Gazeteduvar yazarı Celal Başlangıç, Rus Büyükelçi Andrey Karlov'un öldürülmesini yazdı.

Başlangıç büyükelçinin katiliyle ilgili ortaya atılan iddialara ve medyanın yansıtış biçimini de yazdı.

Celal Başlangıç'ın 'Türkiye'de her şey olabilirsiniz ama El Nusracı olamazsınız!' başlıklı yazısı şöyle:

Havuz medyası büyükelçi suikastındaki tetikçi polisin FETÖ'cü olduğunu kanıtlamak, El Nusra'yı gizlemek için kırk takla atıyor. Bu nedenle de ortaya 'Tam Aziz Nesin'lik' durumlar çıkıyor. Hele havuz medyasının aklıyla diplomasi yapmaya kalkınca kimse yemiyor elbette. Bunlar ABD ve Rusya; 'evde zor tutulan yüzde 50' değil ki...

Rus Büyükelçi Karlov’un öldürülmesinden sonra ilk işaret fişeğini Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek attı. Daha Karlov’un kanı kurumamışken suikastçinin kim olduğunu hemen bulmuştu: “Rus uçağını düşüren kimse bu olayın failleri de onlardır.”

Sonra havuz medyasıyla, biat etmiş eski merkez medyanın havuzda yüzen amiral gemileriyle büyük bir bombardıman başladı. İktidarın gazeteleri büyükelçi suikastinden bir FETÖ faili çıkartmaya karar vermişti. “Uydu mu?” demeyin, uysa da bir FETÖ çıkartılacaktı bu cinayetten, uymasa da…

101. doğum gününü kutladığımız bu günlerde elbette bu zorlama “Tam da Aziz Nesin’lik” durumların doğmasına yol açacaktı. Sukiastten sonraki gün, 20 Aralık’ta yayınlanan Hürriyet Gazetesi de hem de kendi başlığıyla bu Aziz Nesin’lik durumun en seçkin örneklerinden birini verdi. Gazetenin 21. sayfasında soldan çift sütun iniyordu Abdülkadir Selvi’nin “FETÖ’nün Suikast Hücresi” başlıklı yazısı.

Zaten başlık okunur okunmaz “Tamam işte, suikasti FETÖ’nün bir hücresi yapmış” dedirtiyordu kendisine. Ama yazının içersinde böyle bir bilgiyi ara ki bulasın.

TAM DA AZİZ NESİN’LİK

“Uyuyan Hücreler” ara başlığıyla yazının ortasına doğru şöyle bir “kanıt” gösteriyor okuyucularına Selvi: “Darbe girişiminden sonra, FETÖ’cülerin bir daha 15 temmuz türünde bir darbe yapma kabiliyetleri kalmadı. Ama ‘Uyuyan hücrelerini harekete geçirip, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere stratejik hedeflere yönelik suikast düzenleyebilirler’ deniliyordu.”

Alın size kapı bir kanıt. Gelelim suikastçinin FETÖ’cü olduğuna dair ikinci “kanıt”a: “FETÖ’cü yayın organı Today’s Zaman’ın Ankara temsilcisi Abdullah Bozkurt, 16 Aralık tarihinde atığı tweet’te, ‘Büyükelçilerin bundan böyle güvenliği yok’ demişti. Bunun ne anlama geldiğini Karlov suikastıyla öğrenmiş olduk. FETÖ’cü uyuyan hücreler harekete geçti.”

Hala inanmadınız mı tetikçinin FETÖ’cü olduğuna? O zaman Selvi’nin “ikna edici” yeni “kanıt”larına geçelim: “15 Temmuz’da rapor, KPSS soruşturmasının şüphelisi ve Körfez Dershanesi çıkışlı olması suikastçının FETÖ bağlantısına yönelik ipuçları veriyor.”

Gördünüz değil mi “FETÖ’nün Suikast Hücresi”ni! “Ama adam El Kaide jargonuyla konuşuyordu, El Nusra’nın marşını söyledi Karlov kanlar içersinde yatarken” diye itiraz ederseniz, onun da yanıtı elbette Selvi’nin yazısında: “Arapça olarak El Kaide ya da El Nusra imajı oluşturmaya özen gösteriyor.”

Anladınız değil mi, suikastçı FETÖ’cü ama numara yapıp kendine El Nusracı imajı veriyor. Deneyimli bir gazetecidir Selvi, muhabirlikten gelmedir. Hatta 80’li yıllarda birlikte haber kovalamışlığımız vardır. Bilir elbette bu kadar kanıtla bırakın “FETÖ’nün Suikast Hücresi” diye yazı yazmayı, sıradan bir polis-adliye haberinin özetlesi bile yapılmayacağını. Şartlar işte!…

Ama öyle bir rastlantı olmuş ki Hürriyet’in 21. sayfasında, Selvi’nin yazısının yanına başka bir haber rast gelmiş. Başlığı da “Aziz Nesin’lik bir karar. Haberde, Doğan Holding Ankara İdari Temsilcisi Barbaros Muratoğlu’nun “FETÖ’ye yardım” suçlamasıyla tutuklanmasını değerlendiriyor İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu. “Bu tutuklamayı hukuki bir nitelemeye tabi tutamıyorum. Benim böyle bir yeteneğim yok. Çünkü bu, Aziz Nesin’lik bir karar. Yok önünü iliklemiş, yok sağda durmuş…”

Selvi’nin yazısıyla bu haber bir araya gelince aslında ‘tam Aziz Nesin’lik sayfa” olmuş. Hiç değilse ortada bir fotoğraf var Gülen’le çekilmiş. Azizoğlu’nun iki düğmesi de ilikli mi fotoğrafta… Alın işte size “kanıt”. Bu kadar “kanıt”la asarlar adamı!

ARAPÇANIZ BERBATSA EL NUSRACI OLAMAZSINIZ!

Haydi bu, Hürriyet’in suikastten sonraki ilk günde yaşadığı şaşkınlıktı, diyelim. O gün yayınlanan yandaş gazeteler de bu suikastten bir “FETÖ çıkartmak”, El Nusra’yı da gizlemek için hayli uğraşmışlardı. Örneğin Sabah “Kalleş FETÖ’den dostluğa suikast” manşetini atmıştı. Spotu da muhteşemdi: “Bütün işaretler FETÖ’yü gösteriyor: FETÖ sempatizanı olduğu gerekçesiyle Emniyet Müdürlüğü Gri Listesinde yer alan Söke doğumlu Altıntaş PDY’ye ait Körfez Dershanesi’ne gitmiş. 2012 yılında Polis Meslek Yüksek Okulu sınavında soru çalan şüpheliler arasında bulunan saldırganın, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında da 2 gün izin aldığı belirlendi.”

Aynı günkü Yeni Şafak da manşetten çekmişti “FETÖ suikasti”ni: “CIA’nın FETÖ’cü suikastcileri harekete geçirildi: Büyük Sabotaj” “FETÖ’cü katil: FETÖ ile bağlantıları tesbit edilen Altıntaş, hedef şaşırtmak için Karlov’a ateş ederken ‘Suriye ve Halep’in hesabı sorulacak’ diye bağırdı.”

Bütün yandaş medya FETÖ konusunda birbirleriyle yarışıyordu sanki. Star Gazetesi de “FETÖ’den Türk-Rus ilişkilerine kurşun” manşetini çekmişti. Haberin spotu da çarpıcıydı: “Kripto hain: Çevik Kuvvet polisi FETÖ’cü terörist Altıntaş’ın FETÖ’den soruşturulduğu öğrenildi. Hainin darbe girişiminde de izinli olduğu ortaya çıktı.” “Kanıtları” peş peşe sıralıyordu yandaş medya.

Elbette Akşam Gazetesi’nin bu yarışa katılmaması düşünülemezdi. O da “Rus elçiye FETÖ kurşunu” manşetini çekmiş, spotta da “kanıtları” sıralamıştı: “Karlov, FETÖ dersanesinde eğitim alıp şaibeli sınavla polis olan Mert Altıntaş tarafından öldürüldü.”

Ertesi gün Milliyet Gazetesi de “suikastten FETÖ çıkartma” pozisyonu almıştı manşetten: “Elçi suikastında FETÖ bulgusu” İnanmazsanız bakın spotta yer alan “kanıtlara”: “* Keçiören’deki evinde FETÖ ve El Kaide’ye ilişkin kitaplara el kondu, * Polis okuluna girişte referans gösterdiği iki üst düzey polis FETÖ’den ihraç edilmiş, Söke’de FETÖ’ye bağlı bir dershanede eğitim aldı, masraflarını karşılayan işadamı firarda, 15 Temmuz’da 2 gün izin aldı, izin kağıdını imzalayan polis tutuklu.”

Suikastçının FETÖ’cü olduğuna ilişkin “kanıtlar” teker teker ortaya saçılıyordu. Suikast günü için aldığı raporu imzalayan doktorun eniştesi FETÖ’cü değil miymiş meğer… Ayrıca zaten suikastcının dayısı FETÖ soruşturması geçiren bir eğitimciymiş…

Bir de suikastten sonra El Nusra marşını berbat bir Arapçayla okumuş… Hala inanmadınız mı yoksa suikastcinin FETÖ’cü olduğuna…

HAVUZ MEDYASI MÜTHİŞ BİR TEKNİK BULMUŞ

Şimdi dünkü Akşam Gazetesi’ndeki manşet habere bakalım da iyice ikna olun. Gazete dün “El Nusra’yı videodan ezberlemiş” manşetini atmıştı. Spotları okuyunca daha da dehşete düşeceksiniz, “subniminal mesaj kaça gidiyor” diyeceksiniz. “Suikastı ‘El Nusra’ algısıyla maskelemeye çalışan FETÖ tetikçisi Mevlüt Altıntaş’ın cinayetten hemen sonra söylediği marşın sözlerini birkaç gün önce ezberlediği belirlendi.”

Dünyada böyle teknik görülmemişti. Suikastten hemen sonra öldürülen Altıntaş’ın neyi ne zaman öğrendiğini, marş sözlerini ne zaman ezberlediğini bile “belirleyen” bir medyamız var artık.

Neyse, geçelim ikinci spota: “Katilin El Nusra’nın kullandığı marşı birkaç gün önce ezberlediği üzerinde duruluyor.” “Yahu artık yaşamayan bir insanın neyi ne zaman ezberlediği üzerinde nasıl durursunuz” diye soran olmayacağına göre sallamak serbest.

Bir de manşetteki “videodan ezberlemiş” lafına takıldım. Gerçi spotlarda yer almıyor video meselesi ama sorasım geliyor “Haydi ölmüş adamın El Nusra marşını birkaç gün önce ezberlediğini ortaya çıkardın da bunun videodan olduğunu nasıl öğrendin?” Elbette yandaş medya aklıyla “devlet adamlığı”, hele hele Dışişleri Bakanlığı yapmaya kalkınca ortaya “uluslararası boyutta yalanlanmak” gibi vahim bir sonuç çıkıyor.

Bakan Çavuşoğlu, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile telefon görüşmesi sırasında suikastten FETÖ’nün sorumlu olduğunu Türkiye’nin ve Rusya’nın bildiğini söylüyor. Ancak kimseyi inandıramamış olacak ki iki taraftan birden yalanlanıyor. Ne de olsa dünyanın süper güçleri bunlar, “evde zorla tutulan yüzde 50” değil ki, yemezler elbet.

ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby “Şu anda soruşturma sona erene kadar gereksiz yere buna işaret edilmemeli” diyor.

Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov da benzer bir dille yalanlıyor Çavuşoğlu’nu: “Ortak inceleme heyetinin sonuçlarını beklemeliyiz. Hemen bir sonuç çıkarmaya çalışılmamalı.”

Şimdi sormak gerekiyor, bu suikatten bir FETÖ çıkarmak, El Nusra’yı da sonuna kadar gizlemek için bu kadar komik durumlara neden düşülüyor?

Bu çabanın çok gerekçesi var ama ben sadece birini hatırlatayım. Bu yılın 24 Şubat’ı. Saray’da 21. Muhtarlar Toplantısı var. Ne diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Bunlar DAİŞ’e karşı savaşıyorlar. Ondan dolayı biz PYD ve YPG’yi destekliyoruz diyorlar. Koskoca bir yalan… O zaman ben size farklı bir örnek vereceğim. El Nusra da DAİŞ’e karşı savaşıyor. Peki ona niye kötü diyorsunuz? O zaman onun da iyi olması lazım.”

Anlaşıldı mı şimdi neden büyükelçi suikastinde El Nusra’yı gösteren somut olgu, hatta katilin ağzından çıkan sözler varken bütün bunlar “maske” kabul edilip “kırıntı kanıtlarla” bu cinayetten bir FETÖ çıkartma gayretlerinin bir sebebi.

Başka sebepler de var elbette. Katil polis FETÖ’cü de çıkabilir. Altını çizmek istediğim yan, daha hiçbir araştırma yapılmadan, kanıtlar değerlendirilmeden El Nusra’nın gizlenmeye çalışılıp cinayetten bir “FETÖ hücresi” çıkartmaya çalışmanın meydana getirdiği “Tam Aziz Nesin’lik” durum.

Ne güzel söylemişti Murathan Mungan, “Türkiye’de her şey olabilirsiniz ama rezil olamazsınız” diye. Şimdi bu sözü yaşadığımız duruma uyarlarsak ortaya şu tablo çıkar; eğer katilseniz Türkiye’de her şey olabilirsiniz ama El Nusracı olamazsınız!