığı için, askerlerimiz hastaneye zor şartlarda ulaştırılmıştır. Siviller kendi istekleriyle askerlerimizle beraber yapmışlardır. HDP mensupları bahane edilerek bu meselenin istismarı vicdana sığan bir davranış değildir.

Bakıyorsunuz hemen birileri meseleyi kendi meşreplerine göre başka taraflara çekmenin çabası içine girdi. Çözüm süreci ülkemizin geleceği bakımından hayati öneme sahiptir. Sürecin başladığı günden beri, bölücü örgüt ele başlarının, siyasi partinin güven vermeyen ikircikli samimiyetsiz bir tavır içinde olduklarını biliyoruz. Sürecin en ciddi sorunu hep, görüşme noktasındaki sıkıntılar olmuştur. Ve şunu çok açık söylemek durumundayım. Bizler bugüne kadar 12 yıllık süreç içerisinde hep acaba bu işi nasıl çözeriz, demokratik açılım dedik, arkasından milli kardeşlik ve beraberlik projesi dedik, onun arkasından da çözüm süreci dedik. bu adımları attık. Bu adımları atarken parlamentodaki temsilcileriyle arkadaşlarımızın görüşmeleri oldu. fakat bunların hiçbirinde maalesef verilen sözler yerine getirilmedi.

Biz çözüm sürecini bugünlere getirebildik. Eğer iş bunlara kalsa, şu anda ortada çözüm süreci falan olmazdı. Ağrı’da yaşanan hadisenin, devletin çözüm süreci konusundaki duruşuyla kesinlikle bir ilgisi yok. Tam tersine bu olay bölücü terör örgütünün ve siyasi partinin samimiyetsizliğinin bir kez daha ispatı mahiyetindedir.

'YAHU SİZ KENDİNİZİ NE SANIYORSUNUZ?'

Neymiş efendim, bölücü örgüt mensupları da bu etkinliklere katılma hakkına sahipmiş. Yahu siz kendinizi ne sanıyorsunuz, siz bu devleti milleti ne sanıyorsunuz? Çözüm süreci askeri bir zorunluluğun değil, siyasi bir kararın neticesi olarak başlatılmıştır. Türkiye’nin dün olduğu gibi bugün de terör örgütünü bertaraf etme noktasında herhangi bir eksiği sıkıntısı yoktur. Ancak biz bu yöntemin işe yaramadığı gibi başka sıkıntılara sebep olduğunu gördük.

Hiç kimse yanlış değerlendirmesin. Devlet gücünü yitirmedi bunu böyle bilmeniz lazım. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın. Daha önce neydi? Öncelikli anlayış devletti, insan geri plandaydı. Biz vatandaşına buyuran, vatandaşını ezen değil. insan odaklı, hak hukuk özgürlük odaklı bir devlet yönetimine geçiş yolunu açtığımız için bu süreç başladı.

En büyük desteği de bölge insanından gördük. Kardeşliği yüceltmek için analar ağlamasın diye çıktığımız bu yolda, analar ve babalar başta olmak üzere, tüm milletimizden aldığımız hayır duayı çok iyi biliyoruz. Biz duayla yolumuza devam ederken, karşımıza sürekli bedduacılar çıkıyor. Ülkenin bekası meselesi olan bu konuyu, eğip bükerek çarpıtarak kamuoyunu yönlendirmeye çalışan medya kuruluşlarını da ibretle takip ediyoruz. Yazılı görsel ve sosyal medya.

Milletimiz dün birbirini yolda görse selam vermeyecek olanların, bugün niçin birlik olduklarını, kini nefreti gayet iyi görüyor. Ama ne yapsalar boş, başaramayacaklar. Bu ülkenin cumhurbaşkanı olarak bir kez daha ifade ediyorum. Devletin güvenlik kuvvetleri dışında, elinde silahı olan herkes bu ülkenin ve bu milletin düşmanıdır. Bu silah ister Ağrı’da Tendürek dağında, isterse Okmeydanı’nda hiç fark etmez. Çünkü silahın olduğu yerde kan vardır, ölüm vardır. Bu silahın namluları devlete değil bizatihi millete çevrilidir. Hukuk yoluyla alamadığı gücü silahla elde etmeye çalışanlar zavallılardır, korkaklardır. Samimi bir tavır ortaya koymayıp, demokrasiden söz eden, yalancıdır iki yüzlüdür.

Biz çözüm sürecini kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz. Çünkü bu bizim millete sözümüz. Ama devletin huzuruna güvenliğine kast eden hiçbir saldırıyı da cevapsız bırakmayız.

Öyle silahların yurt dışına çıkarılması, oraya buraya saklanmasından söz etmiyorum. İrlanda’da nasıl yaptıysalar, toprağa gömülecek, üzerine beton dökülecek, ben ondan bahsediyorum. Bunlar tespit edilecek, bu yapılmadığı sürece karşı taraf sözünde durmamış olacaktır. Milletin desteğini onun gönlüne girerek değil, baskıyla zorbalıkla sindirmeyle elde edeceğini sananların hala silahtan medet umduğunu biliyoruz. Silah ve siyaset, ateş ve su gibidir. Birlikte olamazlar, eninde sonunda biri birini imha eder.

Hiç kimse teröristi aklamak, askerimizi itibarsız hale getirmek için servise sundukları görüntülerin ardına saklanmaya çalışmasın. Bizim milletimiz, mehmedini Mehmetçiğini gayet iyi tanır, iyi bilir. Bunu da kötülemeye onların gücü yetmez.

Bu senaryolar mürekkeple değil kanla yazılmıştır. Ellerine kan bulaşmış olanlar da kimseye insanlık dersi veremez. Önce o kanı temizlemeniz lazım. Türkiye partisi olma iddiasında olanlar milletin birliğini beraberliğini hazmedecekler. Siyasi parti olma iddiasındaysanız, önce milletin oyunu baskıyla tehditle değil, rızayla programınızla vizyonunuzla almayı öğreneceksiniz. Aksi halde siyaset iddianız havada kalır.

6-8 Ekim olaylarında hatırlayın, insanları sebepsiz yere sokağa döküp, Türkiye’de 40 kişinin ölümüne yol açanların barıştan söz etmeye hakkı olabilir mi? Masum çocukların pencerelerden atılıp, taşla kafalarının ezilmesine ses çıkarmayanlar insan hakları lafını ağızlarına alabilir mi? Can değil kan peşindedir bunlar. Bu millet yeni faşist örgütlenmeleri de bu zihniyetleri de en kısa sürede hak ettiği akıbete mahkum edecektir. Teröre teslim olanlar, terörle birlikte yok olup gidecektir. Yeni Türkiye’de silahla baskıyla sindirmeyle arasına sınır koymayanlara yer olmadığını da herkes bilmeli. Ben 7 Haziran seçimlerinin bu bakımdan da önemli olduğuna inanıyorum.

BEN FARKLI BİR SİYASETÇİ GÖRMÜŞTÜM, DİN ADAMI DEMİYORUM…

Bir konuya daha değinmek zorundayım. Papa’nın Ermenilerin yüzüncü, yüz yıl önce Müslümanlar başta olmak üzere, coğrafyamızdaki herkesle birlikte yaşadıkları acıları soykırım olarak nitelemesinden fevkalade üzüntü duyduğumu ifade etmek isterim. Malum kısa süre önce Ankara’ya ziyareti olmuştu. Görüşmelerimizde, ben farklı bir siyasetçi görmüştüm. Din adamı demiyorum, siyasetçi görmüştüm. Fakat bu açıklamalardan sonra, gerek siyasi kimliğindeki farklılık, gerekse din adamlığındaki farklılığı ben tamamıyla ne yazık ki çok çok farklı bir zihniyetin, tarihten bu yana, milyonlarca insanın kıyımına yol açan anlayışın yeniden tezahürü olarak gördüm.

Tarihi olayların kendi mecrasından çıkartılıp ülkemiz aleyhine bir kampanya amacı haline getirilmesine izin vermeyeceğimizi belirtmek istiyorum. Bir İtalyan AB temsilcisi gayet güzel bir açıklama yaptı ‘biz ermeni meselesiyle ilgilenmeyiz’ dedi. Biz Türkiye’nin her alandaki mevcut çıkışını izliyoruz, biz buna bakarız dedi.

PAPA’YI KINIYORUM

Tıpkı Kafkasya’da Çerkezlerin, Kırım’da tatarların, yaşadığı trajedilere acılara yüreğimizin yandığı gibi, Ermenilerin maruz kaldıkları sıkıntıları biliyor ve üzülüyoruz. Geçen 23 Nisan’da yaptığım açıklamayı hepsi biliyor. Biz aynı yerdeyiz. Bu açıklamayı yaparken ben orada bir paragraf daha koymuştum. Ermeniler ülkemizde ölürken, yine aynı şekilde Ermeniler tarafından, farklı ülke mensupları tarafından Osmanlı’nın evlatları şehit edildi, bunları da ben orada kayda girmiştim. Biz asla acılar üzerinden siyasi rant elde etmenin çabası içinde değiliz. Bugün ermeni meselesini tartışmak istiyorsak, hadiseyi gerçek boyutlarıyla ortaya koymamız lazım. Bu da tarihçilerin işidir. Bırakalım tarihçiler tartışsın. Biz bütün arşivlerimizi açıyoruz. Varsa Ermenistan da arşivlerini açsın, belgelerini ortaya koysun. Biz silahlı kuvvetlerimizin arşivlerini de açmaya hazırız.

Ama bunlara yanaşmayacaksınız, sadece siyasi lobilerle, oralardaki maalesef ermeni diasporası çok çirkin ilişkilerle meydana getirmiş olduğu ilişkilerle Türkiye aleyhine netice almaya çalışacaksınız. Tarihçinin işini siyasetçiler, din adamları aldığı zaman oradan hakikat değil hezeyan çıkar. Ben tekrar ortak komisyon çağrısını yineliyor, arşivlerimizi sonuna kadar açmaya açık olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Sayın Papa’yı da bu tür yanlışlara herhalde bir daha düşmez diye kınıyorum ve uyarıyorum.