Celal Başlangıç, DBP’li belediyelere yönelik hükümet ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilen ‘kayyum’ atnamasını köşesine taşıdı: “AKP iktidarı "Kürt sorunu"nun çözümünü bulmuş. Adı da belli; "4 K" formülü. Yani; "Kürtlere, Kıyamete Kadar Kayyum!"” 

Başlangıç’ın Haberdar’da “AKP'nin çözüm planı '4 K'; Kürtlere Kıyamete Kadar Kayyum!” başlığıyla yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:

Başbakan Davutoğlu'nun yerine "Saray kayyumu " olarak Binali Yıldırım'ın atanmasından sonra sıra yeni Başbakan'ın "Kürt planı" açıklamasına gelmişti.
 
Oysa daha Davutoğlu'nun yaptığı "Kürt planı"nın mürekkebi bile kurumamıştı.
 
Yine Diyarbakır'daydık. Şubat ayındaki "Haber Nöbeti"nden sonra bu kez tutuklu Kürt gazeteciler için "Tanıklık Günleri"ne gelmiştik. "Haber Hakkıma Dokunma" kampanyası için Diyarbakır Adliyesi önünde tutuklu arkadaşlarımızın "gazeteci" olduklarına dair tanıklık yapıyorduk.

Diyarbakır Barosu'nun eski Başkanı Emin Aktar da destek vermeye gelmişti. Aynı zamanda Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne danışmanlık da yapan Aktar "Belediye müfettiş dolu. Teftişlerden çalışmaya vakit bulamıyoruz" diye yakınıyordu.
 
"Haber Nöbeti"nden "Tanıklık Günleri"ne gelene kadar dört aydan fazla bir zaman geçmişti. Bu kez de yeni Başbakan Binali Yıldırım başlamıştı yeni "Kürt planı" açıklamaya.
 
Davutoğlu ile ortak iki yanları vardı. Birincisi "psikolojik rehabilitasyon" konusu.
 
Yıldırım'ın planı da Davutoğlu'nunki gibi "fiziki ve sosyal/ psikolojik rehabilitasyon"u hareket noktası alıyor.
 
Ama Yıldırım, "bölgede zenginlik merkezleri kurmaktan, 3-4 cazibe merkezi yaratmaktan, kamu-özel sektör ortaklığıyla bölgede uygun fabrikalar, işyerleri kurmaktan" söz ediyor Davutoğlu'ndan farklı olarak.
 
Biraz "ölme eşeğim yoncalar biter" kıvamında olsa da Yıldırım'ın projesi de dönüp dolaşıp sonunda Davutoğlu'nun olduğu yere geliyor; yani DBP'li belediyelere el koymak, kayyum atamak meselesine. İşte ikinci ortak yan da buydu.
 
"Bölgedeki HDP'li belediyelerin ön ayak olduğu bazı yapıların gençleri terör örgütüne yönlendirdiğini" iddia ediyor Yıldırım, "Bomba yapımından tuzak kurmaya kadar eğitim veriyorlar" diyor.
 
Sonra da sözü esas maksadına getiriyor:
 
"Hukuk devletiyiz, gereği neyse onu yapacağız. Bir yandan terörle mücadele ederken bir yandan böyle bir yapının devamına müsaade etmeyiz."
 
Kimse de çıkıp "Etme o zaman kardeşim, kim gençleri terör örgütüne yönlendiriyorsa, hangi belediye bomba yapım eğitimi veriyorsa yakala, adalete teslim et. Madem hukuk devletisin gereğini yap. Yoksa 14 yıldır iktidardasın da bunları cezalandıracak bir yasa mı yok elinde, yenisini çıkartacaksın?" diye sormuyor.
 
Amaç başka elbette. Neredeyse altı ay önce Davutoğlu Başbakanken Mardin Büyükşehir Belediyesi için "Bu personel giderlerinin nereye gittiğini tek tek araştıracak ve hesaplarını soracağız" demişti.
 
Ne oldu altı aydır, tek tek araştırıp nereye gittiğini bulamadınız mı hala bu personel harcamalarının?
 
Elbette ki hayır. Çünkü bir yalan ve algı yönetimi üzerinden operasyon yapıyor AKP iktidarı.
 
Şimdi Başbakan Yıldırım'a sorsak "Hangi belediye gençleri terör örgütüne yönlendiriyor, hangi belediye bomba eğitimi veriyor" diye sorsak ya hiçbir yanıt alamayız, ya da aldığımız yanıt yalan olur.
 
Belediye başkanları ya da bediye personeli içersinde bu türden suç işleyenleri yakalamak değil amaç. Çünkü bu tür suçların işlendiğine dair ellerinde geçerli bir kanıt yok. Olsa çoktan derdest edip içeri atarlardı.
 
Görevden alınan, tutuklanan seçilmiş belediye meclis üyeleri, il genel meclis üyeleri bir yana DBP'nin bölgedeki 100'den fazla belediyesinin 31 eşbaşkanı görevden alınmış durumda, 21'i tutuklu olarak cezaevinde.
 
Burada amaç Kürtlerin belediyelerine kayyum atayarak tümüyle el koymak; halkın seçtiği başkanlar yerine belediyeleri de valilere, kaymakamlara devretmek.
 
Ancak bu da pek o kadar kolay görünmüyor.
 
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan "Ben yüzde 52 oyla seçildim, milli iradeyi temsil ediyorum" diyor ya... Sur'da toplam oyların yüzde 81,6'sıyla, Nusaybin'de 89,4'üyle, Şırnak'ta 71,5'iyle, Cizre'de 93,2'siyle, İdil'de 83,7'siyle, Silopi'de 89,4'üyle, Yüksekova'da 86,4'üyle seçilmiş belediye başkanları.
 
Şimdi sormazlar mı adama, "Senin seçildiğin yüzde 52 milli iradede de, kendi belediye başkanlarını  yüzde 70, 80, 90 oyla seçen Kürtlerin iradesi gayrı milli irade mi?" diye.
 
Böyle bir tablo içersinde, halkın seçtiği belediye başkanlıklarını kayyuma devretmek, Cemaatin şirketlerine kayyum atamak yoluyla el koymaya da benzemez.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi çizdiği strateji çerçevesinde "Terörle mücadele kıyamete kadar sürecek" diyor.
 
Böyle bakınca hemen anlıyorsunuz ki, AKP iktidarı "Kürt sorunu"nun çözümünü bulmuş.
 
Adı da belli; "4 K" formülü. Yani;
 
"Kürtlere, Kıyamete Kadar Kayyum!"
 
Ama sakın unutmayın bu formülün geçerlik süresi "Kürtlerin kıyameti"ne kadar değil, "AKP'nin kıyameti"ne kadar!