DİYARBAKIR- BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, hükümetin kendilerine baskı uyguladığı, kriminalize ettiği ve terörist muamelesi yaptığı sürece hükümetin meşruiyetini tanımayacaklarını söyledi. Demirtaş, "Bizi tanıdıkları falan yok. Bizi tanımayan, tam tersine tüm dünyaya terörist olarak ilan eden bir hükümetin bizim nezdimizde nasıl bir meşruiyeti olabilir? Hükümet zaten bizi tanımıyordu. Biz de hükümetin meşruiyetini kabul etmiyoruz. Bizim nezdimizde meşruiyeti yoktur" dedi. Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı Ahmet Türk ise, geçen yıl Mayıs ayında İmralı’da Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasında görüşmeler yapıldığını ve bazı protokoller hazırlandığını öne sürerken, "Başbakan çıkıp ‘Ben olsam onu zindana atmaz, asardım’ deyince protokollerin rededildiğini mesajını verdi. Sorunu çözme niyetleri olmadığı ortaya çıktı" dedi.

Kapatılan Demokratik Toplum Partisi döneminde kurulan Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) ara Genel kurul toplantısı, BDP Diyarbakır İl Binası’ndaki Vedat Aydın Konferans Salonu’nda yapıldı. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, DTK Eş Başkanı Ahmet Türk, BDP milletvekilleri ile bazı Belediye başkanları ile DTK delgelerinin katıldığı toplantıda konuşan Ahmet Türk, Kürtler’in haklarına sahip çıkmaya kalktıklarında Türkiye’nin kendilerini sesiz ve haksız bırakmaya kalktığını, Kürtler’in kendi arasındaki birlikteliğinin de özgürlük, barış ve sorunun çözümü için de çok önemli olduğunu söyledi. Türk, şöyle dedi:

"Hükümet, uzun süredir, BDP, DTK, Kürt kurumları ile STK’lara savaş açmış durumdadır. Demokratik siyasete yönelim devam ediyor. Kürt halkının demokratik mücadelesini terörize etmeye çalıştığını biliyoruz. 1937-38 yılında katliamlarla terbiye edilmek istenen Kürt halkı bugün zindanlara atılarak terbiye edilmeye çalışılıyor. Devlet ve Hükümet nezdinde sorunun çözümü için bir değişim söz konusu değildir."

"BEN ONU ASARDIM’ SÖZÜ, PROTOKOLLERİ BOŞA ÇIKARDI"

DTK başkanı Ahmet Türk, geçen Mayıs ayında İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile devlet heyeti arasında görüşmeler yapıldığını ve çözüm için bazı protokoller hazırlandığını iddia ederken şöyle konuştu: "Başbakan çıkıp ’Ben olsam onu zindana atmaz, asardım’ deyince protokollerin reddedildiğinin mesajını verdi. Bu açıklama ile hükümet ve devletin sorunu çözme niyetinde olmadığını deşifre etti sayın Öcalan. ’Demokratik Açılım’ adı altında ’İpe un serme yöntemi’ ile Kürt halkına yöneldiler. Kürtler kendi dinamik ve gücüne güvenerek mücadelesini veriyor. Bu tutum emperyalist devletleri rahatsız etti. Kürtler’in bu mücadelesini susturmaya ve sindirmeye çalıştılar. Türkiye’ye destek verdiklerini görüyoruz. Ortadoğu’da yaşananlar karşısında Türkiye’nin önemli bir aktör ve taşeron olarak ortaya çıktığını gördük. Kürtler susturulacak, dünya göz yumacak, Türkiye emperyalizmin oynadığı oyuna destek sunacaktır. Türkiye, ’Arap baharı’nı iyi okuyamadı. ’Arap baharı’, yalancı bahara dönüştü. Tahrir Meydanı’nda ’Özgürlük, demokrasi’ diyen yüzbinler bugün ikiye bölündü."

Demokratik özerkliği önemsediklerini ve Kürt halkının artık siyasi statü istediğini söyleyen DTK başkanı Ahmet Türk şöyle konuştu: "20 milyon Kürt, artık efendi-köle ilişkisi ile yönetilemez. Demokratik siyaset Kürt halkının aynasıdır. DTK, örgütlü yapısını Kürdistan’ın her noktasına taşımak, halkı örgütlemek zorundadır. Kürt sorununun barışçıl çözümü için çaba ve gayret sarf eden sayın Öcalan’ın üzerinde bir tecrit politikası yürütülüyor. ’Ben kimseyi tanımıyorum, muhatap kabul etmiyorum, savaş kararı aldım’ demek istiyor hükümet. 30 yıldır yürütülen savuş politikasının artık işe yaramadığı görülüyor. Silah ile tehdit ile baskı ile zindan ile artık halkı susturamazsınız. Bu halk faile meçhuller döneminde boyun eğmedi. Devletin kirli politikalarına rağmen Kürt halkı halen barış istiyor. Bedel ödemeden, emek verilmeden sisteme karşı çıkmadan özgürleşemeyiz. Artık 20 milyon Kürt bir statüye sahip olmak istiyor. Demokratik bir anayasa ile demokratik Cumhuriyeti oluşturalım."

"5 TAHLİYE KONSEPTİN DEĞİŞTİĞİNE DAİR BİR DURUM DEĞİL"

DTK toplantısı basına kapalı devam ederken, BDP Genel başkanı Selahattin Demirtaş, KCK davasında tahliye olan 5 kişi ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Diyarbakır’da yaptığı açıklamalar ile ilgili gazetecilerin sorularını yanıtladı. BDP lideri Demirtaş, yaklaşık 3 yıldan bu yana devam eden bir davada tahliye edilen arkadaşlarının ceza almaları halinde bile bu cezalarının infazının tamamlandığı için bırakıldıklarını belirterek, şöyle dedi:

"Dolayısıyla 3 yıl aradan sonra gerçekleşen 5 tahliye bizler açısından siyasi açısından çok önemli bir gelişme değil. Tabii ki arkadaşlarımızın bazılarının özgürlüğüne kavuşmuş olmaları sevindiricidir. Ama, bu konseptin değiştiğine dair bir durum değildir. Hükümet, ’KCK operasyonları devam edecek’ diye mahkemelere talimat veriyor. Bu kadar açıktan bu kadar bariz bir şekilde siyasi dava yürütüldüğünü Cumhuriyet tarihi boyunca asla ama asla bu halk tanıklık etmemiştir. Bakın İstiklal mahkemeleri bile bu kadar açıktan siyasi yargılamalar yapmıyorlardı. Sıkıyönetim, askeri, devlet güvenlik mahkemeleri bile en azından hukuka ve kanuna kılıfına uydurmaya çalışıyordu. Ama, şu anda 2012 yılında hükümet sözcüleri bakanlar çıkıp, ’Yargılamaya devam edeceğiz’ diyor. Yani mahkemeler devreden çıkmış durumdadır. Bu nedenle bu zihniyet bu siyasi politik yargılama zihniyeti devam ettiği müddetçe arkadaşlarımızın hepsi tahliye olsa bile bu siyaseten bir sonuç doğurmaz. Bu nedenle köklü bir değişim olmadığı müddetçe bakış açısından farklılaşma yaşanmadığı müddetçe bu tür gelişmeler bizim açımızdan çok büyük gelişmeler olarak değerlendirilmez."

BDP Genel Başkanı Demirtaş, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın bu aşamada ana dilde eğitimin söz konusu olmadığına dair sözlerine değinirken, hükümetin Kürtler’in hakları ile ilgili bir projesi olmadığını bildiklerini anlattı. Demirtaş, şöyle devam etti: "Fakat meclis kürsüsünden, ’Biz Kürtler’in eğitim, dil hakkını, bütün haklarını tanıyacağız’ deyip gelip Kürtler’in en yoğun yaşadığı ilde ’Kürtler’in ana dili ile ilgili bir projeye sahip değiliz’ demesi ne kadar tutarsız olduklarının ve günübirlik halkı kandırmanın en bariz göstergesidir. Buralara gelip ’Biz Kürtlerin ana dilde eğitimini zaten proje olarak gündemimize almadık’ demeleri de Kürtler’e yaklaşımlarında ne kadar politik ve Kürtler’i kandırmaya dönük ne kadar ikircikli bir yaklaşım içerisinde olduklarını gösteriyor. Kendisi, Hükümet sözcüsü gitsin örneğin Yozgat’ta ’Biz Türkler’in ana dilde eğitim yapmalarını doğru bulmuyoruz’ desin bakalım. Bunu Trabzon’da, İzmir’de desin bakalım. Onları dedikten sonra burada da ’Biz Kürtler’in ana dilde eğitim yapmalarını doğru bulmuyoruz’ desin. O zaman anlamlı olur. Orada ne kadar saçma ise burada da söylemek bu kadar saçmadır."

"BİZİ TERÖRİST İLAN EDENLERİN MEŞRUİYETİ YOKTUR"

BDP lideri Selahattin Demirtaş, Başbakan Yardımcısı Arınç’ın BDP’nin kendilerini tanımaması durumunda kendilerinin de BDP’yi tanımayacakları sözlerinin hatırlatılması üzerine ise, şöyle devam etti: "Hükümet bize baskı uyguladığı, bu şekilde kriminalize edip bize terörist muamelesi yaptığı müddetçe, biz bu hükümetin meşruiyetini tanımayacağız. Onlar bizi zaten tasfiye etmek için uğraşıyor. Bizi tanıdıkları falan yok. Bizi tanımayan, tam tersine dünyaya terörist olarak ilan eden bir hükümetin bizim nezdinde nasıl bir meşruiyeti olabilir? 3 milyona yakın oy almışız. Bu iradeyi tanımıyor, tutukluyor, içeri atıyor. Hükümet, taleplere sürekli hakaret, tehditler yağdırıyor. Hükümet zaten bizi tanımıyordu. Biz de hükümetin meşruiyetini kabul etmiyoruz. O partiye oy veren her bir insanın oyu ve iradesi değerlidir. Ama bize yaklaşımları itibariyle biz meşruiyetlerini kabul etmiyoruz. Onlar bizim irademize, ortaya çıkan bu iradeye saygı duyarlar, gereğini yerine getirirlerse, karşılıklı meşruiyet sınırları içerisinde demokratik ilişki geliştirilir. Fakat bize efendi köle ilişkisini dayatmaya devam ederlerse bunu kabul etmiyoruz, etmeyeceğimizi de ilan ediyoruz."