Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasında yaşananları değerlendirdi.

Selahattin Demirtaş, "İki darbeci anlayışa da net bir karşı tutum olmalı ve mücadele geliştirilmeli. Çünkü askeri olarak, tankla topla iktidarı ele geçirmeye çalışan darbe güçleri ne kadar gayrimeşru ise, toplumu savaşla, şiddetle, kentleri bombalamakla gidilen bir seçim eliyle yönetmek de gayrimeşrudur, sivil bir darbedir" dedi.

Gerilla, darbeciden yana tavır almadı” ifadelerini kullanan Demirtaş, “Bu tarihe not düşülmelidir. Bu kadar kapsamlı bir savaş yürütülüyor fakat Kürt hareketinin tek bir gerillası, o gece tek bir kurşun sıkmadı. Kürtler de darbeciden yana tavır almadı.

“Bu girişimi fırsata çevirip Kürt gerillası, birçok şehre girebilirdi. Fakat bu, darbeci anlayışın ekmeğine yağ sürmek olurdu” diye konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Yeni Özgür Politika’dan Osman Oğuz’un sorularını yanıtladı.

Hala bir genel tanıma muhtaç galiba yaşananlar. Tam olarak neydi yaşadığımız?

Bir defa bir askeri darbe girişimi olduğu ortada. Çünkü ordu, hükümeti devirmek veya parlamentonun yetkilerine el koymak için parlamentoyu bombalayacak kadar askeri hareketliliğe girişti.

Bunun ordu eliyle, silah zoruyla yapılması, açık bir biçimde darbe girişimi olarak tanımlamayı gerektirir. Başka bir şekilde tanımlanırsa, üzerine gitmek de zorlaşır.

‘DARBECİLERİN DARBECİLERE KARŞI DARBE GİRİŞİMİ’

Ancak darbe girişiminin yapıldığı koşullar, darbe girişimini tetikleyenler, AKP hükümetinin tutumu... Asıl bunlar tanıma muhtaçtır. Çünkü mevcut iktidar, sivil bir darbeyle görevde olan bir iktidardır zaten.

Darbecilerin darbecilere karşı darbe girişimi... Bu net bir şekilde tanımlanmazsa eksik kalınmış olur. Alınacak tutumda da büyük bir hataya düşülür ve “Darbeye karşı çıkıyoruz” adı altında halihazırda sivil darbeyle iktidarda olan AKP’nin ekmeğine yağ sürülür.

‘İKİ DARBECİ ANLAYIŞA DA KARŞI MÜCADELE GELİŞTİRİLMELİ’

İki darbeci anlayışa da net bir karşı tutum olmalı ve mücadele geliştirilmeli. Çünkü askeri olarak, tankla topla iktidarı ele geçirmeye çalışan darbe güçleri ne kadar gayrimeşru ise, toplumu savaşla, şiddetle, kentleri bombalamakla gidilen bir seçim eliyle yönetmek de gayrimeşrudur, sivil bir darbedir.

Biz zaten bir yılı aşkın bir süredir AKP darbesine karşı direniş içindeyiz. Ordunun içinden bir klik şimdi iktidarı ele geçirmeye çalıştı diye son bir yıldır iktidarı gasp etmiş olan AKP temize çıkmış olmaz.

Biz ilkesel olarak darbelere karşıyız, tutumumuzu böyle koyuyoruz, nokta diyoruz. AKP’nin de yaptığı darbeyi temize çıkarmayacak bir tespit üzerinden siyaset geliştirmek gerekiyor. Biz yaptığımız açıklamalarda hem AKP darbe anlayışına hem de ordu içinde gelişen darbeci kliğe karşı demokrasi cephesini işaret ettik.

Alternatif orasıdır. Çünkü bundan sonraki gelişmeler, ülkenin kaderini belirleyecektir. Ya AKP kökten gidecek demokrasi güçleri iktidarı ele geçirecek ya da gerçekten AKP, bu ordu darbesi girişimini de fırsata çevirip kendi darbesini kurumsallaştırarak kalıcı hale getirecek.

Peki bu darbe kliği, başarılı olacağına nasıl inanabildi? Neye, kime güvendi?

Bilinmiyor. Hiçbir siyasi dayanağı olmayan bir darbe kliği, Dünya'da neredeyse ilk defa ortaya çıkıyor. Alternatif bir siyasi cepheye dayanmadan darbe yapıldı, deniyor.

Bildiğim tek bir şey var: Hiçbir şekilde HDP’ye veya HDP’nin temsil ettiği güçlere dayanan bir darbe kliği değil. Emin olduğumuz tek şey budur. Ama başka siyasi güçlerle temasları var mıydı veya başka siyasi güçler üzerinden planlanmış bir darbe miydi? Bunları bilemiyoruz.

‘DARBECİ ANLAYIŞ HER ZAMAN VARDIR’

Önümüzdeki haftalarda, aylarda daha net ortaya çıkabilir. Ama Türkiye’de birileri darbeden medet uman bir anlayışa her zaman sahiptir. Ordu dışında hiçbir gücün ülkede demokrasiyi sağlayamayacağına inanan darbeci bir anlayış her zaman vardır. Fakat kimlerle siyasi ilişkileri vardır, onu bilemem.

Siz öncesinde bir askeri darbe girişimi bekliyor muydunuz? Duyumunuz var mıydı ya da öngörmüş müydünüz?

Tabii ki böyle bir tahmin yürütmek çok zordu ama İmralı’da görüşmeler yapılırken Sayın Öcalan, darbe mekaniğini tarif etmiş ve bunu tarihsel örnekleriyle yerli yerine oturtmuştu. Türkiye’de darbe mekaniği denilen şeyin nasıl işlediğini çok iyi anlatmıştı.

Dolayısıyla çözüm süreci bittiğinde bu darbe mekaniğinin tekrar devreye gireceğini iyi okumuştu. Bu konuda Erdoğan’ı çok uyarıyordu da... “Ona anlatın, o anlamıyor, kafasızlık, akılsızlık yapıyor” diyordu.

“Çözüm sürecini sürdürerek onu ayakta tuttum, süreç biterse darbe mekaniği devreye girer ve onu Mısır’daki Mursi konumuna getirir” diye sürekli uyarıyordu.

O darbe mekaniği, sürecin bitmesi ardından nasıl devreye girdi pratik olarak?

Evet, o tartışmalar sürecinde darbe mekaniğini fark etmiştik, iyi anlamıştık. Çözüm süreci bittiğinde o darbe mekaniği denilen şey bir şekilde işliyordu aslında.

Kürtlere karşı savaş, Kürdistan’da yıkım, ordunun yeniden inisiyatif alma çabası, Erdoğan’ın ipini, iktidarını giderek ordu eline teslim etmesi, ulusalcı-faşist bloka ittifak önermesi ve önemli ölçüde kendi iradesini teslim etmesi, sırf Kürtlere karşı savaşı kazanabilmek için neredeyse onların dediğinden çıkmıyor olması, aslında darbe mekaniğinin devreye girdiğini gösteriyordu.

Kürt savaşı dolayısıyla oluşan Türk devlet bloku mu bunu ortaya çıkardı?

Genelkurmay, şehir savaşına girmeden önce aslında Erdoğan’dan bütün taahhütleri almıştı. Yani başkanlık sisteminden vazgeçilecek, en fazla partili cumhurbaşkanlığı olacaktı; Erdoğan devletin bütün kademelerini tek başına ele geçirme anlayışından vazgeçecekti; dokunulmazlık yasasını çıkaracaktı ve çözüm sürecinde müzakereye dönüş asla olmayacaktı. Böyle taahhütler verildi. Ordu bunlar üzerine şehirlerde savaşa girdi.

Hatırlanırsa, savaşın ilk başlarında bunun bir Saray savaşı olduğu ifade ediliyordu ve asker-polis cenazelerinde Erdoğan’a çok yüksek tepki gösteriliyordu. Ordu da şehirlere girmekte tereddütlüydü ve girmeme konusunda görüş bildiriyordu.

İlk defa Silvan’da tanklar kente girdi ve kısa sürede tankları tekrar çıkardılar, ordu şehre girmeyeceğini Erdoğan’a ifade etti.

Sonrasında Erdoğan, yeniden orduyla bir uzlaşma yapmak ve şehirlerde orduyu savaştırmak, tankla topla girebilmek için iradesini aslında onlara teslim etti.

Uluslararası ilişkiler, mekanizmalar da giderek Erdoğan’ı sıkıştırmaya, nefessiz bırakmaya başlıyordu.

Bu, tümüyle Sayın Öcalan’ın tarif ettiği darbe mekaniğiydi. Tıkır tıkır işliyordu. Kürtlerle barış, uzlaşma, ittifaka gidilmediği müddetçe, Kürtlerle savaş, darbe mekaniğini kurulmuş saat gibi vakti geldiğinde çalıştırıyordu ve harekete geçiriyordu.

‘DARBE GÖZ GÖRE GÖRE GELİYORDU’

O halde siz, darbe girişimi karşısında şaşırmamış olmalısınız?

Evet. Böyle bir süreç bekliyorduk ama bizim tabii ki darbeyi tahmin etmemiz, öngörmemiz, istihbaratını almamız mümkün değildi. Fakat ortaya çıkınca bizi şok etmedi, çünkü göz göre göre geliyordu.

Bunun nasıl gelişeceği sadece muammaydı. 28 Şubat gibi postmodern bir darbe mi olacaktı, yoksa ordu sahadaki savaş inisiyatifini ele geçirdikçe üstü örtülü bir şekilde iktidara sirayet edip adım adım Erdoğan’ı ele geçirmeye devam ederek mi darbeyi tamamlayacaktı, bilinmeyen sadece buydu.

Ama ordu içinde tek bir kliğin olmadığı da biliniyordu. Cemaatçi, milliyetçi, ulusalcı, Amerikancı yapılar, geçmiş dönemden beri kliklere ayrılıyordu. Bunların her birinin kendi içinde yüzde yüz uzlaşabildiğini ve Erdoğan’la anlaşabildiğini söylemek de mümkün değil.

İşte Askeri Şura öncesinde gerilim yaşandığı, atamalar öncesinde tartışmaların çıktığı biliniyordu. Bunların bir kısmı dışarı yansıyordu, bir kısmı yansımıyordu.

Bu yılki Askeri Şura çok önemliydi. Son yıllardaki her şura çok önemliydi ama bu yılki tarihiydi onlar açısından. Tansiyonun yükselmesi ve gerilim de bekleniyordu. Bunun bir darbe teşebbüsüne dönüşeceğini ise tabii ki kolay kolay kimse beklemiyordu.

Peki darbe girişimi ardından hükümetten sizi arayan, irtibat kurmaya çalışan kimse oldu mu?

Hayır, olmadı. Arkadaşlarımız bilgi alışverişi yaptı ama hükümetten bizi arayan olmadı.

‘BİR DEMOKRASİ ANLAYIŞI ORTAYA ÇIKMAYACAK’

Bundan sonra ne olacak? Mesela Kürt savaşı konusunda bir politika değişikliği olabilir mi? Barış gündeme gelir mi? Yoksa şiddet politikası artarak devam mı edecek?

Tabii ki bu, Erdoğan’ın ve AKP cenahının alacağı tavra bağlı. Aslında önemli bir fırsat ortaya çıktı. Sayın Öcalan, görüşmelerde devlet içindeki paralel yapılanmadan sürekli söz ediyordu. “Bu darbeci zihniyet, darbeci anlayış, her zaman çözümün önünde engel olmuştur” diye de uyarmıştır.

Eğer gerçekten bu darbeci anlayış tasfiye edilecekse ve sivil siyasete, Kürt sorununun çözümüne provokatif yaklaşmaktan artık vazgeçilecek duruma gelinmişse; Erdoğan Sayın Öcalan’ın uyarılarına gerçekten kıymet verirse, sağlıklı, kalıcı bir barışa doğru süreç işleyebilir.

Çünkü en nihayetinde darbeci zihniyetin, darbeci geleneğin, ordu içinde, sivil alanda, yargı içinde, bürokraside zayıflaması, demokrasinin lehine olur. Ama karşıda AKP gibi başka bir darbeci zihniyet olduğu için ortaya gerçek bir demokrasi anlayışı çıkmayacak.

‘AKP SAVAŞI ARAÇ HALİNE GETİREREK YERİNİ GÜÇLENDİRMEK İSTEDİ’

Ne olursa farklı yönde bir gelişme olur?

Erdoğan’ın aklı başına gelirse; etrafındakilerin tehlikenin büyüklüğünü ve darbe mekaniğinin ortadan kalkmadığını, Kürt sorunu barış içinde çözülmedikçe, kurumsal bir demokrasiye, özgürlükçü bir anayasaya geçilmediği müddetçe darbe tehdidinin bitmediğini anlayacak zekaları varsa, bu bir fırsata dönüşebilir.

Ama ben bunun çok çok zayıf bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Çünkü AKP, bu tür fırsatları demokrasi lehine değil, kendi iktidarını sağlamlaştırma, güçlendirme lehine kullandı. Avrupa Birliği, ateşkes, gerillanın geri çekilme süreçleri... Hepsini kendi lehine kullanmaya çalıştı.

7 Haziran günü de demokratikleşme ve uzlaşma için bir fırsattı aslında, onu da kullanmak istemedi. 1 Kasım’a doğru savaşı bir araç haline getirerek yine kendini güçlendirmek istedi.

Yani başarısız bir darbe girişimi üzerine yeni bir demokrasi hamlesi başlatma fırsatı vardır ama AKP bu kapasiteye sahip bir parti, Erdoğan da bu kapasiteye sahip bir lider değil.

Dolayısıyla AKP’den ve Erdoğan’dan bir beklenti içinde olmak yerine demokrasi cephesini büyütmek ve her iki darbeci zihniyete karşı da çok zorlu bir mücadeleyi daha fazla göze almak lazım.

‘ERDOĞAN’IN SOKAĞA SALDIĞI GURÜH DEMOKRASİ MÜCADELESİ VERMİYOR’

Her adımda gerilim daha da artacaktır. Çünkü Erdoğan’ın sokağa saldığı güruh, bir demokrasi mücadelesi filan vermiyor. Başbakan bayramdan filan söz ediyor ama bu düpedüz gerici bir anlayışın festivaline dönüşmüş durumda.

Birçok kesim, sokaklarda kaygı verici, lince dönüşebilecek bir hareketlilik olduğunu söylüyor...

Evet, IŞİD’çi bir kafa, bir güruh, Hüda-Parlısıyla, AKP’lisiyle bütün dinci, gerici gruplar, meydanlarda güç gösterisi yapıyor ve demokrasiden ne anladıklarını da gösteriyorlar. Hiç kimseyi bu ülkede yurttaş olarak bile görmek istemiyorlar.

Özellikle darbe girişimi sırasında suçu günahı olmayan zavallı erlere bile neler yaptıklarını görüyorsunuz. Daha düne kadar o erler savaşta öldüğünde, cenaze törenlerinde “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diyenler, şimdi o erleri linç ediyorlar, işkence yapıyorlar, boğazlarını kesiyorlar.

‘GERİCİ GRUP DEMOKRASİ İÇİN BÜYÜK BİR TEHDİTTİR’

Dolayısıyla bu gerici grup, bırakın demokrasi için umut vaat etmeyi, büyük bir tehdittir. Bunlara karşı da bir mücadele göze alınmak zorundadır.
Çünkü her alanda bunlar daha da pervasızlaşacaktır. Her alanda daha da cüretkar davranmaya çalışacaklar. Kürtlere, Alevilere, solculara, ilerici güçlere karşı linç kampanyaları hatta katliam girişimleri olabilir.

Çünkü bu güruh artık kendini daha da güçlü hissedecektir. Bu bir yanılgıdır ama yanılgılarını anlayabilecek kapasiteleri yoktur bunların. Bu gerici kafa, tarihsel analizden yoksundur, reel politik tespitleri doğru yapmaktan yoksundur, toplumun iç dengelerini anlamaktan yoksundur.

Bütün bunları anlamayan bir zihniyet, kaba güce dayanarak her şeyi değiştirebileceğini düşünüyor.

‘DARBE GİRİŞİMİ SİYASİLERİN ORTAK DURUŞUYLA ENGELLENDİ’

Darbe girişimi, aslında biz de dahil bütün siyasetlerin ortak duruşu sayesinde engellendi. Tabii bunu AKP’yi desteklemek için filan yapmadık. Ama AKP, bunu böyle değerlendirmek, fırsata çevirmek isteyecektir.

Oysa biraz ahlaklı ve akıllı olsalar, HDP’nin darbe karşıtı duruşunun, Kürt Özgürlük Hareketi’nin darbe karşıtı duruşunun ne kadar kıymetli olduğunu anlarlar. Bunu bizim AKP için yapmadığımızı anlayıp demokratikleşme ve reform yoluna girerler. Ama bunlarda öyle bir akıl yok.

‘KÜRT HAREKETİ DARBE GİRİŞİMİNİN YAŞANDIĞI SAATLERDE HİÇBİR ÇİĞLİK YAPMADI’

Kürt Özgürlük Hareketi, nasıl karşı durdu darbeye?

Bakın, Erdoğan, bir süredir Kürt hareketini paralel yapıyla birlikte kumpas hazırlamakla suçluyordu. Özellikle ateşkesin bozulmasını da bununla açıklamaya çalışıyor. Böyle olmadığı bu darbe girişimiyle ortaya çıktı. Kürt hareketi, darbe girişiminin yaşandığı saatlerde hiçbir çiğlik yapmadı.

‘GERİLLA DARBECİDEN YANA TAVIR ALMADI’

Bu tarihe not düşülmelidir. Bu kadar kapsamlı bir savaş yürütülüyor fakat Kürt hareketinin tek bir gerillası, o gece tek bir kurşun sıkmadı. Gerilla, darbeciden yana tavır almadı.

Kürtler de darbeciden yana tavır almadı. Bu girişimi fırsata çevirip Kürt gerillası, birçok şehre girebilirdi. Fakat bu, darbeci anlayışın ekmeğine yağ sürmek olurdu.

Kürt hareketi, iki darbeci arasında seçim yapmayarak, halkın demokrasi mücadelesinde ısrarcı, onurlu bir duruş sergilemiştir. Ama bu onurlu duruşu Erdoğan gibi kafalar, anlayabilecek kapasiteye sahip değiller.

‘ZORLU MÜCADELEYE HAZIR OLMALIYIZ’

Biz, her halükarda daha zorlu bir mücadeleye hazır olmalıyız. Bütün sahaların çok daha zorlu bir mücadeleye hazırlıklı olması lazım. Erdoğan ve onun anlayışı, iktidara geldiklerinden bu yana torba operasyonlar yaptılar.

İşte KCK operasyonlarında binlerce kişiyi tutukladılar, sonra çıkıp “Bir sürü yanlış insan da tutukladık” dediler. Sonra Ergenekon operasyonlarını yaptılar, en son orada da aynı şeyi söylediler. Cemaate karşı operasyonlarda yine benzer bir şekilde kuru yaş demeden herkesi içeri atıyorlar.

‘ERDOĞAN’DA ADALET, HAKKANİYET DİYE BİR ŞEY YOK’

Şimdi darbe girişimi oldu, yine aynı şekilde AKP, kendisine tehdit olarak gördüğü herkesi tutukluyor, işten atıyor. Erdoğan’ın dünyasında adalet, hakkaniyet diye bir şey yoktur.

Şimdi darbecileri tasfiye adı altında Erdoğan’a veya AKP’ye muhalif görünen bütün kesimler, ordudan, yargıdan şu veya bu şekilde tasfiye edilmeye çalışılacak. Buna karşı da dikkatli olunması gerekiyor. Darbeciler tabii ki yargılanır, tutuklanır, hukuk karşısında hesap verir.

Ama bu ad altında muhalif kesimlerin sindirilmesi, televizyon kanallarının, haber mecralarının kapatılması da gündeme gelebilir. Bütün bunlara karşı dikkatli olunması gerekir. Darbeci adı altında masum kesimlerin de mazlum ve mağdur edilmesine sessiz kalınmamalı.

Bir yandan da halkı örgütlemek lazım tabii.

‘ERDOĞAN’IN TEDİRGİNLİĞİ SÜRÜYOR’

Nasıl ama? Bir yaygın kafa karışıklığı da var, hem Kürtlerde hem demokrasi cephesinde. Kısaca, sürece müdahale edebilmek için ne yapılabilir?

Darbe girişimi çok sıcak ve henüz yüzde yüz kontrol altına alınabilmiş değil. Halen kayıp helikopterler, ulaşılamayan komutanlar var. Nerede oldukları belli değil. Dolayısıyla Erdoğan ve cephesi, halen tedirginliğini sürdürüyor.

Darbe tümüyle bastırılmış değil, öyle görünüyor. Darbenin sistematik ve yaygın yanı durduruldu ama odakları ve nokta yerleri tespit edilemedi. Görülebildiği kadarıyla durum bu. Toplum da bu konuda biraz tedirgin kaldı.

Tabii ki darbecilere karşı bir tutum içerisinde toplum ama AKP’nin sokağa saldığı güruh, adeta gerici gösteriler yaptığı için, cihatçı/IŞİD’çi bir görüntüye sahip olduğu için toplumun geneli darbe karşıtı tutumunu meydanlarda göstermiyor. Sadece AKP’nin örgütlediği kesimler, güruh halinde alanlara çıkıyor.

‘ALANLARI GERİCİ KESİMLERE BIRAKMAMK LAZIM’

Tabii ki birkaç güne sular durulacaktır. Alanları bu gerici kesimlere bırakmamak lazım. “Ne Saray darbesi, ne ordu darbesi” deyip alanlara çıkmak lazım. “Demokrasi dışında hiçbir seçenek yoktur” diyerek bütün bu darbeci anlayışlara karşı meydanlarda olmak lazım.

‘SOKAK SADECE AKP İÇİN MEŞRU DEĞİLDİR’

Çünkü sokak meşrudur. AKP bunu kendi hesabına geldiği zaman kullanıyor, gelmediğinde engelliyor, terörize ediyor. AKP’nin bu oyununa, baskısına artık düşmemek lazım. Bir defa şu net ortaya çıktı: Sokak, sadece AKP için meşru değildir.

Yarın muhalefet sokağa çıktığında, AKP bunu bastırmaya ve ezmeye çalıştığında, herkes AKP’ye bunu hatırlatmalıdır.

Sokakta linç yapılıyor, zavallı erler katlediliyor. Erdoğan bunların hiçbirini ağzına bile almıyor. Hatırlanırsa, Kobanê direnişiyle ilgili çağrı yaptığımızda, ki şiddet çağrısı bile yapmadık, 55 insan katledildi, 48’i HDP’liydi.

‘CANLI YAYINDA İNSANLARI LİNÇ ETMEYE DEMOKRASİ ŞÖLENİ DİYORLAR’

Bunun faturasını bile bize çıkarmaya çalıştılar. Oysa kendileri şimdi canlı yayında insanları linç ediyorlar, demir çubuklarla gencecik, zavallı zorunlu askerleri öldürüyorlar ve Başbakan buna demokrasi şöleni, Cumhurbaşkanı gösteri hakkı diyor.

Halkın bunları iyi izlemesi ve görmesi lazım. Bu güruh ülkeyi yönetmeye devam eder ve güçlenirse, herkese yapmak istedikleri şey bu linçtir. Bununla ülkeyi yönetmek isteyeceklerdir. Bu gücü hissetmemeleri için alanları kullanmamız lazım.

‘AKP SOLCULARI, KÜRTLERİ ALEVİLERİ HEDEF HALİNE GETİREBİLİR’

Bir linç, katliam tehdidi de görüyorsunuz yani...

AKP bazı mahallelere bu kitleleri, güruhları yönlendirebilir, saldırtabilir. Herkesin dikkatli olması lazım. Kürt mahallesi, Alevi mahallesi, solcular hedef haline getirilebilir. Buna karşı herkesin meşru savunma hakkı vardır. Böyle bir durum gerçekleşirse, saldırıya uğrayanın kim olduğuna bakılmaksızın her yerde harekete geçirilecek bir meşru direniş gücünün de örgütlü olması lazım.

Kritik günler ve saatlerden geçiyoruz. Şu anda darbe tümüyle önlenebilmiş değil. Başka klikler de darbe için harekete geçebilir. AKP’nin bu toplumsal hassasiyetleri suistimal eden, kaşıyan ve hepimizin darbe karşıtlığını kendine siyasi rant yapmaya çalışan tutumu, başka toplumsal hareketleri de tetikleyebilir.

Her şeye hazırlıklı olmak için örgütlü olmak, uyanık olmak dışında seçeneğimiz yok.