Cafer Solgun / Demokrat Haber

Eski CHP lideri Deniz Baykal, bir süre önce partisinin grubunda konuşarak kendini hatırlatmıştı. Bir parça gündem oldu, CHP’ye “ayar” verme gayreti. Ama Baykal bu, yılların siyasetçisi, CHP zihniyetini iliklerine değin özümsemiş biri, bir kez konuşmaya başladı mı, bileceksiniz ki devamı da gelecek. Nitekim geldi de…

Baykal, Vatan gazetesinden Can Ataklı’ya konuşmuş ve “artık sahalara çıkacağım” demiş. Ataklı’ya telefonla verdiği demeçte, üç de “mühim” saptama yapmış.

Şöyle özetlenebilir: 1. Erdoğan panikte… Bu saptamasının delili olarak da Başbakan’ın medyaya karşı tutumunu öne sürmüş. 2. Erdoğan “gerekirse baldıran zehiri içerim” diyerek çıtayı çok yükseltti, ama şimdilerde süngüsü düştü… Bu saptamasının delili olarak da “teröre taviz verilmez” yolundaki sözlerini göstermiş. 3. BDP çok küstahlaştı… Baykal’a göre BDP “Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk milletini, Türkiye’yi her gün tahkir ediyor”. Dolayısıyla onlara da “haddini bildirmek” gereği var.

Bu saptamalardan hareketle Baykal, CHP’ye ayar verme gayretini sürdürüyor ve “halka gerçekleri anlatmanın tam zamanıdır” diyerek partisini “atağa geçmeye” davet ediyor…

Bu sözlerden de pekala anlaşılıyor ki Deniz Baykal Kemal Kılıçdaroğlu’nun performansından pek memnun değil. Kılıçdaroğlu son zamanlarda laf olsun diye bile “yeni CHP” söylemini ağzına almıyor, hükümete Kürt sorununda çözüm arayışlarıyla ilgili verdiği krediyi de unutmuş görünüyor, grup toplantılarında filan mizacıyla hiç bağdaşmadığı halde var gücüyle bağırarak konuşmaya çalışıyor… Ne var ki bütün bunlar Baykal için yeterli olmamış ve olmuyor demek ki…

Baykal’ın sözlerinden çıkan anlam, CHP “bir şey yapmıyor”. Peki ne yapabilir? Ergenekon davasının avukatlığını sürdürüyor… “Çözüm süreci” ile ilgili söylem farkı dışında MHP ile aynı paralelde duruyor… Yeni anayasa konusunda “Türklük” vurgusundan vazgeçilemeyeceğini savunuyor… Listeyi uzatmaya gerek yok. Kılıçdaroğlu CHP’si bir tek “Cumhuriyet Mitingleri” türü etkinliklerde bulunmuyor. O da yapmak istemediğinden değil, herhalde şartları “müsait” görmediğinden… Bazı CHP’li vekiller bazen ağzından kaçırmıyor değiller; ortada darbe yapacak bir ordu da kalmadı “maalesef”!

Baykal’ın meramı, besbelli ki, “rejim elden gidiyor” zamanlarına duyduğu özlem… Çöken CHP zihniyetinin hassasiyetleri temelinde kamplaşma ve kutuplaşmalar… “Korku” ve “endişe” içerisinde birbirine karşıtlaşmış bir toplumsal halet-i ruhiye… Ve sonuç olarak da, “sivil güçler” ile olmuyorsa, diğer “zinde” güçlerin harekete geçmesi…

Bunlar açık ki Türkiye için demokratik bir gelecek ve toplumsal barış tasavvuru olmayan çevreler dışında kimseyi heyecanlandırmayacak, aksine “aman…” dedirtecek şeyler. Ama ben yine de sayın Deniz Baykal’ın hem konuşmaya devam etmesinden ve hem de “sahalara çıkma” niyetinden caymamasından yanayım. Çünkü o kendi türünün en mühim siyasi örneklerinden biri, hatta birincisi ve konuştukça, sahalara yanaştıkça, belki olmayacak bir şeyler olur ve CHP’den sosyal demokrat iddiasına yaklaşan bir seçenek çıkar.

Ve Baykal da kendi zihniyetini birinci dereceden kendisinin temsil ettiği bir “oyuncu” olarak Türkiye’de köprülerin altından akan suların seyrine dalar.

Su demişken… “Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz” demişti bir antik Yunan filozofu. Gerçi CHP “durağan” bir su. Ama bu CHP için yine de geçerli. Zira o durağan su çok kirlendi.