Başbakan Ahmet Davutoğlu, 2013’te ABD Pensilvanya’da Fethullah Gülen’le yaptığı son günlerde gündeme getirilen görüşmesinin detaylarını Milliyet gazetesinden Kıvanç El'e anlattı. Gülen’i, Eylül 2013’te, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile o tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde ziyaret ettiğini belirten Davutoğlu, “Elimizde istihbarat raporları var, neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk. Dışarıda ne çevirmekte olduğunu biliyorduk. Son bir hamle, çağrı yapmak istedik. Fırtına gelir ya, hissedersiniz... Meşruiyet çizgisi içinde kalınması ve Türkiye’ye dönmesini istedik” dedi.

Erdoğan’ın 2013 yılı Mayıs ayında Gülen’e “dön” çağrısı yaptığını anımsatan Davutoğlu, “Bunu iyi niyetimizle yaptık, sivil toplum alanında tutabilir miyiz diye yaptık. Yurtdışında örgütlenerek başka istihbarat ya da dış ülkelerin tesiri altında olan bir yapıya dönüşmüş olmaları konusu vardı. Onun için Türkiye’ye davet ettik” dedi. Gülen’in kendisine “Şimdi vakti değil” yanıtı verdiğini belirten Davutoğlu, “Bugün anlıyorum ki, ‘Şimdi değil’ demekle Aralık ayındaki darbeyi bekliyormuş. Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönecekti” diye konuştu.

‘HANIMEFENDİ BİZİM ARKAMIZI TOPLUYOR’

Her mitingin ardından danışmanlarının kendisine “En iyisi buydu” dediklerini ifade eden Davutoğlu, “Meydanlardaki heyecan bana enerji veriyor” diye konuştu. Eşi Sare Davutoğlu’na da espriyle “Hanımefendi bizim arkamızı topluyor, doktorluk yapıyor” dedi. Davutoğlu, sorulara şu yanıtları verdi:

RAPORLAR VARDI:

(Sizin de Pensilvanya’ya gittiğiniz haberleri yapılıyor, sorusu üzerine…) Bakın ben hayatta yalan söylemedim, hiçbir şeyi gizli yapmadım, devletin gizli işleri hariç. 2013 yılında Eylül ayında BM Genel Kurulu’na gittiğimizde, Başbakanımızın (2013’te Başbakan olan Erdoğan), Cumhurbaşkanımızın (2013’te Cumhurbaşkanı olan Gül) bilgisi dahilinde gittim, doğrudur. Fethullah Gülen ile 2 veya 3 kere karşılaştım. Ondan önceki son karşılaşmam da 1995 yılında sempozyumda tebliğ sundum, kendisi teşekkür etti, o kadar. Son bir kez, gidişatın kötüye doğru gitmekte olduğunu biliyorum. Elimizde istihbarat raporları var. Ne yapmakta, neyi hedeflemekte olduklarını görüyorduk.

GELSİN İSTEDİK:

Açık ve net mesajımızı onlara son bir kez, açıkçası vermek istedik. Birkaç saat görüştük, son bir çağrı ile meşruiyet çizgisi içinde, sivil toplum ya da cemaat yapısı içinde kalınması ve bunun için de Türkiye’ye dönmesini istedim. Cumhurbaşkanımız 2013’ün Mayıs’ında Gezi olayları oldu, Mayıs’ta ‘gel diye’ çağrı yapmıştı. Çünkü dışarıda ne çevirmekte olduğunu ve hangi yabancı unsurların tesirinde olduğunu bildiğimiz için Türkiye’ye gelsin istedik. Bu bir testti, sınavdı. Kendisi ‘şimdi vakti değil’ dedi. Her ne surette olursa olsun, hükümete karşı, devlete karşı bir tavır içinde olmayacağını söyledi. Ak Parti’ye karşı da tavır içinde olmayacağını söyledi.

SON BİR HAMLEYDİ:

Onlar kaydetmeye meraklı, neyse kayıtları çıkarsınlar. Hayatta yalan söylemedim. Ekrem Dumanlı denilen kişi beni tehdit ediyor, ‘Yedi, içti’ diyor. Biz yemeğe mi gitmişiz? Son derece saygılı karşıladılar. Saygı ifade ettiler. 'Yayın organlarınız, Suriye konusunda, rejim ağzıyla yayın yapıyor, Türkiye’yi eleştiriyor, bilmediğiniz konu ise bana sorun, bildiğiniz konu ise başka ülkelerin devletlerine yakın tavır sergilemeyin’ dedim. Şunu da söyledim; ‘büyük bir birikim, insan birikimi var bürokraside, ama yanlış işlerle bunu kimse harcamamalı, yanlış iş yapmamalı’ dedim. Meşruiyet zeminine çağrı için son bir hamleydi. Eğer o gün dediklerimizi dinleselerdi bugün meşruiyet sınırları içinde kalsalardı ve çekilselerdi sivil toplum alanına iddia ettikleri gibi eğitim alanına çekilselerdi, istihbaratçılık yapmaktan, devlete nüfuz etmekten kaçınıp doğru dürüst birçok diğer yapı gibi kendi doğasında seyreden bir sivil toplum olsalardı şu anda ne Türkiye devleti zarar görürdü ne yaptıkları faaliyet zarar görürdü ne de bu gereksiz süreçler yaşanırdı.

KCK GİBİ:

Tahliye kararını veren 32. Asliye Mahkemesi kime hesap veriyor? Yargı bağımsızlığı ile yargı tarafsızlığı karıştırılıyor. Yargı bağımsızlığı yasama ile yürütmenin ve yargının arasındaki ilişkidir. Yürütmeye karşı bağımsızdır ama aynı zaman tarafsız da olmalıdır. Tarafsız olması; yargı içinde örgütlenen herhangi bir yapının yargıyı kontrol ederek toplumun diğer kesimine karşı tavır almamasıdır. 1960 ihtilali öncesinde Silahlı Kuvvetlerde bir yapı vardı; yüzbaşı, general üzerinde otorite kullandı. Genelkurmay Başkanı tutuklandı, yüzbaşı generallerin üzerine çıktı. Silahlı Kuvvetlerin hiyerarşisi bozuldu. 12 Eylül’de olmadı ama 27 Mayıs’ta oldu. Bunlar da yargının hiyerarşisini bozdu, yargının görev dağılımını bozuyor. Bunun açık adı yargıda Cuntalaşmadır. Dışarıda bunlar adına karar veren bir imam var. Dışarıdan biri talimat veriyor, KCK gibi. 27 Mayıs öncesi cuntalaşma gibi. Sivil toplum görüntüsünü terk ediyor, bürokrasi üzerinden devleti kontrol altına almaya çalışıyor.

DEVLETE MEYDAN OKUYORLAR:

Şu anda sistematik mücadele var. Hukuki olmayan hiçbir adım atılmıyor. Bu hareketleriyle “Biz hâlâ güçlüyüz, buradayız” demek istiyorlar. Güçlü olsalar şu anda dışarıda olurlardı. Kararın ertesi günü “Türkiye Cumhuriyeti Devleti burada” dedim. Bakın “Ak Parti burada” demedim. Bizim rakibimiz değil. Burada bunlar devlete meydan okuyorlar. Bürokratik işleyişe meydan okuyorlar. Devlet burada olacak. Buna izin verirsek yarın başka bir grup, ertesi gün başka bir grup çıkar. Devlet hiyerarşisi parsellenir. Burada ‘şucular’, ‘bucular’ çıkar. Ehliyet, liyakat devlette esastır. Devlet içinde cunta ile mücadele ediyoruz.

SÜLÜK GİBİ EMEN YAPI:

(Yeni dönemin ana konusu paralel yapı ile mücadele diyebilir miyiz?) Tabii, ikinci atılım dönemi, Cumhurbaşkanımız yapmıştı benzetmeyi roket fırlatıldı, füze ikinci bir hamle daha yapar. Demokrasimizin de reaktif olmaması lazım. Yeni Türkiye sözleşmesi açıkladık, sitem ediyorum aydınlarla doğru dürüst bu konu tartışılmadı. Görmezden geliniyor bu tür şeyler. 12 yıl biz demokrasi önündeki engelleri kaldırmaya çalıştık, siyasal sistemi rayına oturmaya çalıştık. 27 Nisan, parti kapatma, Cumhuriyet mitingleri, Gezi hareketi, paralel yapılanma hepsi devlet içinde egemenlik kurmaya çalışan yapılar. Devletin dışına iterek siyasal meşruiyet dışına iterek koruma hattı oluşturuyor. Siyasal sisteme musallat olmuş yapıları, sülük gibi emen yapıları demokrasiden arındırdık. Ayakları üstünde yeni Anayasa ile yeni bir siyasal yapıyla devleti tekrar inşa etmeliyiz. Devleti restore etmek durumundayız. Şu veya bu grubun insan onuru değil vatandaşların insan onuru ön planda olmalı. Düşük orta gelir grubundan yüksek gelir grubuna geçmemiz lazım.

TEHDİT SUÇTUR:

(Sosyal medyanın MGK’da ele alınıp alınmayacağının, iç güvenlik tehdidi şemsiyesinin genişletilmesi iddialarının sorulması üzerine) Kırmızı kitaba girmesine gerek yok ki. Kim yaparsa suçtur. Halkı kim kışkırtırsa sosyal medyada olsa da suçtur. X etnik gruptakiler haindir derse x mezhep mensup olanlar bu ülkeden sürülmeli derse sosyal medya nerde olsa ben desem başbakan olarak ben de suçlu olurum. Tehdit dili suçtur.

BAĞIMSIZLIK GEREK:

Paralel yapı, MGK’da ilk kez ele alınacak değil. Biz dini ya da seküler sivil toplum kuruluşunu ya da bir cemaati tehdit olarak görmeyiz. Böyle bir iç tehdit tanımlaması yapmayız. Bir yapı devletin meşruiyet zemini dışında, bürokrasi içinde örgütlenip, devletin hesap verilebilir mekanizmaları dışına çıkan hiyerarşi oluşturursa devlet için tehdittir. Yeni Türkiye sözleşmesini bunun için yazdım, çerçeve çizeyim istedim. Yürütme ve yasama seçimle oluşuyor. Yargı, yasama ve yürütme arasında bağımsızlık ilişkisi oluşması lazım.

Meşruiyeti devletten almayan hiçbir gücün, cuntanın, paralel yapının, bürokratik seçkinciliğin kısmi egemenliği kabul edilemez. Paralel yapı sivil toplum kuruluşu mu; değil. Bürokrasi içinde örgütlenen yapı denetime açık değil, tanımlayamıyorsunuz.

HUMEYNİ GİBİ DÖNECEKTİ

Bunların niyeti, o zaman fark ettim ki ‘şimdi değil’ demekle zamanı bekliyordu. Aralık ayında yapılacaktı darbe, neredeyse Humeyni’nin İran’a döndüğü gibi dönecekti. Şimdiki yorumum bu.

O kadar açık ve dostane saygı ifade eden şekilde karşılıklı. Tabiri caizse Esad’a da gittim son bir uyarı için Ağustos 2011’de. Esad da dinleseydi bu duruma düşmezdi. Son bir hamle yapıyorsunuz iyi niyetle, acaba meşruiyet çizgisine gelir mi, diye. Acaba bir şey korunabilir mi, diye. Ben halkına zulmetmesin diye gittim Esad’la da görüştüm. Ülkesine, devletine ihanet etmesin diye gittim Fethullah Gülen’le de görüştüm.

Ne farkı var ikisinin? Bu olaylardan ülke zarar gördü. Böyle bir durumda devlete meydana okundu mu iki şeyden biri ayakta kalır, ikisi birden ayakta kalmaz. Ya meşruiyet ayakta kalır ya da cuntacı, vesayetçi faaliyetler birilerini tasfiye eder. Onlar bizi tasfiye etmeye çalıştılar.

Bülent Arınç da gitti, onun gidişi de iyi niyetle; bunları sivil toplum alanında tutabilir miyiz? Bir de açık söyleyeyim benim Dışişleri Bakanı olarak kaygılandıran husus, yurtdışında örgütlenerek başka istihbarat ya da dış ülkelerin tesiri altında olan bir yapıya dönüşmüş olmaları. Onun için Türkiye’ye davet ettik. Yaptıkları yayın Suriye politikası konusunda Suriye rejimi ağzıyla yayın yaptılar.

Bunları anlattığımda da ‘bilmiyordum bunları’ dedi. Bir takım sözlerde bulundu. ‘Dikkat edilecek merak etmeyin’ falan dedi. Son bir hamle, fırtına gelir ya hissedersiniz ya şu fırtınadan ne kurtarsam kar diye düşündük. Şuradan bir kurtaralım, yazık.

TALİMAT VERDİM

(4G yerine 5G’ye geçilmesi) Farklı kanaat varsa ele alınır ama ihale kararı Bakanlar Kurulu kararı halinde çıkmış Cumhurbaşkanımız onaylamış. Teknik olarak inceleyin talimatı verdim. Cumhurbaşkanımızın esas hedefi en yüksek teknolojiyi istemesi, ihaleyle ilgili bir ifadesi değil. Bizim de hükümet olarak hedefimiz farklı değil. En doğru yöntemi neyse yapılır. Olası teknolojik bakımdan yeni bir değerlendirme gerekliyse konuşulur.

RAYINA OTURUR  

(Kuzey Kıbrıs ile Türkiye arasındaki gerginlik) Belki de Avrupa’daki en dinamik demokrasilerden biri KKTC’de var. Türkiye’den bile belki. KKTC kurulduktan sonra Türkiye’de askeri darbeler oldu.

Kıbrıs’ta sağcı, solcu geliyor hepsi geliyor hepsi denendi. KKTC halkı tercihine saygı duyarız. Yavruvatan-Anavatan kavramsallaştırması küçük büyük anlamından daha çok, ortak kader, aidiyet kavramsallaştırmasıdır. Rayına girer hiç merak etmeyin. Sayın Talat geldiğinde de böyle olmuştu ama rayına girdi.