Cafer Solgun / Demokrat Haber

CHP’nin dünkü grup toplantısının haber değerini yükselten, malum, 3 yıl aradan sonra Deniz Baykal’ın kürsüye çıkıp CHP milletvekillerine hitap etmesiydi. Kemal Kılıçdaroğlu Baykal’ın konuşmasını “yoğun programı” nedeniyle dinlemedi, Baykal da “keşke Genel Başkan da burada olsaydı” dedi.

Deniz Baykal, deneyimli bir siyasetçidir. CHP Zihniyeti olarak kodladığımız anlayışa CHP içinde en çok nüfuz etmiş kişilerin başında gelmektedir. Bu nedenle konuşma ihtiyacı duymuş olmasını da, konuşmasının kendisini de ciddiye almak gerekmektedir. Bakmayın siz Kılıçdaroğlu’nun o konuşurken toplantıda olmayışına, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine “ayar” verdiği ölçü de Baykal’dan başkası değildir. Konuşmalarına, özellikle kritik konularda açıkladığı görüşlerine bakmanız, bunu anlamanız için yeter…

Bu nedenle Deniz Baykal’ı ve konuşmasını ciddiye almak gereği vardır.

Baykal’ın konuşmasının tam metni basında yer aldı. Meraklısı okuyabilir. Konuşmanın tamamına bakıldığında, öne çıkan temel mesajın tam da düşündüğüm şekilde, CHP’ye “ayar” vermek olduğu çok net bir şekilde anlaşılabiliyor. Baykal’ın çıkışı CHP’nin mevcut durumunu ve özellikle de Kılıçdaroğlu’nun performansını beğenmemesinden, yeterli görmemesinden kaynaklanan bir “durumdan vazife çıkarma” çıkışıdır, kastı ve amacı ise, altını çizerek ortaya koyduğu temel hassasiyetlerine uygun şekilde partisine “ayar” vermektir.

“Hem yenilikçi hem ulusalcıyız”

Baykal’ın bu sözleri, parti içinde uç vermeye başlayan “yenilikçi” söylemini bastırma niyetini yeterince açık ortaya koyuyor. Hatırlanacaktır, özellikle Birgül Ayman Güler’in kamuoyunda haklı olarak “ırkçı” olmakla eleştirilen sözleri, CHP’yi sıkıntıya sokmuştu. Sonuçta Kılıçdaroğlu, “burası üniversite kürsüsü, sözlerimize dikkat edelim” demişti. Aslında Güler’in sözleri, klasik CHP Zihniyetinin tipik bir örneği olmaktan fazlası değildi. Kılıçdaroğlu’nun tevil yollu yaptığını Baykal doğrudan yaptı ve “ulusalcı olmayan CHP’li olamaz” dedi. Doğruya doğru; Baykal’ın da hatırlattığı gibi CHP Programı ve 6 Ok orada duruyor…

“Rejim elden gidiyor”

Baykal’ın siyaset tarzının özeti, aslında bu kısa cümlede karşılığını buluyor. Baykal’lı CHP yıllarını hatırlayın, yaptığı muhalefet, hep “rejim elden gidiyor” tarzında olmuştur. Bunun en tipik örneklerinden biri, önceki yasama döneminde yeni anayasa konusu gündeme geldiğinde “bu meclis anayasa yapamaz” şeklinde katı bir tutum alması ve yeni anayasa başta olmak üzere bütün demokratik reform girişimleri önünde “takoz” olmasıydı. Hrant Dink ve çok sayıda düşünce insanının yargılanmasına neden olan ünlü 301. Maddenin değiştirilmesine bile can siperane bir direnç göstermişti Baykal…

Kılıçdaroğlu ve mevcut CHP yönetiminin bu “takoz” siyasetini yeterince yapamadığını düşünüyor olmalıdır ki, Baykal, yine ortaya çıkıp “rejim elden gidiyor” demek gereği duyuyor…

Hiç şüphesiz AKP’nin gönlünden geçen başkanlık sistemi, yargı düzenlemeleri ve anayasa çalışmalarıyla ilgili siyasi öncelikleri birçok yönden eleştiriye muhtaçtır, eleştirilmelidir. Ama hangi yönden? Hangi hareket noktası esas alınarak? Ölçü demokrasi midir yoksa statükonun korunması gereği mi? Besbelli ki Baykal’ın ölçüsü statükoyu korumaktır…

“CHP modeli”

Baykal’ın konuşmasının can alıcı noktalarından bir diğeri, CHP’yi bir Türkiye modeli olarak savunmak gereğini vurgulayan sözleridir.

Oysa bu “CHP modeli”, tam da Türkiye’nin temel problemlerinin kaynağıdır. Kürt sorununun, Alevi sorununun, din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili sorunlarımızın ve devletin sistemin merkezine “yüce, kutsal” gibi sıfatlar eşliğinde yerleştirilmiş olmasının sorumlusu bu modelden başkası değildir. Çok açık: Türkiye’nin sıkıntılarının temelinde bu model vardır ve bu modeli korumak değil, demokratik bir reforma tabi tutmak gerekmektedir.

“Türkiye’yi savunmak, CHP’yi savunmaktan geçer. Türkiye’yi değiştirmenin ilk aşaması CHP’yi değiştirmekti. Onun için CHP’yi savunmak Türkiye’yi savunmaktır. Bunu çok iyi bilin.” Baykal’ın alıntıladığım bu sözlerinin anlamını tersine çevirmek gerekiyor. Doğru olan; Türkiye’nin kendisiyle ve geçmişiyle yüzleşmesinin, büyük ölçüde CHP ile yüzleşmek anlamına gelmesidir. Bu yüzden CHP’nin değişebilme ihtimali üzerine bu kadar konuşuluyor, yazılıp çiziliyor.

Tek Parti diktatörlüğü zihniyet ve uygulamalarıyla yüzleşmeye cesaret eden bir CHP, gerçekten sosyal demokrat bir parti olmaya evrilmesinin başlıca gereği, sorumluluğudur.

Ama görünen o ki, bu ihtimalin kendisi bile Deniz Baykal ve onun gibi düşünenleri ayağa kaldırmaya yetiyor.

Demek ki bu CHP üzerine daha çok konuşacağız…