İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, İzmir Karabağlar Karakolu’nda iki polisin, Fevziye Cengiz’e dayak atması olayıyla ilgili olarak ilginç bir konuşma yaptı. Bakan Şahin konuşmasında bol bol özür diledi ancak, özrü kabahatinden büyük sözünü hatırlatan ifadeler kullandı.

 

Konya Emniyet Müdürlüğü'ne alınan araçların teslim töreninde konuşan Şahin, İzmir Karabağlar Polis Merkezi'nde polislerin Fevziye Cengiz’e yönelik şiddetini "tahrik sebepleri"ne bağladı.

 

Fevziye Cengiz'in polisleri tahrik ettiğini iddia eden Şahin şöyle konuştu:

 

"Bir hanımefendiye görevi gereği müdahil olan personelimiz, tahrik sebeplerini bir tarafa bırakıyorum, onaylamadığımız bir tutum ortaya koymuşlardır. Kendilerine sorulduğunda diyecekleri çok şeyleri, izahatları vardır ama bizi tatmin etmez, etmemiştir de. Ertesi gün olay ilgili savcılığa intikal etmiştir. Savcılık takibatını başlatmıştır. Bu personellerimiz şüpheli ve sanık durumuna düşmüşlerdir. Bakanlığımız 17 Temmuz'da disiplin ve idari soruşturmayı başlatmıştır. Bu olayın şüphelilerine, o görevlilere hukukun öngördüğü cezanın ötesinde bir ceza mı verelim. Yani İzmir Konak Meydanı'na dar ağacı kuralım personeli dar ağacında asalım mı? Ne isteniyor. İşin orta yerinde durup doğruları bir tarafa, yanlışları bir tarafa koymak anlayışına ne zaman gelebileceğiz. Belki de henüz halledemediğimiz konulardan bir tanesi de budur.

 

Hayatına kast edilen kadın örneği yok mu? Soruyorum. Karabağlar'daki olayı tasvip etmiyoruz. Kaset yayınlandıktan sonra görevlileri görevden uzaklaştırdık. Özür de diledik, İzmir Valiliği üzerinden. Ben de özür diliyorum. Bu olay Türkiye'ye yakışmıyor doğrudur da Türkiye'ye yakışmayan başka olaylar yok mu? Onları neden görmüyoruz."

 

OLAYI ORTAYA ÇIKARAN BASINI SUÇLADI

 

Olayın 16 Temmuz 2011 tarihinde gerçekleştiğini söyleyen Bakan Şahin, polislerin tutumunu onaylamadığını belirtti. Olayın savcılığa intikal ettiğini anlatan Bakan Şahin, şunları söyledi:

 

”Savcılık tahkikatını başlatmıştır. Şüpheliler, sanık durumuna düşmüşlerdir. 17 Temmuz tarihinde disiplin soruşturması başlamıştır. Aradan aylar geçmiştir, bu ay içinde bir görüntü kasetine ulaşılmıştır. 3 Aralık tarihinde. Bu kaset üzerinde bir yayın başlanmıştır. Başlanacaktır. Bu ülkenin şeffaflığı için biz bütün kararlığımızla devam ediyoruz. Ele geçen bu kaset gizli kaset mi? Hayır. Dışardan birinin çekimi ile oluşmuş bir kaset mi hayır. Bu kaset İzmir Karabağlar Karakolu’nda, bizim de görmediğimiz tutum ve davranışların sahibi polislerin hal ve hareketlerini kayıt altına alan, İzmir Karabağlar Karakolu’ndaki devletin orada çalışan kaseti. Bu kaset, olayın delili olarak ilgili savcılığın dosyasındaydı. Bu kaseti vermemiz gereken yere vermiş miyiz? Savcılığa teslim etmişiz. Takdir kendisinin. Bu kaseti 3 Aralık tarihinde ulaşıp yeni bir olaymış gibi kamuoyuna taktim etmek, kamuoyunu zaman yönünden yanıltmaya hakkımız var mı? Kim olursak olalım. İster devlet kurumu olalım, ister medya olalım. ’Bu kaset Karabağlar Karakolu’ndan alınarak savcılığa verilmiştir’ demek gibi bir erdem gerekmiyor mu? Genel ahlak ve basın ahlakı bunu gerektirmiyor mu? Eskiden karakolda ayna var denilirdi. Biz o aynaları kırdık. Şimdi karakolda kaset var, kamera var. Türkiye, polisi, jandarması bu noktada.”