Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, dokunulmazlıkların bir seferliğine kaldırılmasına ilişkin görüşmelerin yapıldığı Anayasa Komisyonu'nda dün gece AKP’lilerin saldırısı sonrası konuştu. 

T24’ten Hülya Karabağlı’nın haberine göre; yaptığı değerlendirmede 12 Eylül faşizmini berhava eden, onları 'şebek' eden iki tane film yazdığını, 'Beynelmilel'in yönetmenliğini yaptığını hatırlattı ve “Bu dönemi de şebek eden bir film çekmezsem bütün emeğim, bütün hünerim bana haram olsun. Kimse kendini orada görmek istemeyecek” dedi.

"BELKİ DE BU SON KONUŞMAMIZ"

Önder, milletvekillerine "Belki de bu son konuşmamız" dedi ve cezaevine ilk 16 yaşında girdiğini ve hak mücadelesini, 12 Eylül’e karşı direnişini ve çözüm sürecinde içinde bulunduğu görüşmeleri aktardı. Önder’in tutanaklara yansıyan Anayasa Komisyonu konuşması şöyle:

“Ben cezaevine ilk 16 yaşında girdim, Adıyaman’da bir hak mücadelesinde. (“Beynelmilel” sesi), Beynelmilel’e de geleceğiz.

“Sonra, 18 yaşında, 12 Eylül faşizmine karşı direndiğim için tekrar girdim, on iki yıl ağır hapse mahkûm edildim. Cezaevinde elli günden fazla ölüm orucu direnişi gerçekleştirdim. Anayasal düzeni tağyir, tebdil ve ilgaya tam teşebbüsten ceza aldım. Sonra, çıktıktan sonra, bu memleketin yeni anayasasının yazım komisyonunda yer aldım. Hep birlikte o eski anayasayı mahkûm ettik. Çıktıktan sonra, 12 Eylül faşizmini berhava eden, onları şebek eden 2 tane film yazdım, birinin de yönetmenliğini yaptım, “Beynelmilel”, muhtemelen izlemişsinizdir ya da izleyenler vardır. Sonra barış süreci başladı. Sayın Bakan da dâhil olmak üzere, bakanlarla, istihbarat örgütüyle, Millî Güvenlik Kurulu temsilcileriyle, PKK’yle, Sayın Öcalan’la, üç buçuk sene süren düzenli görüşmeler yaptık. Devletin, sayın bakanların, başbakanların özel ricalarını, önerilerini, itirazlarını PKK’ye götürdük, onlarla günlerce aynı sığınaklarda kaldım, günlerce tartıştık, değerlendirdik bu ülkeye barışı getirmek için. Şimdi, hepinizin olumlayarak bahsettiği 2013 “Nevroz” Bildirgesi’ni okumuş olduğum için hakkımda müebbet hapis cezası isteniyor. Umurunda olanı Allah şu merdivenlerden aşağıya indirmesin. Bugüne kadar yaptığım, yazdığım, çizdiğim, çektiğim her şey şeref madalyamdır, bir şeref madalyası da siz takacaksınız, hepinize müteşekkir olacağım. Bu şükran borcumu…

“Bu dönemi de şebek eden bir film çekmezsem bütün emeğim, bütün hünerim bana haram olsun. Kimse kendini orada görmek istemeyecek. Niye? Ben bu Mecliste bir şerefli iş daha yaptım, bana bu da nasip oldu, darbeleri araştırma komisyonunda görev aldım. Bana bizzat işkence yapan albayı sorguladım, çıra gibi titriyordu. Yazdım da, arşivlerde var. Hepsi geldiğinde “Ben yapmadım, fifi yaptı” modundalardı, hepsi. Uzaktan şahit göstermeyeyim; Sayın Bakanla düzenli, Sayın Beşir Atalay, Sayın Efkan Ala, varken Sayın Sadullah Ergin ve bizim İmralı heyeti üyelerimizle Başbakanlıkta -gizli saklı yerlerde değil, burada bir kısım temsilciler sürekli “Şöyle, böyle” diyorlar- bu mahkeme kararlarının, bu çifte standartlı yaklaşımların fütursuzluğu üzerine saatlerce hasbıhal ettik. Şimdi bundan dolayı müebbet isteniyor. Bundan korkan dünyanın en alçak adamıdır. Fakat bu ülkeye toplumsal faturası büyük olacaktır. Biz çocuklarımıza, ben çocuğuma işte böyle bir şeref miras bırakacağım. Size evlatlarınız inşallah “Baba, onun içinde sizin de dahliniz var mıydı?” diye sormaz.”