HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, HDP’nin Meclis’teki Grup Odası’nda bir grup basın mensubu ile bir araya geldi.

Demirtaş, Ankara Katliamı’yla ilgili “Üç gün boyunca yandı her taraf alev alev, tek biri çıkıp da ne oluyor kardeşim, durun demedi. Başbakan,Cumhurbaşkanı hiç biri demedi. Onlar gibi yapsak iç savaş olur” dedi.

Demirtaş, Barış Mitingi’ne Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile katılmayı düşündüklerini ancak Miting Düzenleme Kurulu’nun ‘Siyasetçiler konuşmasın’ kararı sonrasında mitinge katılmaktan vazgeçtiklerini söyledi.

Demirtaş açıklamalarının devamında şunları söyledi:

‘DEVLET BİZİ TERÖRİST OLARAK GÖRÜYOR’

“Son bir yıldır da başımıza gelmeyen şey kalmadı. Hepsinde devlet refleksini gördük. Adana, Mersin teşkilatımız bombalandığında, Diyarbakır mitingi, Suruç…Onların hepsinden sonra devlet nasıl davranıyor, savcılar nasıl davranıyor; kolluk nasıl davranıyor… Orada gördük ki devlet var işin içinde.

“Devletin terörle nasıl mücadele ettiğini de biliyoruz. Devlet bizi terörist olarak görüyor. Bize karşı öyle bir mücadele ediyor ki bunun milyonda birini IŞİD’e yapsa anlarız onu. HDP’yi terörist olarak ilan ediyor; yıllardır DTP, BDP, yıllardır bize karşı mücadele yürütüyor. ‘Ben terörle mücadele ediyorum, IŞİD teröristtir’ demiş olsaydı ve mücadele etmiş olsaydı, bahsedilen dinlemelerden sonra anında onun yedi sülalesini içeri alırlardı. Oturduğu ev, yaşadığı yer; annesi, babası…Öyle yapıyorlar, biliyorum.

‘DEVLET SALDIRISIDIR’

“Suruç, Diyarbakır patlamalarından sonra da gördük ki burada hiç bir şey yapmıyorlar. Dosyayı kapatıyorlar, gizlilik kararı, dinleme kayıtları ellerinde olmasına rağmen, kamera görüntüleri; hiç değilse; Diyarbakır patlamasındaki çocuk, Antep’ten Adıyaman’a, Adıyaman’dan Diyarbakır’a kim seni getirdi? Bir kişiyi bulamazlar mıydı, bulabilirlerdi.

“O yüzden Ankara patlamasını duyduğum anda, hele sonrasındaki anda bilgi verdiler, gaz atılıyor, polis müdahalesi var… Diyarbakır’la tıpa tıp aynı. Anladım ki aynı senaryo. O yüzden tereddütsüz dedim ki bu bir devlet saldırısıdır. Devlet içinden destek almadan güç almadan, devletin içinden birileri bunun önünü açmadan yapamazlar, mümkün değil.

‘ARALARINDA MİT ELEMANLARI VAR’

“Başbakan, Cumhurbaşkanı oturup HDP mitingi bombalanacak ne yapacağız’ demezler. Böyle bir şey olmaz. Nasıl olur? Cumhurbaşkanı, Başbakan söylemleri ile bizi hedef gösterir, açık hedef haline getirir. Hiç kimseye talimat vermesine gerek kalmaz artık. Devletin alt birimleri bu mesajı alırlar. HDP’ye olası bir saldırı, binalarımızın yakıldığı gibi.

“Olası bir saldırı ihtimali varsa altta görev yapan istihbaratçı, güvenlik gücü yukarıdaki siyasi mesaja göre hareket eder. Der ki ‘bana verilmiş olan kapalı emir şudur; ‘karışma, engelleme…’ Devlet önemli bir kesimi bu şekilde izler.

“Bizatihi bu işi örgütleyen MİT, İstihbarat veya Emniyet elemanları vardır. Suriye’ye kaç kişi gitmiş, kimlerdir; geri döndüler mi, neredeler, hücre evleri nerede, ne yapıyorlar; kiminle ilişkide? Hatta aralarında MİT elemanları vardır. Rakka’da da, Halep’te de vardır. Sürekli bilgi alırlar. Bunları yönlendirirler. Şura bombalanacak, şura vurulacak, şura yapılacak. Bizatihi belki emirleri bunlar belirler. Mekanizma böyle işliyor. Ben buna devlet diyorum.

‘HDP’nin ÇOK RENKLİLİĞİ VURULDU’

“Dikkat edin cenazeler Türkiye’nin her yerine gitti. Orada herkes vardı, sadece Kürtler yoktu. HDP’nin çok renkliliği vuruldu. Bizimle birlikte hareket etmek isteyen herkesi korkutmak istiyorlar. İlk defa HDP’ye gelenleri korkutmak istiyorlar.

“İkincisi, biz seçim sürecindeyiz ve HDP gibi bir partinin oylarının artması veya ciddi derecede oylarını artması da devlet açısından da tehdit olarak görünüyor, sadece AKP açısından değil. O nedenle bir devlet aklı olarak bu saldırılar devreye giriyor.

‘DENGEYİ BİZ SAĞLIYORUZ’

“Türkiye’de barış isteyen demokrasi çevreleri hep birlikte bir denge yakaladık. Ne kadar saldırı ağır olursa olsun bunu iç savaşa izin vermiyoruz. Patlama sonrası Kürtler, Aleviler, patlamadan zarar gören kesimler, demokratlar, ilericiler diyelim ki, büyük bir öfke ile hareket etse ve bundan dolayı toplumun geri kalanını suçlasa, AKP’ye oy vermiş olanları sorumlu tutsa ne olurdu? Bir adım sonrası iç savaştı.

“Bunu, dengeyi biz sağlıyoruz. Bunun olmamasına bizim duruşumuz vesile oluyor. İyi ki de öyle oluyor. Biz öyle devam edeceğiz. Onlar gibi davranırsak, AKP’nin yönetim ve usulü, tarzı gibi demeçler versek kesinlikle iç savaş çıkar.

‘EN YAKIN SİYASİ HEDEF HDP’

“Dağlıca saldırısından Demirtaş sorumludur diye bir gazetenin manşet haberi vardır. Dağlıca saldırısının emrini Demirtaş verdi… Ben Dağlıca saldırısı olduğunda yurtdışındaydım, geziyi kestim Türkiye’ye döndüm. Tablo çok acı, çok sayıda cenaze var, yurt dışında gezi yapamayız dedik. Niye beni bu kadar hedef gösterdiler? Eylemi yapan ben değilim, yaptıran ben değilim. HDP’nin bu işte bir sorumluluğu yok.

“Neden? Çünkü en yakın siyasi hedef onlar açısından HDP. PKK çünkü seçime girmiyor. Seçime giren HDP. PKK’ye saldırmaları siyaseten hiç bir işlerine yaramıyor. O yüzden bütün siyasi faturayı bize çıkardılar ve 400 binamızı ve işyerimizi yaktılar.

‘SORUMLUYU İSTİYORUZ’

 

“Biz kimseyi hedef göstermiyoruz. Sorumluyu istiyoruz. Devleti çerisinde vardır, onu çıkarın hesap verecek diyoruz. AKP parti binalarını, Başbakan’ın şahsını, şunu bunu hedef göstermiyoruz. Şuraya saldıran, şurayı yakın yıkın demiyoruz.

“Üç gün boyunca yandı her taraf alev alev, tek biri çıkıp da ne oluyor kardeşim, durun demedi. Başbakan, cumhurbaşkanı hiç biri demedi. Onlar gibi yapsak iç savaş olur. 99 kişi öldükten sonra insanların öfkesini demokratik bir çerçevede tutacak balansı, dengeyi biz sağlamasak, halkımız bu konuda duyarlı olmasa, hepsi de örgütlü insanlar.

‘Toplum kendi güvenliğini kendisi alacak’“Güvenlik önlemlerini arttırılması konusunda daha önce herkes kendi savunmasını yapmalı, dikkat etmeli demiştim. Denmişti ki Demirtaş silahlanma çağrısı yaptı…KESK, DİSK, TTB, TMMOB kendi güvenliğini almalıydı. Gerekirse oralara arama noktaları koymalıydı. Bunlar hepimizin eksikliği.

“Bunu demiştim, parti binalarımıza giriş çıkışlar arama ile olacak artık. Oraya babanız gelse arayacaksınız çantasını, valizini, kimdir, nedir bakacaksınız. Koruyacaksınız kendinizi. Her kurumun; caminin de cemevinin de bu dönemlerde özellikle kendi güvenliğini alması lazım. STK’ler, dernek binaları; sadece bu işi kamu görevlilerine bırakmasın kimse. Ancak bir panik, korku havası ile de olmamalı.

‘SİYASİ SORUMLU AKP’dir’

“Seçime kadar patlamalar, cinayetler, katliamlar olur gibi bir panik korku havası ile hareket etmemek lazım. Ama çılgın bir siyasi anlayış ve çılgınlaşmış bir IŞİD anlayışı iç içe geçmiş durumda. IŞİD, Suriye ve Türkiye’de tümüyle AKP’nin kontrolündedir de demiyorum. Türkiye’de onların kontrol edemediği ve eremeyeceği bir IŞİD gerçeği var artık. Allah korusun AKP’ye bile saldırır, vururlar. O yüzden herkesin dikkatli olması lazım.

“Artık Afganistan’da bu gerçeği gördük El Kaide kendisini besleyen güçlerden bağımsız bütün insanlığın başına bela oldu. IŞİD’te böyle bir örgüttür. El Nusra, oradaki El Kaide bağlantılı güçlerin hepsi öyledir. Türkiye’de de devlet onları kontrol altında tuttuğunu düşünebilir, hiç öyle değil.

“Sadece Türkiye’nin taşeronu değil ki bunlar; herkesle çalışıyorlar. Parasını, silahını, istihbaratını veren herkes için eylem yaparlar. Başka uluslararası güçler, komşu devletler için IŞİD Türkiye’de eylem yapar. Onlar adına, onların çıkarlarına yapar. Bunların hepsi AKP’nin hatalı politikalarından kaynaklandığı ortaya çıktı. Siyasi sorumluluğu onlardır.

‘SAVCI SORUŞTURURSA ANKARAYA UZANIR’

“Silah, gıda, istihbarat, eleman; lojistik hep Akçakale üzerinden aktarıldı. Bu ilişkiler soruşturulsa, Akçakale’deki sınır giriş çıkışı, bir savcı gitsin oradaki güvenlik kameralarını geçmişe doğru bir incelesin bakalım. Kim girdi çıktı, neler girdi çıktı. Sadece onu söylüyorum. Bunlar nasıl gerçekleşiyor. Hükümetten bağımsız IŞİD’e bir tek silah gidebilir mi? Ankara’da bu emri kim veriyor, hangi güvenlik bürokrasisi bundan sorumlu?

“Savcı soruşturursa bunların hepsi Ankara’ya uzanır. 2 Kasım’dan itibaren bunlar mümkün olabilir. Yargıya bu konuda cesaret, bir can gelebilir. Herkes şunu düşünüyor: ‘bunlar tek başına iktidar olursa hepimizin burnundan getirecek şeyi yaparlar’ diye herkes biraz sinmiş durumda. “2 Kasım’da bunların tek başına iktidar olamayacağı ortaya çıkarsa yargı içerisinden çok cesur hamleler çıkacağını düşünüyorum. Siyasi iktidarın baskısı ve yarattığı korku şöyle bir dağılmaya başlarsa domino etkisi yaratacak, göreceksiniz.”  şeklinde konuştu.

imc