Gazeteci İrfan Aktan, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Çanakalle’de devam eden Adalet Kurultayı’nın programı, katılımcılar ve tartışılacak konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

CHP’nin iktidarın hassasiyetleri ile hareket ettiğini savunan Aktan, programa Kürt sorunu, LGBTİ, mülteciler ve ırkçılık gibi konuların özellikle dahil edilmediğini yazdı.

 “CHP’nin hâlâ iktidarın hassasiyetleriyle muhalefet yapılamayacağını anlamamış olması tuhaf. AKP’nin “hassas” bölgelerine dokunmaktan sakınarak yürütülecek muhalefeti Erdoğan bile partisi içindeki dengeleri korumak ve partiyi güçlendirmek için yaratabilir” ifadelerini kullanan Aktan, “CHP’nin Adalet Kurultayı tam da böyle bir çağrıyla “cazip” olmaktan çıkarıldı: “Gelin, ülkenin tüm meselelerini konuşalım” diye dört bir yana çağrı yapılırken, başta Kürt sorunu olmak üzere bazı temel meseleler (LGBTİ, mülteciler, ırkçılık vs.) programa özellikle dâhil edilmedi. Yüksek perdeden ülkenin tüm meselelerini konuşmaya çağırıp kısık bir sesle de “Kürt sorunu hariç” demek, CHP’nin ülkeden ve ülke meselelerinden ne anladığını özetliyor aslında” değerlendirmesinde bulundu.

İrfan Aktan’ın Gazete Duvar’da yayınlanan, ‘CHP’nin pekmezi’ başlıklı yazısı şu şekilde:

Yüksekova ovasında ot biçme mevsimi bitmek üzere. Köylüler uçsuz-bucaksız arazilere gün doğmadan dalıyor ve gün batımına kadar durmaksızın tırpan çekiyor. Farklı tarlalar arasında çaylar, ayranlar gidip geliyor, peynir-ekmek ortaklaştırılıyor. Zahmetkeşler (işçiler, ırgatlar) günün ağırlığını hafifletmek için kendi aralarında sık sık espiriler yapıyor. Tırpancılar olarak aramızda yaptığımız klasik espridir: Biri başka tarladaki tırpancıları kahvaltıya davet ederken, yüksek sesle “gelin beraber kahvaltı yapalım” der ama daveti cazip kılacak bilgiyi karşı tarafın duymayacağı kadar kısık sesle söyler: “Pekmez de var.”

Cumartesi günü başlayan CHP’nin Adalet Kurultayı tam da böyle bir çağrıyla “cazip” olmaktan çıkarıldı: “Gelin, ülkenin tüm meselelerini konuşalım” diye dört bir yana çağrı yapılırken, başta Kürt sorunu olmak üzere bazı temel meseleler (LGBTİ, mülteciler, ırkçılık vs.) programa özellikle dâhil edilmedi. Yüksek perdeden ülkenin tüm meselelerini konuşmaya çağırıp kısık bir sesle de “Kürt sorunu hariç” demek, CHP’nin ülkeden ve ülke meselelerinden ne anladığını özetliyor aslında.

İKTİDARIN HASSASİYETLERİYLE MUHALEFET YAPILAMAZ

Bununla da yetinmeyen CHP, kurultayda ifade hürriyetini kısıtlayıcı, iktidar hassasiyetlerini gözetici bir kriter koydu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl, 8 ana oturum, 76 çalıştay ve çok sayıda atölyenin yer alacağı kurultayın “kriterlerini” açıklarken  şu ifadelere de yer verdi: “İçeriği açıkça suç teşkil eden konuşmalara oturum yöneticileri tarafından müdahale edilecektir.”

İfade özgürlüğüne açıkça kısıtlama getiren bu “kriter”, iktidara ve onun çizdiği “kırmızı çizgilere” yönelik sert tepkiler göstermesi muhtemel kişilerin katılımını daha baştan anlamsız ve imkânsız hale getirdi. İktidar aleyhine ağzını açmanın suç teşkil ettiği bir ortamda, “gelin her şeyi konuşalım” deyip böyle bir “kriter” koymak, kısık sesle “pekmez de var” demenin ötesinde, yüksek sesle “ceza da var” hatırlatmasından başka bir şey değil.

CHP’nin hâlâ iktidarın hassasiyetleriyle muhalefet yapılamayacağını anlamamış olması tuhaf. AKP’nin “hassas” bölgelerine dokunmaktan sakınarak yürütülecek muhalefeti Erdoğan bile partisi içindeki dengeleri korumak ve partiyi güçlendirmek için yaratabilir. Cumhuriyet tarihinde bunun örnekleri var.

Elbette muhalefet yapmakla yapmamak arasındaki mütereddit siyasetin sadece ve sadece bu siyasetin sahibini hapsettiği, esas muhaliflerin ise yollarına devam edecekleri açık.

Öte yandan kurultay için konan bu kritere uymayacak “genişlikte” sözler söyleyeceği açık bazı isimlerin de konuşma yapmak üzere davet edildiğini biliyoruz. O halde CHP neden bu isimleri davet etti ve sonra da davete icabet etmemelerini gerektirecek bu kriteri neden orta yere koydu? Bunun yanıtını CHP’nin vermesi gerekiyor. Ne amaçlanmıştı, nereye, nereden varıldı?

EKMEĞİNİ SUYA KATIK ET, ELİN MİNNETİNİ AT

Adalet Kurultayı’na konuşmacı olarak davet edilenlerden biri olarak bunu sormadan edemeyeceğim. Zira CHP’den gelen bu davet üzerine hazırladığım konuşma notlarımda “Kürdistan”, “faşizm”, “ırkçılık”, “ulusalcılık”, “Atatürk dönemiyle AKP dönemindeki anti-Kürt söylem benzerlikleri” gibi sözcük ve cümleler vardı. Yapacağım konuşmanın “suç” teşkil edip etmediğini oturum başkanı neye göre belirleyecek ve neye göre konuşmama müdahale edecekti? Zira örneğin çözüm sürecinde hukuken suç teşkil etmeyen pek çok şey, şimdi pekâlâ keyfi bir biçimde suç olarak yorumlanabiliyor.

O halde oturum başkanları CHP’nin kurultay “kriterini” TMK ve CMK’ya göre mi, iktidarın keyfi bir biçimde suç saydığı “kriterlere” göre mi uygulayıp konuşmacılara “lütfen konuşmanızı kesin, suç işliyorsunuz”’ diyecekti? Ezcümle, böylesi bir kriter karşısında CHP’nin davetine icabet etmek, ifade hürriyeti karşısına konmuş belirsiz bir bariyeri kabul etmek anlamına geleceği için Çanakkale’ye gitmenin anlamı kalmadı.

Yazının tamamı burada.