Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Başbakanı olan Ahmet Davutoğlu için en kritik süreçlerden biri 2015’te karşı karşıya kalacağı Ermeni Soykırımı’nın 100. yıldönümü. 1 Eylül’de açıkladığı hükümet programında bu sürece nasıl hazırlandığına dair herhangi bir atıfta bulunmasa da Davutoğlu, Ermeni Soykırımı ile ilgili öncüllerinden farklı bir karneye sahip değil.

Serdar Korucu'nun Agos için hazırladığı 'Davutoğlu'nun soykırım karnesi' başlıklı haberi, yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Ermeni Soykırımı'na bakışına ışık tutuyor.

Agos'taki haber şöyle:

Önce bir akademisyen ardından Başbakan’ın dış politika danışmanı, 2009’dan itibaren ise Dışişleri Bakanı olarak tanınan Prof. Ahmet Davutoğlu, Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması sonrasında 27 Ağustos’ta AK Parti Genel Başkanlığı, 29 Ağustos’ta ise Başbakanlık koltuğuna oturdu.

Milli sınırların yetersiz kaldığını savunarak Türkiye’nin stratejik yeni haritasını ortaya koyduğu 2001’deki ‘Stratejik Derinlik’ kitabındaki görüşlerini, eserinden bir yıl sonra iktidara gelen AK Parti’nin uzun dönem perde arkasındaki kilit isimlerinden biri olarak pratiğe dönüştüren Davutoğlu, “Sıfır Sorun” politikasını ortaya koysa da çözemediği sorunların başında Ermeni Soykırımı geliyor.

‘RENCİDE EDER’

Davutoğlu’nun adı 2008’de ön plana çıkmaya başladı. Başbakan Erdoğan’ın dış politika danışmanlığını yaptığı bu dönemde, ABD ziyaretinde başkan adayları Obama ve McCain’in dış politika kurmaylarıyla görüştü. Ankara’nın on yıllardır değişmeyen politikasını yineledi, Ermeni Soykırımı’nı tanıyacağı sinyalini veren Obama’ya “Stratejik işbirliği potansiyelini riske atmayın” mesajını iletti.

Davutoğlu, seçimi Obama’nın kazanmasının ardından yeni ABD Başkanı’na yönelik açıklamalarını aynı tonda sürdürdü. Washington yönetimi ile stratejik ilişkilerin önemine vurgu yaptı, “ABD ile ilişkimiz tarihi bir dönemde” dedi.

‘NİHAİ HEDEFİMİZ’

2007’de başlatılan Ermenistan ile normalleşme sürecinde dönem dönem Azerbaycan tarafından yükselen, Ankara-Bakü hattında gerilime neden olan eleştirilere “Kimseye aşırı bir söz vermedik” diye yanıt veren Davutoğlu, süreçte gerçek amaçlarından birinin Ermeni Soykırımı’nın reddi olduğunu 2009 Mayıs’ında oturduğu Dışişleri Bakanlığı koltuğunda ifade etti: “Nihai hedefimiz, asılsız soykırım iddialarının önünün kesilmesi ve engellenmesi, Türk ve Ermeni toplulukları arasında yeni bir dönemin başlatılması, bu çerçevede tarih komisyonu kurulması ve Azeri-Ermeni ihtilafına çözüm bulunması.”

Davutoğlu, Dışişleri Bakanı olarak ilk ‘24 Nisan krizi’ni ise 2010’da yaşadı. 10 Ekim 2009’da Yerevan ile imzalanan protokollerin çıkmaza girmesi sonrasında soykırımın yıldönümü öncesinde ABD’de gündeme gelen tasarılara sert tepki gösterdi. Davutoğlu, her şeyin Ermenistan tarafından planlandığı izlenimine sahip olduğunu söyledi, “Tesadüfe inanmam” dedi, ardındansa  “Şimdi de ABD Kongresi’ne bu tasarı sunuluyor. Neden şimdi gündeme geliyor? Neden Kasımda karar alınmıyor mesela” diyerek Ermeni Soykırımı’nın değişmeyen yıldönümü öncesinde atılan adımların ‘zamanlama’sını hedef aldı.

ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin 1915’in tanınması yönündeki tasarıyı kabul etmesinin etkisiyle Davutoğlu en tartışmalı cümlelerinden birini kurdu: “Ermeniler için 1915 bir ‘tehcir’ dönemi olabilir, ancak Türkler için de 1915 aynı zamanda bir Çanakkale’dir. 1915 bir milletin bekâsıyla ilgili büyük bir savunma içinde olduğu bir yıldır.”

Davutoğlu Ermenilere de seslenmeyi unutmadı: “Buradan Ermenilere sesleniyorum. Gelin, yüz yüze oturup, yaşananları konuşalım. Tarihin yazımını üçüncü ülkelerin eline bırakmayalım.”

‘MİLLİ ONUR’

ABD-Türkiye hattında tansiyon Washington Büyükelçisi Namık Tan’ın Ankara’ya çağırılışı ile tırmanırken Davutoğlu, Ankara’nın kararlılığını sürdürdü. Soykırım tasarısına karşı TBMM’nin iktidarıyla muhalefetiyle karşı koyacağını duyurdu, “milli onur” vurgusu yaptı: “Bu bizim için milli onur meselesidir. Elbette durumu hükümet olarak değerlendireceğiz. Cumhurbaşkanı ve muhalefetle değerlendireceğiz...”

Gözler Washington’a çevrilmişken Mart 2010’da İsveç’te bir oy farkla kabul edilen soykırım tasarısı Ahmet Davutoğlu’nu en öfkelendiren gelişmeydi. İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt, parlamentonun tek oy farkla kabul ettiği tasarıyı hükümetin uygulamaya koymayacağına dair Davutoğlu’na güvence verdi. Dışişleri Bakanı’na göre ise yaşanan “Türkiye’den intikam almak isteyen bazı çevrelerin provokasyonu”ydu.

Bu sözleri 1915’te topraklarından kopartılan Ermenileri hedef aldığı şeklinde yorumlanan Dışişleri Bakanı, Washington’da Türkiye’nin ABD ve Kanada’daki diplomatlarıyla buluştu, diasporayla diyalog kurulması talimatı verdi. Davutoğlu, diasporayı üçe bölüyordu: Soykırım iddiasından kazanç sağlayanlar, Türkiye ile halen bağı bulunanlar ve ortada olanlar.

Ankara yeni stratejisini kurmaya çalışırken Davutoğlu, ‘karşı yaptırımlar’ konusunda Başbakan Erdoğan ile de karşı karşıya geldi.

Mart 2010’da CHP’li Canan Arıtman’dan gelen, Türkiye’de kaçak olarak çalışan Ermenilerin ülke dışına çıkartılması teklifine Davutoğlu “Irkçılıkla suçlanırız” diye karşı çıktı. Fakat aynı teklifi bir gün sonra Erdoğan da dile getirinceDışişleri Bakanı ile Başbakan ilk kez kamuoyu önünde ayrı düşmüş oldu.

Davutoğlu’nun soykırımla ilgili tonunu yumuşattığı bir başka açıklaması ise yine konunun ABD’ye taşındığı döneme rastladı. Washington’da 2010’un son günlerinde tasarı bir kez daha tartışmaya açılırken Davutoğlu ‘asılsız iddia’ diye nitelediği soykırıma bir kez daha nispeten ılımlı yaklaşıp, bu kez görüşme teklifinde bulundu: “Oturup tarihi paylaşalım. Birisi soykırım diyorsa tartışmaya hazırız. Ama kapıları kapatmayın, suçlamayın, aynı zamanda dinleyin.”

Washington’daki tasarıların Ankara üzerinde nasıl bir baskı kurduğunu ise Davutoğlu, teklifin Temsilciler Meclisi’nde gündeme alınmaması ardından yaptığı açıklamasında belli ediyordu: “Bu tarihi olayların ülkemize dönük bir şantaj aracı gibi kullanılması, Türk-Amerikan ilişkileri üzerinde bir Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor.”

“Demokles’in kılıcı” 2011 ve 2012’de Ankara ile Paris arasında sallanmaya başlayacaktı. Fransa’da soykırımı reddedenlerin cezalandırılmasını öngören tasarı tartışma yarattı. Davutoğlu, Paris yönetimine ülkedeki Türklerin toplu eyleme çağırabileceğine yönelik mesajını satır aralarında veriyordu: “Bu yasayı tanımayarak yürüyen 35 bin Türk’ü tutuklayıp, toplama kampına mı gönderecek?”

Davutoğlu, tonunu bu tartışma sırasında sertleştirdi, 1915’te yaşananlardan üstü örtülü Fransa’ya da göndermede bulunduı: “Fransızların bu bağnaz tutumuna, Ermenistan ve bazılarının sürekli tahrik etmeye çalıştığı tarihe dayalı nefret duygularına karşı nerede bir Ermeni varsa gideceğiz ve konuşacağız. Ortak tarihimizi, on asır nasıl beraber yaşadığımızı ama sonra 20. yüzyılın son çeyreğinde kimlerin fitnesi ile, Fransa’nın ve bazı sömürgecilerin fitnesi ile aramıza nasıl fitne sokulduğunu anlatacağız.“

Ankara’yı teyakkuza geçiren yasayı durduransa Türkiye’nin eleştirileri değil, Fransa’daki bir grup milletvekili ve senatörün Fransa Anayasa Konseyi’ne başvurusu oldu. Konsey yasayı  ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ ve Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etti.

‘TEHCİR GAYRİ İNSANÎ’

2013 yılının sonundaysa Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Gül’ün 2008’de gerçekleştirdiği ziyaretin ardından Yerevan’a giden ilk üst düzey isim oldu. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü toplantısı nedeniyle gittiği şehirde açıklamaları yumuşadı: “Tehciri benimsemiyoruz, gayri insanî bir uygulama.”

2014’te de diasporaya yönelik olumlu mesajlar vermeyi sürdüren Dışişleri Bakanı, “Hiçbir diaspora bizim için tehdit değildir. Gönlümüz herkese açık. Yeter ki insan onuruna ortak paydada geleceği inşa edecek çaba içinde olalım.” dedi.

Bu ortak paydadaki geleceği inşa etmenin yolu ise Ahmet Davutoğlu’na göre ‘ortak acı’ kavramından geçiyordu. Dışişleri Bakanlığı dönemi boyunca konuyla ilgili en sık tekrarladığı vurgu bu oldu.

On yıllardır Ankara tarafından tekrarlanan “Asıl Ermeniler Türkleri katletti”, “I. Dünya Savaşı’nda Ermeni mezalimi yaşandı” gibi anti-tezlerin ardından 2000’lerde vurgusu yoğunlaşan ‘ortak acı’ yorumu Davutoğlu imzasını taşırken, aynı tona sahip Başbakanlık tarafından yayınlanan taziye mesajı sonrasında gözler yine ona çevrildi.

Soykırımın yıldönümünden bir gün önce, TBMM’nin açılış gününün kutlandığı 23 Nisan’daki açıklamaya dair Davutoğlu’nun sıcağı sıcağına yaptığı yorumlar olumlu karşılandı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Ermenilerin torunlarına taziye sunmak bir insanlık görevidir” dedi. Böylece sadece Ermenistan değil, diaspora Ermenilerinin de taziyenin hedef kitlesi olduğu belirtiliyordu.

Fakat Davutoğlu’nun daha sonraki değeçlerinde yer alan “Gri bir alanda herkesin, geçmiş acıları paylaşabilme erdemini göstermesi lazım” sözlerinin altındaki beklenti ise daha sonra ortaya çıktı: “Onlar da terör saldırısında öldürülen diplomatlarımız için taziye dileyecekler mi?”

ÜÇ TANIM

Geçmişte de ‘ortak acı’nın tanımına dair ipuçları veren Davutolu, en uzun ve ayrıntılı açıklamasını ise Turkish Policy Quarterly’nin Bahar 2014 sayısındaki yazısıyla yaptı.

Ermeni diasporasının etkili isimlerinden Gerard Libaridian’ın ‘incitici’ bulduğu Davutoğlu’nun yazısında ‘tehcir’ vurgusu ağırlıktaydı. 1915 için bir kez daha Çanakkale’nin de hatırlatılarak Ermeni ve Türk hafızalarında farklı yeri olduğunun altı çizilen yazıda ‘adil hafıza’ çağrısında bulunurken, bu arayışında birden çok tanım kullandı. Libaridian’ın da dediği gibi, Davutoğlu makalesinde yaşananları önce ‘tehcir’ olarak sunsa da daha sonra ‘göç’e evriltip nihayetinde ‘savaş ve çatışma’ olarak tanımladı.

Davutoğlu, yazısında bütün sorunların çözümü olaraksa üç konunun “paralel” olarak çözülmesinden taraf olduğunu belirtti: 1) Türkiye-Ermenistan ilişkileri, 2) Güney Kafkasya’da barış ve istikrar ortamı, 3) Dünyanın neresinde olursa olsunlar Türk-Ermeni ilişkileri… Böylece Davutoğlu, Bakü-Erivan hattındaki Dağlık Karabağ krizinin Ankara-Erivan ilişkisinden ayrılamayacağını bir kez daha açıkladı.

YENİ HÜKÜMETİN PROGRAMINDAN…

Ahmet Davutoğlu’nun 62. Hükümetin başbakanı olarak TBMM Genel Kurulu’nda yeni hükümetin programını açıklarken, 100. yıldönümü yaklaşan Ermeni Soykırımı ile ilgili net ifade kullanmaktan kaçındı. Davutoğlu, stratejik önceliğini “Azerbaycan toprakları ile Yukarı Karabağ’daki işgalin sona erdirilmesi ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerginliklerin ortadan kaldırılması için çaba göstermeye devam etmek” olarak açıkladı.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesine yönelik adımların süreceğini ifade eden Davutoğlu’nun soykırıma yönelik üstü kapalı tek atfı ise Yerevan yönetimine yönelik uyarısı üzerindendi: “Ermenistan’ın tarihten husumet değil, karşılıklı yarar ve işbirliğinin önünü açacak kapsayıcı, adil hafıza arayışı içine giren bir anlayışa yönelmesini ve açılımlarımıza ileri görüşle mukabelede bulunmasını bekliyoruz.”