Prof. Dr. Baskın Oran, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "başkanlık sistemi" için dayattığı uygulamaları "ırmağın tersine yüzmek" şeklinde değerlendirirken, bunun karşısında Kürt hareketinin "demokratik özerklik" talebini ise "ırmağın gidiş yönünde" şeklinde ifade etti.

Kürt hareketinin "Meclis AKP'nin değil. Sonuna kadar orada direnmeliyiz" tahlilini siyaset bilimi ve tarihi bakımından son derece doğru bulduğunu da belirten Oran, dokunulmazlıklar konusunda CHP'nin "evet" tavrını ise "Pervasızlığın son örneği" şeklinde eleştirdi.

DİHA'dan Deniz Nazlım'a konuşan Prof. Dr. Baskın Oran'ın açıklamaları şöyle:

"TOPLUMUN YARISINI DİĞER YARISINA DÜŞMAN EDECEKLER"

Oran, "Başkanlık talebinin topluma yukarıdan dayatıldığını ve Türkiye tarihindeki anayasaları yapma yöntemine benzese de bu kez dayatmanın boyutlarının çok farklı olduğunu" söyledi. "Toplumsal haklarını isteyen herkese polisin saldırtıldığını, insanların düşünüp hissettiklerini söyleme ortamının tamamen ortadan kalktığını" söyleyen Oran, "Böyle bir durumda başkanlık rejimi getirilmek isteniyor. Bu toplumun yarısının diğer yarısına düşman edildiği bir ortam yaratır. Çok tehlikeli" diye konuştu. 

"ERDOĞAN KOALİSYON İLE AYAKTA DURMAYA ÇALIŞIYOR"

"Erdoğan bir koalisyon ile ayakta durmaya çalışıyor" diyen Oran, "Kafasındaki koalisyonun bileşenleri şunlar: Kendisi, TSK, MİT, MHP ve Ulusalcılar. Peki bu koalisyonun ortak paydası ne? Kürtlere karşı olmak. Buradan yine aynı noktaya geliyoruz. Kürtler dışlanıyor. Parlamentodan atılıyor. İşte bu bölücülüktür" görüşünü dile getirdi.

Silahlı mücadelenin şehirlere yayılmasını eleştiren Oran, "Erdoğan bundan yararlanıyor. Erdoğan'ın HDP'nin parlamentodaki varlığı devam eder de Kürtler bütün Türkiye'ye teşmil edilecek bir adem-i merkeziyetçilik planı içinde mutlu olarak Türkiye'ye entegre olurlar diye ödü kopuyor. Çünkü kendisinin başkanlık hayallerinin sonu olur" dedi.

"ERDOĞAN'IN İSTEDİĞİ DİKTATÖRLÜKTÜR"

"Dünyada başkanlık rejimlerinin kaba olarak ikiye ayrıldığını" söyleyen Baskın Oran, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Federal bir sistem bulunan ülkelerde bütün eyaletleri bir araya toplayacak anlamda bir başkan. ABD'deki gibi. İkincisi ise böyle bir durum olmaksızın bir kişinin diktatoryasını kurmak için başkanlık sistemi. Latin Amerika'dakiler gibi. Türkiye'de federal bir yapı yok, üniter bir devlet. Yalnız, 'üniter' dendiği zaman her şeyin merkezden idare edildiği bir rejim anlaşılmamalı. Aksi takdirde, üniter bir devlet olan Büyük Britanya'da dört parlamento, hükümet ve başbakan olmazdı. Üniter devlet, yerel yetkilerin merkezden verildiği ve gerekirse geri alındığı devlet türüne denir. Türkiye'de gerek Kürtleri sisteme gönülden bağlayacak gerekse bütün Türkiye'nin kendini ilgilendiren konularda söz söylemesine olanak verecek bir Anayasa lazım. Ama Erdoğan bunun tam tersini istiyor. Yerel yönetimleri güçlendiren, ademimerkeziyetçilik getiren bir anayasa Erdoğan'ın istediği anayasanın tam tersi. Çünkü yapılması gereken anayasa dengeler ve denetimler getirecek. Merkezî yönetim ile bölgesel yönetimin birbirini denetlediği, yargının bağımsız ve basının güçlü olduğu bir sistem getirecek. Hâlbuki Erdoğan'ın istediği sadece kendi dediğinin geçerli olduğu bir sistem. Bunun adı diktatoryadır kardeşim. İstediği bu Erdoğan'ın."

"ERDOĞAN IRMAĞIN TERSİNE YÜZÜYOR"

"Ama Erdoğan bunu yapamayacak" diyen Oran, "21. yüzyılda artık 1930'ların sisteminin kurulmasının mümkün olmadığı" söyledi. Baskın Oran, şunları söyledi:

"Buna karşı şunu söyleyebilirler. 'Efendim Macaristan'da bir başbakan çıktı AB'nin içinde faşizan bir yönetim kurmaya çalışıyor. Putin Rusya'da aynı şeyi yapıyor. ABD'de Trump başkan adayı olmak için hızla ilerliyor.' Evet demokratik yönetimlere karşı bir anti-demokratik akım var. Çünkü Bush'un rezil ettiği Ortadoğu düzeni yüzünden IŞİD vahşileri doğdu, Avrupa da mültecilere bu kötü reaksiyonu gösteriyor. Kaos dönemlerinde daima olur böyle şeyler ama sonra oturur. Onun için, ırmağı 100 metrelik bir su olarak almazsak, doğduğu yerden denize döküldüğü yere kadar alırsak, Erdoğan bu kaostan yararlanarak ırmağın tersinde yüzüyor." 

"AKP İÇİNDEKİ ÇATLAKLAR KISA VADEDE DERİNLEŞMEZ"

Oran, son günlerde Pelikan dosyasıyla iyice açığa çıkan ve Başbakan Davutoğlu'nun"görevden alınmasına" kadar varan AKP içi çatışmalara da değindi. Kısa vadede AKP içinde ve Erdoğan'a yönelik çatlakların derinleşmeyeceği görüşünde olan Oran, "Çünkü Erdoğan partiye çok güçlü biçimde hâkim" dedi. 

"ERDOĞAN'IN KEMALİZM'İN GEÇMİŞ AŞIRILIKLARINI KULLANIYOR"

Oran, "Niye hakim? Kemalizm'in aşırılıkları sayesinde. Çünkü Kemalist zihniyetin uyguladığı laikçilik Türkiye'de Müslüman kitleleri çok hırpaladı. Neydi o, başörtülü kızları üniversitelere sokmama rezaleti? Başörtülü anaları mezuniyet töreni yapılan stadyumlara sokmama rezaleti?" diye konuştu. Müslüman kitlelerde, 'AKP bizim oylarımızla başa gelmişken yine giderse aynı şeyler olur' korkusunun halen hakim olduğuna dikkat çeken Oran, "Böyle bir olasılık yok. Fakat Erdoğan kendisini iktidara getiren bu mazlumiyet duygusundan yararlanarak şu anda korkunç mazlumiyetler yaratıyor" dedi.

Baskın Oran şöyle devam etti:

"Kemalizm'in laiklik aşırılığıyla demek istediğim şu: Mustafa Kemal Atatürk, 1923 ve 24'ten itibaren yukarıdan devrim yaptı. Bu, normaldi ve hatta o şartlarda gerekliydi. Fakat şunu bilmek gerekiyor. Yukarıdan devrim tek atımlık silahtır. Eğer ikinciyi, üçüncüyü atmaya kalkarsan namlu kendi yüzüne patlar. Nitekim biz bunu Türkiye siyasi tarihi içinde yaşadık. Kemalizm aslında 14 Mayıs 1950 tarihinde müthiş bir fırsat yakaladı. 'Oda sıcaklığına gelme' fırsatı. Fakat kalktı, yukarıdan devrimi 1960'da ikinci, 1971'de üçüncü ve 1980'de dördüncü, 1997'de beşinci defa patlamaya kalktı. Netice, Erdoğan'ın iktidara gelip inanılmaz kötülükler yapması oldu." 

"KÜRTLER IRMAK YÖNÜNDE YÜZÜYOR"

Oran, "özerklik" taleplerinin son derece haklı olduğunun altını çizdi ve ekledi: "Bir başkasının ademimerkeziyetçilik, bir diğerinin yerel yönetimlerin güçlenmesi şeklinde adlandırabileceği talepler ırmağın gidiş yönündeki taleplerdir."

"Zamanımızda hiçbir aklı başında ve medeni devletin merkezden yönetilmediğini" söyleyen Oran, "Bunun karşısında genellikle Fransa örneğini veriyor meseleyi bilmeyenler. Strazburg'un bulunduğu bölgede henüz daha Fransızcaya tercüme edilmemiş Almanca kanunlar geçerlidir. Fransa'nın Bask bölgesi ilkokuldan üniversiteye kadar kendi dilinde eğitim yapabilir. Fransa'nın Korsika adasında yerel bir parlamento vardır. Bu parlamento Korsika için çıkartılacak kanunlar konusunda Paris'teki Fransa parlamentosuna öneri yapma yetkisine sahiptir. Fransa'da bu gelişmeler 1951'den beri sürüyor. 1981'de çok hızlandı. Anayasaya da girdi. Hani merkezî devletti Fransa! Artık aklı başında, gelişmiş olup ülkeyi sadece başkentten yöneteceğim diyen devlet düşünülemez. Onun için Türkiye'nin de ademimerkeziyetçiliğe gitmesi gerekiyor" diye konuştu.

"KÜRTLER TÜRKİYE İÇİN ADEMİMERKEZİYETÇİLİK İSTİYOR"

Oran, HDP'nin "Diyarbakır'da parlamento kurarız" şeklinde çıkışının ise Erdoğan ve ulusalcılar tarafından istismar edilebileceğini söyledi ve "Halbuki Kürtler 25-26 bölgede ademimerkeziyetçiliğin güçlendirilmesi ve bölgesel meclisler kurulmasını önerdiler. Laf çoğu zaman özden, içerikten önemlidir. Bunları söylerken çok dikkatli davranmak gerekiyor. Karşı tarafın istismar etmemesi için. Yerel özerklik dediğin zaman aynı cümle içinde, noktalı virgül bile koymadan bütün Türkiye'nin ademimerkeziyetçiliğe kavuşması gerektiğini söylemek lazım" diye vurguladı.

"MECLİS DEVLETTEN ÖNCE VARDI"

"Meclis AKP'nin değil. Devletten önce kuruldu. Sonuna kadar orada direnmeliyiz" şeklindeki tahlili ise hem siyaset bilimi hem de siyasi tarih açısından son derece doğru bulduğunu" belirten Oran, şöyle açıkladı: "Çünkü Meclis 23 Nisan 1920'de kuruldu. Devlet 24 Temmuz 1923'te Lozan'da, 3 yıl sonra kuruldu. Rejim ise 29 Ekim 1923'te kuruldu. Bu doğru tespitten kalkarak Kürtler parlamentoyu terk etmemeli, sahip çıkmalıdır. Orada gayrimüslim Türkiyelilerin, Kürtlerin ve solcuların, bütün bu dezavantajlı ve baskı altındaki grupların seslerini duyurmaya devam etmeleri lazım. Eğer atılırlarsa Meclis'ten, bu Erdoğan rejiminin ayıbı ve korkunç hatası olarak tarihe geçer."

"KILIÇDAROĞLU'NU HİÇ ANLAMADIM"

Oran, dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Anayasaya aykırı ama 'evet' diyeceğiz" tutumunu ise "Bu kadar okumuş yazmışlığımla ben bu lafı hiç anlamadım. Bu rezaletin son perdesidir" diye değerlendirdi. CHP'nin muhalefeti güçlendirmek için sonuna kadar Meclis'te HDP'ye sahip çıkması gerektiği söyleyen Oran, "Burada sadece HDP'li milletvekillerine sahip çıkmıyor ki. Meclis'e sahip çıkıyor. Çünkü HDP'liler oradan atıldıkları zaman baskın biçiminde bir ara seçime veya seçime gidebilir. Kendi ayağına böyle kurşun sıkmak olur mu!" şeklinde konuştu.

Oran, Erdoğan'ın Batı'da berbat bir profili olduğunu ancak bunun hiç önemli olmadığı söyledi ve "Erdoğan bunları söylerken iç tribünlere oynuyor. Avrupalılara söylemiyor ki hiçbirini. Dikkat edelim, 'Yahu' diye başlıyor 'yahu' diye bitiriyor cümlelerini. Çünkü halk böyle konuşur. Erdoğan bunu bilinçli yapıyor. Halk çocuğu gibi gözükmek için halk dalkavukluğu yapıyor. Yarın öbür gün 'Bizim bütün amacımız AB'ye girmek' diye duyarsak şaşmayalım" ifadesini kullandı.

"İNSANLARI YETERİNCE KORKUTURSAN OTORİTEYE SIĞINIR"

Erdoğan'ın tüm politikalarını yakın bir tarih için planladığı bir baskın seçim yahut referanduma yönelik olarak yürüttüğünü söyleyen Oran, "Zaten referandum ve plebisit dünyanın en anti-demokratik yöntemleri arasındadır. Çünkü alacağın cevap sorduğun soruya bakar. Mesela, 'Mevcut terör ve istikrarsızlık ortamını mı istiyorsunuz yoksa bu terör ve istikrarsızlık ortamının ortadan kaldıracak güçlü bir yönetim mi istiyorsunuz" mealinde soruldu mu, alacağın cevap bellidir. Erdoğan şu kuralı çok iyi bilmekte ve uygulamaktadır: 'İnsanları yeterince korkutursan otoriteye sığınır.' Bütün yaşadığımız bu cümleyle özetlenebilir" dedi.

Kaynak: DİHA