Başbakan Tayyip Erdoğan, AKP’nin siyasi literatürünü kendi hafızasıyla oluşturduğunu belirterek, “Biz ne Montesquieu’nün ne de Jean-Jacques Rousseau’nun ortaya çıkardığı bir partiyiz. Biz bu işin hafızasını da kendimiz oluşturduk” dedi.

Erdoğan, dün partisinin Kızılcahamam’daki 21’inci İstişare Toplantısı’nda özetle şunları söyledi:

BİZİ ANLAYAMAZLAR

"Biz muhafazakar demokrasi dediğiniz zaman bazı köşe yazarlarının, ‘siyasi literatürde geçmişten bugüne böyle bir ifade yoktur’ dediklerini bizler yaptığımız organizasyonlardan çok iyi biliriz. Yok Montesquieu böyle demiş, yok Jean-Jacques Rousseau böyle demiş. Biz ne Montesquieu’nün ne de Jean-Jacques Rousseau’nun ortaya çıkardığı bir partiyiz. Biz bu işin hafızasını da kendimiz oluşturduk.

"‘Ya istiklal, ya ölüm’ diyen Gazi Mustafa Kemal’i anlayamayanlar, bizi anlayamazlar. ‘Yeter söz milletindir’ diyen merhum Adnan Menderes’i anlayamayanlar, bizi anlayamazlar. Vatanını terk edip gurbette okumak zorunda kalan kızlarımızın, gençlerimizin sızısı olmayanlar, yüreğinde Ahmet Kaya’nın gurbette ölümünü hissetmeyenler, Cem Karaca’nın gurbette hüküm giymesi noktasında sızısı olmayanlar bizi anlayamazlar. Ak Parti içinde 11 yıldır sen-ben kavgası bekleyenler var. 11 yıldır bunların heveslerini kursaklarında bıraktık. Bizim dava şuurumuz kadar dava ahlakımız da yüzyılların içinden şekillenip gelen bir ahlaktır."

ROUSSEAU: ‘DEVLET İKTİDARA DEĞİL, HALKA AİT’ DİYEN FİLOZOF

Fransız yazar, düşünür, filozof, politika teorisyeni Jean-Jacques Rousseau, kendisini hep halktan birisi olarak görmüş, halktan kişiler arasında daha rahat etmiştir. Rousseau, doğru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için olguların bir yana bırakılması gerektiğini belirtir. Çünkü ona göre salt olgulardan hareket edildiğinde, çıkarlar, yararlar ön plana yerleştirilmekte ve böylece adalet, hukuk ayaklar altına alınmaktadır. Rousseau, güçlünün haklı kabul edildiği, siyasal toplumun kökenine olguları yerleştiren, olgusal verileri ve kuramları eleştirmektedir. Yurttaşı, ortak benliği, halkı, devleti yaratan bir ‘Toplum sözleşmesi’ni ve bu sözleşmeye toplumdaki her bireyin dahil olması gerektiğini savunur. Halk olmanın temelinde egemenliğin var olması gerektiğini düşünür. Yasaların olmadığı bir yerde devletten söz edilemeyeceğini savunmuştur. Yasaların, halkın tümü için geçerli olması gerektiğini düşünmektedir. Halk sayısı arttıkça, yönetici sayısının azalması gerektiğini savunan Rousseau, ‘Demokrasi, aristokrasi, monarşi’ şeklindeki sınıflandırmayı benimsemiştir. Rousseau’ya göre demokrasi biçimindeki hükümette yönetici, halkın tamamı ya da büyük bir kısmıdır. Aristokrasi biçimiyse küçük bir azınlığın yönetimidir. Monarşik hükümette ise yönetme yetkisi tek bir kişidedir. Rousseau’ya göre yurttaşlar olmadan erdem, erdem olmadan özgürlük, özgürlük olmadan devlet olamaz. Rousseau; devletin iktidara değil, halka ait olduğunu savunmuş ve ulus-devlet anlayışını benimsemiştir. (Hürriyet - Rousseau için kaynak: Wikipedia)