ANKARA - BDP PM toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AKP’nin bölgesel emperyal güç olma hevesi ve Kürt halkını yenebileceğini düşünerek Öcalan ile heyet arasında geliştirilen protokolü imzalamadığını söyledi. AKP’nin halk hareketi değil rant koalisyonu olduğun belirten Demirtaş, “İçinde 7 veya 8 koalisyon vardır. Dolayısıyla halk gücünün ne olduğunu anlayamıyor” dedi.

 

BDP PM toplantısı Genel Merkez binasında PM, MYK üyeleri ve BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın katılımıyla başladı. Siyasal süreç değerlendirmesi, ABD ziyaretine ilişkin aktarım, örgütsel durum ve planlama gündemi ile yapılan toplantıda açılış konuşmasını BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş yaptı. Demirtaş, dün il başkanları toplantısında yaptıkları değerlendirmede yaşanan sürecin kritik önemine vurgu yaptıklarını hatırlatarak, “Ortadoğu’da yaşanan ciddi gelişmeler BDP ve Türkiye’deki muhalif kesimler açısından ciddi analizler gerektiren siyasal değişimlerdir. Bu nedenle Ortadoğu’daki gelişmeleri iyi anlamadan doğru tahlil etmeden iç siyasette de doğruları yakalamak mümkün değildir” dedi. Demirtaş, AKP’nin devletin bütün organları ile içerde geliştirdiği baskı politikasının Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerden bağımsız olarak ele alınamayacağını söyleyerek, “İmralı’da sürdürülen ağır tecrit politikalarını Ortadoğu’daki gelişmelerden bağımsız ele alamayız. Yine askeri ve siyasi operasyonları Ortadoğu’daki siyasal değişimlerden bağımsız alamayız” diye konuştu.

 

‘AKP’NİN EN BÜYÜK HAYALİ NEO-OSMANCILIK’

AKP Hükümeti’nin 2002 yılında iktidara geldiğinde en büyük hayalinin “Neo –Osmanlıcılık” olduğunu belirten Demirtaş, “Tıpkı Osmanlı döneminde olduğu gibi bütün Ortadoğu halklarının Türklük merkezli bir araya getirilmesi, Türkiye’nin de tek dil ve millet paradigmasından vazgeçmeden bölgeye ağabeylik yapması hayali başından beri vardı. Son gelişmeler, AKP’nin hayalini pratikleştirme fırsatı yarattı. Bunu böyle ele aldılar. Başbakan Erdoğan’ın Tunus, Mısır gezileri, Libya’ya müdahale isteği, Suriye konusundaki aşırı müdahale isteği bunların sonucudur” dedi. Türkiye’nin uyguladığı “Neo-Osmanlıcılık” politikasının içerde ve dışarıda sonuç vermeyeceğini, tam tersine Türkiye’ye ağır hasarlar vereceğini söyleyen Demirtaş, “Kürt halkının, Arapların, Şiilerin bir kez daha Türk egemenliği altında birleştirici şemsiyeyi kabul etmeyeceğini, her halkın kendi öz gücü ile yaşama isteğinin engellenemez olduğunu belirtmiştir. Ortadoğu’da yaşananlar halk hareketi olarak değerlendirildiğinde talep özgürlüktür. Kimse ‘Türkiye gelsin bizi kurtarsın’ diye isyan etmiyor. Tunus, Suriye, Mısır’da halklar, ‘AKP gelsin bizi kurtarsın’ diye meydanları doldurmuyor. Türkiye’nin kendi kendine buradan rol çıkarması fiyasko ile sonuçlanmış bir politikadan başka bir şey değildir” dedi.

 

‘KÜRT HALKI NEFESSİZ KALSIN İSTEDİLER’

Demirtaş, Türkiye’nin bölgesel emperyal bir güç olma isteğinin içerde de muhalefetin ağır bir şekilde ezilme sonucunu doğurduğuna işaret ederek, 2009 yılından beri sürdürülen “Siyasi soykırım” operasyonları ve askeri operasyonların da buna hazırlık olarak yapıldığını dile getirdi. Demirtaş, “Ortadoğu’da halklar özgürlük için alanlara çıktığında Kürt halkının sesini çıkmadığı, uluslararası kamuoyu tarafından taleplerinin görünemeyeceği bir pozisyon yaratmaya çalıştı. Bu kadar arkadaşımızın hukuk katledilerek, zindanlara atılmasının en önemli nedeni budur. Kürt halkı nefessiz kalsın istediler” dedi.

 

‘KÜRT HALKININ DİRENİŞİNİ HESAPLAYAMADI’

Demirtaş, AKP’nin bölgesel emperyal güç olma heveslerinin olmaması durumunda İmralı ve Oslo’da yapılan görüşmelerden sonuç alınabileceğine vurgu yaparak, “AKP’nin Kürt halkı ve muhatapları ile uzlaşmamasının en büyük nedenlerinden biri, Kürt halkını bu bölgesel değişim döneminde yenebileceğini düşündü. Şartların kendi lehine dönüşeceğini, dolayısıyla Sayın Öcalan ile heyet arasında geliştirilen protokolü imzalamaya gerek olmadığını, bunu yapmak yerine Ortadoğu’da ABD’nin ve AB ülkelerinin destek vermek zorunda kalmalarını fırsat bilerek, Kürt halkı ile uzlaşmayı tercih etmedi. Ama hesaplayamadığı Kürt halkının kendi öz gücü ile 30 yıldır bu uluslararası ittifaklara karşı sergilediği direniş oldu. Bunu doğru hesaplayamadı. Öz gücün kararlılığına aklı ermedi. Çünkü AKP kendince yapay güçleri biraraya getirerek, parti içinde koalisyon ile iktidar olmuştur. AKP bir halk hareketi değildir. AKP bir rant koalisyonudur. İçinde 7 veya 8 koalisyon vardır. Dolayısıyla halk gücünün ne olduğunu anlayamıyor” dedi.

 

‘GÖRÜŞÜRKEN DIŞARDA TASFİYE OPERASYONU DEVAM ETTİ’

Demirtaş, AKP Hükümeti’nin “Açılım” adı altında yaptığı değişiklikler ile Kürt halkını aldatacağını tahmin ettiğini söyleyerek, “Buradan alacağı güçle Kürt Hareketi’ni tasfiye edeceğini düşündü. Kürt Hareketi’ni sadece kadro hareketi olarak ele almış, kadrolarını tutuklamış ve tasfiyeyi amaçlamıştır. Son 3 yıldır kesintisiz olarak müzakere döneminde, sertleşme döneminde tasfiye operasyonlarını sürdürdü. Bundan hiçbir zaman vazgeçmedi. Oslo ve İmralı’da müzakere süreci yürütülürken dışarıda tasfiye operasyonları devam etmiştir. Seçim döneminde fiilen ateşkesler sağlanmıştır. Bunlar AKP’nin Kandil ve İmralı’ya gönderdiği heyetler aracılığı ile sağlanmıştır. Ama o dönemde bile tasfiye operasyonlarını sürdürmüştür. Çünkü TC’nin kuruluş paradigması olan tekçi ulus devlet hevesi AKP tarafından ideolojik yaklaşım olarak sahiplenilmiştir. Bu paradigma değişmediği müddetçe AKP’nin Kürt sorununu çözme ihtimali yoktur” diye konuştu.

 

‘BİZE DÜŞEN İDEOLOJİK, ÖRGÜTSEL VE EYLEMSEL MÜCADELE YÜRÜTMEKTİR’

“Kürt halkı vardır demek, Kürt halkı gerçekliktir demek, tekçi ulus devlet yoktur demektir” diyen Demirtaş, “Ya tek devlet ve milleti savunmayacaksınız Kürt sorunun çözmek için ya da bunu savunuyorsanız ‘Kürt vardır’ demek onu Türkleştirmekten başka bir şey değildir. Ondan dolayı Başbakan Erdoğan’ın son söylemleri bundan bağımsız değildir. Bize düşen AKP’yi sadece teşhir etmek değil, ideolojik, örgütsel ve eylemsel bir mücadele yürütmektir. Tek başına AKP’nin teşhir edilmesi Kürt sorunun çözümü için yeterli değildir. Diğer mücadele hatları örülmelidir. Büyük halk gösterileri ve eylemsel mücadele bundan kopuk düşünülemez” değerlendirmesini yaptı.

 

‘AKP İDEOLOJİK KARMAŞA VE DEMAGOJİK YAKLAŞIMLARLA AYAKTA DURUYOR’

AKP Hükümeti’nin ideolojik karmaşa ve demagojik yaklaşımlar ile ayakta durduğunu söyleyen Demirtaş, “Önceki hükümetler bu hükümete göre merttir. Çünkü gerici olduklarını inkar etmediler, savaş politikalarını saklamadılar, asimilasyon politikalarını gizlememişlerdir. Açık bir savaş yürütmüşlerdir. Ama bunlar sanki bütün toplumsal farklılıkları kabul ediyormuş gibi yapıp eski hükümetlerin uyguladığı politikaların aynısını uyguluyorlar. Tehlike buradadır. O nedenle hem AKP’nin ‘ılımlı İslam’ adı altında İslamiyet’in içini boşaltan yaklaşımlara karşı doğru politika yürüteceğiz. İkincisi bu ağ gibi saran cemaatlere karşı DTK ve HDK meclisleri örgütlenmeleri ile bunları boşa çıkarmamız gerekmektedir. Üçüncüsü de AKP saldırılarına karşı sokakta ve alanlarda cevap olabilmeliyiz” dedi.

 

‘AKP-CEMAAT ÇATIŞMASI DEVAM EDİYOR’

Demirtaş, önümüzdeki yaz ve sonbaharın AKP politikalarının çöktüğü bir dönem olacağını söyleyerek, “Çözüm politikası üretmezse kendi sonunu yaratacak. Başbakan bunu gördüğü için Başkanlık sistemi diye bir şey atıyor ortaya. Çünkü AKP içindeki cemaat-AKP çatışmasını görüyor. Bu devam eden bir çatışmadır. Cumhurbaşkanlığı seçimi bunun derinleşeceğini gösteren önemli tartışmalardır. Başbakan bu gidişatı gördüğü için Başkanlık sistemi ile kendini ayrı bir güç olarak tariflemek istiyor. Herkesi hücrelerine kadar yönetmek istiyor” dedi.

 

‘BAŞBAKANLIK SİSTEMİ YERİNE DEMOKRATİK ÖZERKLİK YÖNETİMİ SAVUNUYORUZ’

Başkanlık sistemi tartışmalarının Türkiye açısından acil bir gündem olarak görmediklerinin altını çizen Demirtaş, “Biz yerinden yönetimi, demokratik özerkliği, Kürtlerin ve Kürdistan’ın özerk yönetim ile kendini yönetmesini savunuyoruz. Türkiye bu önerdiğimiz model ile uzun yıllar yönetildikten sonra merkezi yönetim tekrar tartışılabilir. Parlamenter sistem, yarı başkanlık, başkanlık bunlar uzun yıllar sonra yapılması gereken tartışmalardır. AKP’nin yürüttüğü tartışma da masumane değildir. Bizim önerdiğimiz model Demokratik Özerkliktir” dedi. Demirtaş, bir dayatma ile başkanlık sisteminin getirilmesine ise izin vermeyeceklerini söyledi.

 

‘ANAYASA’DA UZLAŞILAN MADDE YOK’

Demokratik Özerklik önerisinden asla vazgeçmeyeceklerini söyleyen Demirtaş, “Anayasa çalışmalarında da anadilde eğitim, anadilin bütün kamusal alanda kullanımı, özerk yönetimlere geçilmesi, bütün farklı kültür ve inançların anayasal güvence altına alınması, herkesin kendi kimliği ile örgütlenme hakkı gibi vazgeçemeyeceğimiz kolektif halklar var. Bunlarla birlikte evrensel standartlara uygun ifade özgürlüğü gibi haklar olmazsa olmazlarımızdır” dedi. Demirtaş, anayasa çalışmalarında şu anda tasnif çalışması yürütüldüğünü, basında çıktığı gibi herhangi bir madde üzerinde partiler arasında uzlaşmanın söz konusu olmadığını söyleyerek, “Hangi maddelerin nasıl yazılacağı konusu yetkili kurullarımızın onayı dışında asla gerçekleşmeyecektir. PM ve MYK’nin onay verdiği şekli ile anayasa taslağımız Meclis’te olacaktır. Bizler sonuna kadar sivil anayasa istediğimizi ve bundan masada olacağımızı söyledik” dedi. Demirtaş konuşmasının devamında şunları kaydetti: “Masada olma konusunda asıl niyetimiz diğer partilerin yeni anayasa istemediğini teşhirdir. MHP’nin yeni anayasa derdi yok. CHP ise 1924 anayasasını istiyor. AKP’de kendi hazırladığı taslağı komisyonda dayatma ile geçirme derdinde. Masada sivil ve eşitlikçi anayasa isteyen tek parti biziz. O nedenle o masadan kalkmamız Türkiye’de yeni anayasa isteğinin masadan kalkması demektir. Biz sonuna kadar bu çalışmayı sürdüreceğiz. Bizim taleplerimizin kabul edilmediği bir durumda diğer partiler Kürt sorunun çözümünü öngörmeyen bir anayasada uzlaşırsa biz onları masadan kalkmış sayacağız. Çünkü sivil ve özgürlükçü masa Kürt sorunun çözme masasıdır. Halkımızın özgür olacağına hiç şüphemiz yoktur. Dünyada arkasında böyle bir güç olan parti yoktur. Bu kadar öz güç ile biz halkımıza özgürlüğü getiremezsek bu ancak bizim eksikliğimizden kaynaklı olabilir.” (ANF)