BDP, Dersim katliamının yıldönümü vesilesiyle bir açıklama yaptı. Açıklamada, "Türkiye Cumhuriyeti Dersim katliamından ötürü özür dilemiş değildir. Devlet Dersim soykırımını tanımalı ve gereğini yerine getirmelidir" denildi.

"4 MAYIS 1937'DE DERSİM'E OPERASYON KARARI ÇIKMIŞTIR"

BDP Genel Merkezi yaptığı yazılı açıklamada, "Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Dersim katliamına karar vermesinin yıldönümü. Türkiye Cumhuriyeti 4 Mayıs 1937'de Dersim'e operasyon kararı çıkarmış, ertesi gün ise ordu bölgedeki ilk saldırısını başlatmıştı. Operasyonun adı, Tunceli Tenkil Harekatı’ydı" hatırlatmasında bulundu. 

"DERSİM'DE YAŞANANLAR TARTIŞMASIZ SOYKIRIMDIR"

BDP'nin mesajında devamla şu ifadelere yer verildi:

"Söz konusu kararın en önemli cümlesi şudur: 'Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kâmilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür.' Yani karar, Dersim’in tamamen insansızlaştırılmasını hedefliyordu.

Bu karar Dersim katliamının resmi belgesidir. Bu nedenle 4 Mayıs günü, Dersim katliamını protesto ve katliama uğrayanları anma günüdür.

Karardan sonra devlet 1937-38 yıllarında Dersim’de halen bütün boyutlarıyla aydınlatılamayan bir katliama imza atmış, yediden yetmişe kadın -çocuk, genç- ihtiyar ayırt edilmeksizin toplu olarak katledilmiş, cezaevlerinde yatan yüzlerce katil, Dersim harekâtında yer almak kaydıyla salıverilmiş ve bu katliamda yer almaları sağlanmıştır.

BM kriterleri kapsamında bakıldığında görülecektir ki Dersim’de yaşananlar tartışmasız bir soykırımdır. Soykırımda en az 70 bin insanın öldürülmüş, on binlerce insan ise yerinden yurdundan sürülmüştür. Bebekler ailelerinden çalınarak subay ailelerine verilmiştir.

Devlet her bakımdan insanlık dışı yöntemler kullanmıştır. Öyle ki, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil bizzat, “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kesti” demiştir.

Dersim katliamının sızısı, aradan geçen zamana karşı azalmamış, aksine artmıştır.  Devlet özür dilememiş, yapılanlardan doğan mağduriyeti gidermemiştir, tekrarlanmayacağını beyan etmemiştir. Günümüz iktidarının yarım ağız özrü, hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bir muhalefet partisini geçmişi nedeniyle eleştirirken ‘özür’ dilemek, kendi takımını protesto etmek için rakip takımı alkışlayan taraftarın ruh hali gibidir. Konu siyasi partiler değil, devlet sisteminin konusudur. Dün ‘başkası’nın yaptığı katliamdan ötürü ‘özür’ dileyen zihniyet, bugün kendi yaptığı katliamlar için kör, sağır ve dilsiz durumundadır.

Gerçek özür; yüzleşerek hesaplaşmayı, tekrarlanmayacağı iradesinin açık ve inandırıcı beyanını, mağduriyetlerin giderilmesini, özrün anıt gibi sembollerinin üretilmesini, yıldönümlerinde anma yapılmasını gerektirir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Dersim katliamından ötürü özür dilemiş değildir. Devlet Dersim soykırımını tanımalı ve gereğini yerine getirmelidir.

Unutturulan her katliam yeni katliamlara neden olur. Bunun için Dersim katliamının anılması salt bir ağıt yakma olmamakta, bunu çok aşan anlamlar taşımaktadır. Bu noktada darağacında kendi idam sehpasını tekmeleyen Seyit Rıza'nın sözlerinin hatırlanması tarihi bir öneme sahiptir: “Ben sizin hile ve yalanlarınızla baş edemedim bana ders oldu; sizin önünüzde diz çökmedim ya, bu da size dert olsun."

Dersim’de katledilenlerin anısı önünde saygıyla eğiliyoruz."