Gazeteduvar.com yazarı Celal Başlangıç, HDP ve Cumhuriyet gazetesi'nden sonra CHP'ye operasyon başlatılacağını yazdı. Ankara'da bilbordlara asılan Kılıçdaroğlu afişine dikkat çeken Başlangıç, "İktidar 'terörist' damgası vuracaklarını sıraya koymuş." dedi.

Celal Başlangıç'ın "AKP'nin bitmeyen oyunu: 'Terörist' olma sırası yine CHP'de" başlıklı yazısı şöyle:

İktidar 'terörist' damgası vuracaklarını sıraya koymuş. Önce HDP, sonra Cumhuriyet Gazetesi, ardından da CHP... 2016'nın Mayıs-Haziran ayında sahneye koydu bu oyunu. Ancak 15 Temmuz darbe girişimi kesintiye uğrattı. Şimdi aynı oyun yine sahnede. Önce HDP'liler tutuklandı, ardından Cumhuriyetciler. Sonra da Parti Meclisi'nin bildirisi üzerinden CHP 'terör sevici" ilan edildi. Bu bir işaret fişeğidir, CHP'ye operasyon başlamıştır.

Billboardlarda Kemal Kılıçdaroğlu’nun fotoğrafı vardı.
 
Arkasında CNN Türk’teki Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge logosu.
 
Üzerine “PKK ve DHKPC sevicilerini lanetliyoruz” yazıyordu.
 
Bir de Kılıçdaroğlu’nun bir sözü vardı afişte:
 
“Biz hapiste hasta yatan PKK’lıya da gittik, DHKPC’liye de gittik.”
 
8 Haziran Çarşamba sabahı Ankara’da uyananlar bu billboardlarla başlamışlardı güne.
 
Aslında bütün bu billboard operasyonu bir gecede yapılmıştı Kılıçdaroğlu’na.
 
7 Haziran Salı akşamı CNN Türk’teki Ahmet Hakan’ın Tarafsız Bölge programına çıkmıştı. Saat 21.00’de başlamıştı program, 23.00’e doğru da bitmişti.
 
İlk işaret fişeğini Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek atmıştı twitlerle.
 
“Bugün 7 polis, 4 vatandaşımızı şehir verdik… Utanmadan teröristleri ziyaret ettiğini böyle bir günde söylüyorsun.”
 
Gökçek bu twiti program biter bitmez, saat 23.03’de atmıştı. Ardından peş peşe gelmişti Gökçek’in mesajları:
 
“Ahmet… Sana teşekkür ediyorum… KK’nın teröristleri ziyaret ettiğini itiraf ettirdin.”
 
“Bizim teröristlerle irtibatımızı ispat etmeyen şerefsizdir diyordun… Şimdi söyle Kılıçdaroğlu… Şimdi şerefsiz kim?”
 
Anlaşılan o ki, geceyarısı büyük bir operasyon başlatılmıştı.
 
Kılıçdaroğlu’nun televizyon ekranındaki görüntüsünün yer aldığı afişler hazırlanmıştı. O saatte matbaaya götürülüp baskı yapılmıştı. Belli ki sabaha karşı Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan billboardlar kiralanmıştı! Sabaha kadar da, CHP Genel Merkezi’nin karşısı dahil, her yere asılmıştı.
 
Billboardlarda, bu “jet” operasyonu geceyarısı birkaç saatte yapan “sivil toplum örgütü” olarak Türkiye Gaziler Vakfı’nin imzası vardı. Vakfın yöneticileri arasında iki isim dikkat çekiyordu. Biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanı Yalçın Topçu. Diğeri de AKP Ankara Milletvekili Ayhan Yılmaz.
 
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nu “terör işbirlikçisi” gibi göstermek amacıyla yapılan bu billboardların asıldığı gün İstanbul’da iki polisin cenaze töreni vardı.
 
Aslında amaçlanan operasyonun ikinci bölümü de Fatih Camisinin avlusunda sahneye konulmuştu. Osmanlı Ocakları üyesi olduğu iddia edilen bir grubun yuhalamasının, çelenginin parçalanmasının ardından mafyavari bir yöntemle üzerine mermi atılmıştı Kılıçdaroğlu’nun. Bu hareket o alemde “ölüm tehdidi” anlamına geliyordu.
 
Ancak bu yukarıdan aşağıya herkesin içinde olduğu bir operasyondu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, sözcüsü İbrahim Kalın’dan gelen açıklamalar da zaten amacın ne olduğunu apaçık ortaya çıkartmıştı.
 
Cumhurbaşkanlığı katından saldırıya dönük ne bir eleştiri, ne bir kınama, ne bir “geçmiş olsun” vardı. Tersine; saldırıya uğradığı, ölümle tehdit edildiği için Kılıçdaroğlu’nu suçluyorlardı neredeyse.
 
Bombalı saldırıda yaşamını yitiren iki polisin cenaze töreninde Kılıçdaroğlu’nun üzerine mermi atılması soruluyor Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın’a. O da kabahati Kılıçdaroğlu’nda buluyordu sanki:
 
“Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları ortada. Hala Türkiye’de bu cümleler kurulabiliyorsa, terör örgütleriyle ilgili, terör mensuplarıyla ilgili bunun takdirini millete bırakmak gerekiyor. Bir taraftan kendilerinin böyle açıklamalar yapması, birilerinin terör faaliyetlerini meşru gösteren açıklamalarda  bulunması elbette abesle iştigaldir.”
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan da aynı günün akşamı muhtarlara verdiği yemekte aynı tonda konuşmuştu:
 
“Şu ifadeye bak ya, ne kadar da rahatlıkla bunu söylüyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu ülkede ana muhalefetin başı olacaksın, bölücü terör örgütü mensuplarını ziyaret edeceksin. Neymiş, yaralıymış. Ben milletin idaresine bunları havale ediyorum.”
 
KILIÇDAROĞLU’NU ‘TERÖR DESTEKÇİSİ’ GÖSTERME OPERASYONU
 
Aslında yaşanan baştan sona yalan üzerine kurulu bir algı operasyonuydu.
 
Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği “hasta mahkum ziyareti”ni TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nda oluşturulan Cezaevleri Alt Komisyonu yapıyordu.
 
Komisyonda AKP’li, HDP’li üyeler olduğu gibi CHP’liler de vardı. Hiçbir siyasi görüş ayırımı yapılmadan ziyaret ediliyordu tüm hasta mahkumlar.
 
Konunun bu yöndeki hassasiyetini de Kılıçdaroğlu büyük bir özenle vurgulamıştı CNN Türk’teki programda:
 
“Biz hapiste yatan PKK’lıya da gittik, DHKP-C’liye de, İslami kesimden mahkumlara da gittik.
 
Ancak billboardları hazırlayanlar “İslami kesimden” bölümünü makaslıyorlar. Geriye afişlerdeki o çarpıtılmış sözü kalıyor Kılıçdaroğlu’nun.
 
“Biz hapiste hasta yatan PKK’lıya da gittik, DHKP-C’liye de gittik.”
 
İşte bu tezgah 2016 Haziran’ında kuruluyor Kılıçdaroğlu’na.
 
Aslında sonunda CHP Liderine kurulan bu tuzak düğmesine basılmış bir operasyonun üçüncü aşamasıydı.
 
Önce MİT TIR’ları üzerinden Cumhuriyet üzerine çullanılmış, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül “casus” ilan edilip tutuklanmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Uymuyorum, saygı da duymuyorum” dediği Anayasa Mahkemesi kararıyla cezaevinden kurtulmuşlardı. 2016’nın Mayıs’ında Dündar ve Erdem beşer yıldan fazla hapis cezasına çarptırılmışlardı. Yine 2016’nın Mayıs’ında HDP’li milletvekillerini cezaevine götürecek yolun kapısı açılmış, dokunulmazlıkları kaldırılmıştı.
 
İşte bu iki operasyonun hemen arkasından da 2016 Haziran’ının başında sıra Kılıçdaroğlu’nun “terör destekçisi” ilan edilmesine gelmiş ve bu oyun sahneye konmuştu.
 
BUGÜN YİNE AYNI OYUN OYNANIYOR
 
İşte 2016’nın Mayıs ayında Cumhuriyet Gazetesi ve HDP ile başlayan bu operasyon 2016 Haziran’ının başında Kılıçdaroğlu’nun “terör destekçisi” ilan edilmesiyle sürdürülmüştü.
 
Ancak araya 15 Temmuz darbe girişimi girdi. AKP’nin muhaliflerine oynadığı bu “teröristleştirme” operasyonu kesintiye uğramıştı.
 
Aradan yaklaşık beş ay geçtikten sonra görüyoruz ki AKP aynı operasyonun düğmesine bastı; hem de aynı sırayla ama, daha ağır şartlarda ve daha da hızlandırılmış biçimde.
 
Geçtiğimiz Ekim’in 26’sında DBP’li Diyarbakır Belediye Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı gözaltına alındılar ve 30 Ekim’de “terör örgütü üyeliği”nden tutuklandılar.
 
Daha “Ne oluyor” demeye fırsat kalmadan, 31 Ekim’de Cumhuriyet Gazetesi’nin 13 yönetici ve yazarı “FETÖ ve PKK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte terör örgütü adına suç işlemek”ten gözaltına alındılar.
 
Cumhuriyetçiler gözaltındayken, daha savcılık sorguları başlamamışken HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ 4 Kasım’da gözaltına alınıp aynı gün tutuklandılar. Operasyon aynı zamanda HDP’li vekillere de dönüktü ve eşbaşkanlarla birlikte tutuklanan milletvekili sayısı 10’u bulmuştu.
 
Yine daha kimse “Ne oluyor” diye sormaya fırsat bulamadan Cumhuriyet’in dokuz yazar ve yöneticisi de tutuklanıyordu.
 
Özellikle HDP’li milletvekillerine dönük bu operasyonun düğmesine tek bir merkezden basıldığı o kadar belliydi ki. Dört ayrı kentte, ayrı ayrı fezlekelerden ifadeye çağırılan milletvekilleri, farklı cumhuriyet savcılarının aynı anda verdiği kararla, değil aynı günde, aynı saatlerde gözaltına alınıp tutuklanıyorlardı.
 
Türkiye bir yandan HDP, diğer yandan Cumhuriyet Gazetesi tutuklamalarının şaşkınlığını yaşarken 7 Kasım’da CHP’nin Parti Meclisi bildirisi üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin kopardığı fırtına siyasal yaşamı altüstü etti.
 
Aslında “tuz ruhu” olduğu ilk günden beri belli olan AKP ile CHP arasındaki “Yenikapı ruhu” yerle bir oldu.
 
CHP’nin PM bildirisi üzerinden partisi ve Kılıçdaroğlu “terör sevici”, “terör destekçisi” olmakla suçlanıyordu. Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de AKP, CHP Parti Meclisi hakkında savcılıklara suç duyurusunda bulunuyorlardı.
 
Artık HDP’nin genel başkanları dahil 10 milletvekili cezaevine konmuştu. HDP Genel Merkezi kuşatma altındaydı, parti yöneticileri, dayanışma ziyaretine gelenler binanın olduğu sokağa bile gidemiyorlardı.
 
Cumhuriyet’in yazarları ve yöneticileri tutuklanmıştı. Kayyum atama tehdidi gazetenin başında Demokles’in kılıcı gibi duruyordu.
 
Aynen 2016’nın Mayıs’ından Haziran’ına geçerken yaşandığı süreçte olduğu gibi “terörist” yapılma sırası CHP’ye ve lideri Kılıçdaroğlu’na gelmişti.
 
AKP, CHP’NİN BİLDİRİSİNE NEDEN KIZDI
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP çok kızmıştı CHP’nin Parti Meclisi bildirisine.
 
Erdoğan, bildiri üzerinden CHP’ye yükleniyordu; “Bunlar ne menem bir ana muhalefet” diye.
 
Başbakan Binali Yıldırım’a göre bu bildiri “kepazelik”ti:
 
“CHP bu bildirisinin her satırıyla sanki terör örgütünün ayağını kaldırdığı yere ayağını basıyor. Doğrusu CHP’nin terör örgütlerini her fırsatta mağdur gösterme çabasını anlayabilmiş değiliz.”
 
Herkes birbirine soruyor, bildirinin satır aralarından anlam çıkartmaya çalışıyordu, çünkü AKP iktidarının CHP bildirisine neden bu kadar kızıp işi mahkemeye kadar götürmesini anlayamıyordu.
 
Galiba bu Türkiye’nin siyasal yaşamında bir ilkti. Bir partinin yayınladığı bildiri nedeniyle Cumhurbaşkanı ve iktidar partisi tarafından hakkında kurumsal olarak ilk defa suç duyurusu yapılıyordu.
 
MHP bile kurumsal olarak HDP hakkında savcılıklara suç duyurusunda bulunmamıştı bugüne dek.
 
Herkes bildiri üzerinden “cümle toto” oynuyordu sanki “acaba buna mı kızdılar” diye.
 
“Gelinen noktada Türkiye, FETÖ ile mücadele bahanesiyle ortaya konan karanlık ve otoriter Saray darbesini yaşamaktadır.”
 
Bu cümleye mi kızdılar acaba, yoksa şuna mı:
 
“AKP, TBMM zemininde ve seçimle gelen temsilciler ile yürütülmesi gereken çözüm sürecini, TBMM’yi hiçe sayarak doğrudan PKK ile pazarlığa girerek yürütmüştür.”
 
En sivri cümlelerden biri de şuydu, belki ona kızmışlardır:
 
“FETÖ, PKK ve IŞİD terör örgütlerine yardım ve yataklık eden Saray ve AKP yöneticileri, demokrasimize ve ülkemizin bekasına yönelik en büyük tehdittir.”
 
Aslında hangisine kızdılar diye cümle cımbızlamaya gerek yok. Aynen geçtiğimiz Mayıs’tan Haziran’a olduğu gibi önce HDP’ye, sonra Cumhuriyet’e operasyon yaptıktan sonra sıra CHP’ye ve lideri Kılıçdaroğlu’na gelmişti. Şimdi “terörist” ilan edilme sırası onlardaydı.
 
Bu karşısında en çok direniş gösteren HDP ve bileşenlerinin yanına bir de CHP’nin eklemlenmesi için uygulanan bir taktikti. “Terörle işbirliği yapıyor” diye parmak sallayan AKP, CHP’yi “terörize” ederek istediği politikayı rahatça yürütüyordu.
 
Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz