HDP Parti Sözcüsü ve Urfa Milletvekili Osman Baydemir, TBMM Genel Kurulu’ndaki  Irak ve Suriye'ye sınır ötesi operasyon konusunda Hükümet'e verilen yetkinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresini görüşüldüğü olağanüstü toplantıda açıklamalarda bulundu.

Referandumun gayrimeşru olduğu  yönündeki açıklamaları eleştiren Baydemir, “Bakın bir halkın referanduma gitmesi, yani milletin iradesine başvurması neden gayri meşru olsun? Sizler açısından meşru olan bir hak, Kürt halkı için neden gayrimeşru olsun? Güney Kürdistan halkı Irak Anayasası'nın 140. Maddesi'ne dayanan kimi haklarının hayat bulmamasından kaynaklı Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Federal Bağdat Yönetimi ile bir dizi krizler yaşıyor. Bu krizlerin çözümünün de yoludur referandum. Eğer referandum meşru değilse, 16 Nisan’da neden Türkiye’de referandum yapıldı? Eğer bir meşruluk sorunu tartışılacaksa, 88 belediyeye kayyum atandı, milletin iradesi ayaklar altına alındı, bu tartışılmalıdır. Meşruluk zemininden çıkanların, uluslararası zeminde meşruluktan söz etmesinin bir kıymeti olmayacaktır” dedi.

Baydemir’in açıklaması şu şekilde:

Parlamentolar demokratik değerler açısından mabedidir. Parlamentonun ve millet iradesinin üzerinde hiçbir vesayetin ve hiçbir darbenin meşruluğu yoktur. Grubum adına tezkere üzerine söz almışken, 4 Kasım’da gözaltına alınan, tutuklanan ve bir darbenin sonucu olarak halen cezaevinde tutulan Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Grup Başkanvekillerimiz Çağlar Demirel, İdris Baluken ve diğer tüm milletvekilleri adına sizleri selamlıyorum. Milletin iradesine yapılan bu saldırı gayri meşrudur. Bu gayri meşruluk ortasında, ülke başka bir gayrimeşruluğa doğru sürükleniyor.

Bu tezkere özü itibariyle neredeyse 3 yıllık süreç içerisinde haklılığımızın ispatı niteliğindedir. Tarih bir kez daha bizi haklı çıkarmıştır. AKP, MHP ittifakı ve diğer şer örgütleriyle yapılan ittifak, bu ülkeyi 3 senedir neredeyse hiç tanık olmadığımız badirelerle karşı karşıya getirmiştir.

Her şeyden önce bugün konuşulacak olan tezkerenin bugün itibari ile bir aciliyeti yoktur. Şu anda derdest olan tezkerenin 40 günü vardı. Neden şimdi bu tezkere halkın ve Meclis'in önüne konuyor? Çünkü hükümet neredeyse 3 yıldır tüm Ortadoğu coğrafyasında ve ülke içerisinde kan dökmeyi, bir baskı rejimi inşa etmeyi ülkeyi yönetmenin, kendi iktidarını uzatmanın aracı haline dönüştürmüştür. Bu oyuna, demokrasiden, milletin iradesinden, hak ve özgürlüklerden yanayım; OHAL’e, KHK’ya karşıyım diyen herkesin hayır demesi gerekiyor. Milletin iradesi ile gelen milletin iradesi ile gider diyen herkesin hayır demesi gerekiyor.

3 yıldır ifade etmeye çalışıyoruz; ırkçılık, milliyetçilik, savaş ve çatışma ancak bir toplumun felaketi olabilir. Bir toplumu felaketten çıkarmanın tek yolu barışa, demokrasiye sahip çıkmaktır. Bu tezkere açıkça 40 milyon Kürt halkına düşmanlığın ilanının tezkeresidir.

Kürt halkı tıpkı Türk halkı gibi, Ermeni halkı gibi, Asuri, Süryani halkı gibi, Laz ve Arap halkı gibi bu coğrafyanın asli, onurlu halkı ve sahiplerindendir. Bu coğrafyada Kürt halkının haklı özgürlük, barış, bir arada yaşama talebi karşılanmadıkça, Ortadoğu coğrafyasının tamamı emperyalist hedeflerin tahtası olmaya devam edecektir. Sizler yara oluşturursanız, başkaları elbette bu yaraları kaşıyacaktır.

Bakın bu coğrafyada Kürt sorunu barışçıl yollarla çözülsün diye bir barış, müzakere masası kurulmuştu. Ancak bu masa tek başına iktidar olma uğruna devrildi ve o günden bu yana 3 bin canımızı bu sebeple toprağa verdik.

Bakın bir halkın referanduma gitmesi, yani milletin iradesine başvurması neden gayri meşru olsun? Sizler açısından meşru olan bir hak, Kürt halkı için neden gayrimeşru olsun? Güney Kürdistan halkı Irak Anayasası'nın 140. Maddesi'ne dayanan kimi haklarının hayat bulmamasından kaynaklı Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Federal Bağdat Yönetimi ile bir dizi krizler yaşıyor. Bu krizlerin çözümünün de yoludur referandum. Eğer referandum meşru değilse, 16 Nisan’da neden Türkiye’de referandum yapıldı? Eğer bir meşruluk sorunu tartışılacaksa, 88 belediyeye kayyum atandı, milletin iradesi ayaklar altına alındı, bu tartışılmalıdır. Meşruluk zemininden çıkanların, uluslararası zeminde meşruluktan söz etmesinin bir kıymeti olmayacaktır.

Kürdistan bölgesinde yaşayan bütün halklar Asuri, Süryani, Ermeni, Kürt kardeşlerimiz, onların tamamının iradesi neyse, başımız gözümüz üstünedir. İster referanduma gidilsin, ister ertelensin, Kürdistan halkının iradesi neyse, başımız gözümüz üzerindedir.

Kimsenin bir halkın iradesini tehdit etmeye hakkı ve haddi yoktur. Eğer tezkereler, işgaller, sömürü hukuku bir çözüm üretmiş olsaydı, biz bu sorunları çoktan çözmüş olurduk. Hükümet yetkilileri çıkmış diyorlar ki, “Irak’ın toprak bütünlüğü." Böyle bir kriz yok. İbadi ile kriz yaşandığında siz İbadi’ye dediniz ki, “Kürdistan Yönetimi bizim meşru muhatabımızdır ve bütün ticari ilişkilerimizi o yönetim üzerinden sürdüreceğiz”. Ne değişti de o günün dostu bugünün düşmanı oldu?

Her fırsatta toprak bütünlüğünden bahsediyorsunuz. Yahu Allah aşkına, Muhammed aşkına, Ali aşkına, neye inanıyorsanız onun aşkına Ortadoğu’da barış mı var? Ateşe benzin dökmeye kalkıyorsunuz; bu çözüm değildir, çözümsüzlüktür. Ulusların kendi kaderini tayin hakkı evrensel, meşru bir haktır. Bu hak Filistin halkı için, Katalan halkı için, İskoç halkı için ne kadar meşru ise Kürdistan halkı için de anasının ak sütü gibi meşrudur.

Bir vatanı nasıl tarif edersiniz? O vatan için ölen insanların bedeninden çıkan kurşundan ölçebilirsiniz; o vatanın ve yönetiminin barışçıl yöntemleriyle o coğrafyadan çıkan bilim insanları ile tarif edebilirsiniz. Ben Ehmedê Xanî’nin geleneğinden geliyorum. Ne pahasına olursa olsun milletimin bir evladı olarak bilimin, kültürümün sürdürülebilmesi için mücadele ediyorum, suç mu işliyorum? Koşullar ne olursa olsun insan olmak ve insan kalabilmek... Allah aşkına 70 yıldır Kürt halkına yönelik gerek Bağdat, gerek Ankara ve Şam rejiminin uygulamaları itibari ile insanlığı mı kaldı?

Bugüne kadarki tezkerelerle ne başarıldı ki, bu başarılsın? Başarılan bir şey var. 70 yaşındaki Hatun Anne’nin mezarına defnedilmeme başarısını elde ettiniz.

Bu tezkerenin kendisi bekaa sorunudur. Bu ülkeyi düşünenler hayır demelidir. Bugün kullanacağınız oylar bu coğrafyayı savaş zemininden çıkarmanın bir adımı olabilir. Parlamentoya çağrı yapıyorum, gelin bu savaş tezkeresine, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren kindarlığa hayır diyelim.

Sizin mensubu olduğunuz kavmin hakkı hukuku ne ise benim kavmimin hakkı ve hukuku da odur.

Kürt anasını görmesinden, Kürt anasını gömmesin politikasına sıçrama yaptınız. Ayıptır, günahtır, yazıktır bu ülkeye yapmayın. Bu parlamento ulusların kendi kaderini tayin hakkı temelinde kurulmuştur. Bağımsızlık benim karakterim diyorsunuz. O zaman kardeşimiz dediğiniz Kürt halkı için niye karakteriniz bağımsızlık olmuyor?

Kaldı ki, referandum sonucunda hangi karar alınacağı daha belli değil. Neden Güney Kürdistan Hükümeti burası için bir tehdit olsun? Neden Rojava Kürdistanı burası için bir tehdit olsun? Tek bir çakıl taşı dahi Suriye’de, Rojava’da yaşayan Kürt halkı tarafından bu ülkeye atılmamıştır. Bu ülkenin ithalatını en çok yaptığı coğrafyadan birisi Güney Kürdistan’dır. Bu tezkereyi bugün getirmek tehdittir, bu tehditten sadece HDP incinmiyor. Bu parlamentodaki tüm partilere oy vermiş olan Kürtler bunu bir tehdit, hakaret olarak görüyor. İşte bölünme budur.

2013 Newrozu’nda Kürt halkı bir fırsat sundu. Bütün halklar, inançlar için eşitçe, kardeşçe bir yaşamı kurgulayabilecekleri bir siyasal zemin kuruldu. Ne yaptınız? Dolmabahçe Mutabakatını, müzakere masasını tekmelediniz. Ne uğruna? İki şey uğruna; tek başına iktidar olmak ve Suriye’de, Rojava’da Kürtler statü sahibi olmasın diye.

Peki, 20 milyon nüfusa sahip olan bir ülke, Ankara Hükümeti, neden Güney Kürdistan’daki referandumu kendisine tehdit olarak görsün? Çünkü Kürt sorununun eşit yurttaşlık temelinde çözümüne dair zerre-i miskal kadar politikanız olmadı. Tüm dünya bize karşı cephe olmuş diyorsunuz. Siz yanlış yaptınız, barış varken savaşı tercih ettiniz. Bu tezkereye evet demek Türk ve Kürt halkının ve bu coğrafyadaki halkların, inançların boğazlaşmasına kapı aralamak demektir.

Yaşasın özgürlük, yaşasın adalet, yaşasın onurlu bir barış.