Başbakan Erdoğan'a ''Senin ayakkabı kutuların gerçekte kaç numaradır?'' diye soran MHP Lideri Bahçeli, ''Demokrasinin hesap kesim tarihi uzak değil. Gün gelecek devran dönecek, Başbakan hukukun karşısına istese de istemese de çıkarılacak, yaptıklarının bedelini ödeyecek'' dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu.

Bugün TBMM Genel Kurulu gündemine gelmesi beklenen HSYK düzenlemesini eleştiren MHP Lideri, ''Evrensel hukuk normlarına ötanazi uygulanıyor" değerlendirmesinde bulundu.

Bahçeli, ''Madem HSYK'da bir düzenleme yapılması gündemdedir, o halde AKP-CHP-BDP bir araya gelerek anayasa değişikliğinde uzlaşmanın çarelerine bakmalıdırlar. Başbakan Erdoğan, milletin sandıkta kabul ettiği Anayasa'ya riayet etmeli, cesareti ve milli iradeye sadakati varsa yapacağı değişikliği millete sormalıdır" dedi.

Bahçeli'nin konuşmasından öne çıkan satır başları şöyle:

''Başbakan Erdoğan hukukun genel ilkelerini hiçe saymış, mahkemeleri töhmet altında bırakmıştır. İktidarın estirdiği faşizm rüzgârı ve sahip olduğu otokrat dili tesirini arttırdıkça, hukuk gerilemekte, yaptırım ve caydırıcılık misyonunu kaybetmektedir.

'HUKUK DEVLETİ PRENSİBİ HÜCUMA UĞRAMAKTADIR'

Başbakan Türkiye Cumhuriyeti’ni ilkel kabilelerde bile görülmeyen bir tarz ve tutumla yönetmektedir. Türk milleti kötü bir yönetimin, kin ve gareze batmış bir zihniyetin tüm yön ve yüzlerini acı şekilde görmektedir. Mahkeme kararları uygulanmamaktadır. Hâkim ve savcı kararları dikkate alınmamaktadır. Hukuk devleti prensibi açıktan açığa hücuma uğramaktadır.

'ELİ, AYAĞINA DOLAŞMAKTADIR'

Yolsuzlukla mücadele etme vazife ve sorumluluğu taşıyan kamu görevlilerine zulüm reva görülmektedir. Başbakan Erdoğan 17 Aralık 2013 günü açığa çıkan ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması’nı engellemek, saptırmak ve karalamak için neredeyse çırpınmakta, neredeyse eli ayağına dolaşmaktadır.

Bir ayı aşan süredir gündemde olan rüşvet iddiaları, yolsuzluk suçlamaları Başbakan’ın gözünü fena halde korkutmuş, yandaşlarını ciddi düzeyde telaşlandırmıştır. Rüşvetçilerin, kara paracıların, hayali ihracat çetelerinin, altın kaçakçılarının, kamu arazilerini parselleyen kanunsuzların, haram lokmayı kursağından geçiren hanedan mensuplarının peşine düşen savcı ve polisler hedef yapılarak sürgün edilmiştir.

'TÜRKİYE, HUKUKU TAKMAYAN BİR İKTİDARIN KONTROLÜNDE'

Başbakan yakayı kurtarabilmek için her rezillikten fayda ummaktadır. ‘Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması’nın bozguna uğratılması, kamuoyu nezdindeki imaj ve güvenirliğini yitirmesi amacıyla her çirkinlikten istifade arayışına girmektedir. Artık Türkiye, hukuku takmayan bir iktidarın kontrolündedir.

Artık Türkiye kuvvetler ayrımı ilkesiyle yollarını çatallaştıran bir iktidarın esareti altındadır. Suçlular AKP iktidarıyla güvenceye kavuşmuştur. Hırsızlar AKP iktidarıyla korumaya alınmıştır. Yolsuzlukların içine gömülmüş kim varsa AKP iktidarının teminatıyla zırha bürünmüştür.

Başbakan rüşveti normal, rüşvetçileri de masum gören bir vicdan ve zihin bulanıklığına deyim yerindeyse tutsak olmuştur. Kanun kaçakları, suçlular, soyguncular, düzenbazlar, dolandırıcılar, yasa ve ahlak tanımazlar neredeyse hakkı gasp edilen, mazlum ve mahcup kişiler mertebesine çıkarılmıştır.

'HİÇBİR DİKTATÖR ADALETTEN KAÇAMAMIŞTIR'

Buna karşılık adaletin tarafında olanlar darbeci, piyon, maşa, örgüt üyesi, militan olarak tasvir edilmiş ve takdir edeceğiniz üzere en ağır suçlamalara maruz kalmışlardır. Karşımızda hukuku boğazlamaya çalışan bir iktidar vardır. Karşımızda adaleti linç etmeye, siyasi hedeflere kurban vermeye azmetmiş bir iktidar durmaktadır. Başbakan unutmasın ki, tarihte hiçbir diktatör adaletten kaçamamış, malum ve makus sondan kurtulamamıştır.

'GÜN GELECEK, DEVRAN DÖNECEK'

Bu zihniyet zaman geçecek, gün gelecek, devran dönecek hukukun karşısına istese de istemese de çıkarılacak ve bilinsin ki yaptıklarının bedelini ödeyecektir. Başbakan’ın kötülediği, iftiralar attığı, akla ve hayale sığmayan ithamlarla yıprattığı savcılar kendisine millet adına, devlet adına, yetimler adına, aç ve sefil bıraktığı milyonlar adına, istismar ettiği herkes adına hesap soracaktır. Şu da iyi bilinmelidir ki, demokrasinin hesap kesim tarihi uzak olmayıp çok yakın zamanda tahakkuk edecektir.

Başbakan Erdoğan rüşvet ve yolsuzlukları gündemden çıkarabilmek için aklı ve vicdanı zorlayan bahaneler üretmekten bir an olsun vazgeçmemektedir. 17 Aralık’tan beri komployla yatmakta, tuzak ve küresel suikast iddialarıyla kalkmaktadır. Başbakan'a göre, kirli eller, kirli çevreler, kirli ittifaklar devrededir. Ama ayakkabı kutusundan çıkan milyon dolarları, saf olarak gördüğü bürokratlarını hiç hatırına getirmemektedir.

'SENİN AYAKKABI KUTULARIN GERÇEKTE KAÇ NUMARADIR?'

AKP’li bir milletvekilinin bir arkadaşına yönelik olarak; 'ayakkabı kutun kaç numara, maşallah 85 numara, senin kutun büyüktür' sözleri ise cezalandırılmakta, kesin ihraç için gerekçe olmaktadır. Peki Sayın Başbakan, senin ayakkabı kutuların gerçekte kaç numaradır?

Havuz problemlerine kafasının basıp basmadığını tam olarak bilemediğimiz Başbakan Erdoğan bize şu sorunun cevabını vermelidir: Sayın Erdoğan, banka hesaplarındaki milyarlar kaç ayakkabı kutusuna sığacak, kaç gemiciği dolduracak, kaç kasaya girecek, kaç villayı taşıracaktır? Başbakan ve parti yönetiminin demokrasi algısı sakat olduğu için kendi milletvekillerine bile hoşgörü göstermekten acizlerdir. İnanıyorum ki, çok sayıda AKP’li değerli milletvekili arkadaşım bu gelişmelerden sebebiyle incinmekte, yutkunmakta, iç çekmekte ve kırılmaktadır.

'AYAKKABI KUTUSU SÖZÜ KIRMIZI ALARMDIR'

Başbakan’ın ipe sapa gelmez açıklamalarından, parti içindeki sıkıyönetimden, ifade hürriyetlerine vurulan kelepçeden rahatsızlardır. Bundan sonra AKP’de ayakkabı kutusu sözü kırmızı alarmdır. Para sayma makinesiyle ilgili espriler isyankârlık ve husumet belirtisidir. Zaten Başbakan’ın düşman listesi epey kabarık ve kalabalıktır.

Hainler, ajanlar, casuslar, paralel yapılar, karanlık odaklar, uluslararası çeteler, medya, iş alemi, siyasi partiler, yerli taşeronlar, örgütler, maşalar, küresel saldırılar, kaset montajcıları, itibar suikastçıları, virüsler, Haşhaşiler hükümeti hedef seçmiştir. Sanki tüm ülkeler, tüm canlılar, tüm beşeriyet, tüm dünya, hatta ve hatta evrendeki diğer tüm varlıklar Başbakan ve hükümetinin başarısını çekemediğinden hedefe yerleştirmişlerdir.

Başbakan bununla da kalmamış, sözde 17 Aralık komplosu olarak nitelendirdiği hukuksal süreci; millete, devlete ve demokrasiye ihanet hareketi olarak yorumlamıştır. Ve de 17 Aralık’ı karalama kampanyası, linç hareketi, en büyük darbe girişimi olarak değerlendirmiştir.

'YENİ BİR BAYAĞILIK ÖRNEĞİ'

Başbakan’a itimat edersek, faiz lobileri, silah lobileri, savaş ve kaos lobileri operasyon yapmaktadır. Milli ruha kast eden, milli vicdana hıyanet eden, milli varlığa nefret saçan Başbakan şimdi kalkmış yapılan operasyonun milli olmadığından bahsetmektedir. İmralı canisini Kürt kökenli kardeşlerimizin lideri olarak tanımlayan gayri milli anlayışın millikten dem vurması yeni bir bayağılık örneğidir.

'BOP'UN SABIKALI EŞBAŞKANI'

Tuhafımıza giden bir başka husus ise, geçtiğimiz haftaki grup toplantısında, ağzına hiç almadığı Türk milleti ifadesini kullanmasıdır. Başbakan Erdoğan ne olmuştur da Türk milleti demeye başlamıştır? Türklüğü inkâr eden, Türk milletini reddeden BOP’un sabıkalı Eşbaşkanı’nın zoru görünce yörüngesi mi kaymış, aklı mı karışmış, tutunacak dalı mı kalmamıştır?

'MÜNAFIKLIK ALAMETİ'

Başbakan Erdoğan’ın Türk milleti ifadesini kullanması gelişme olsa da yeni bir takiyyenin, yeni bir istismarın ve yeni bir siyasi ayak oyunun eseridir. Bu siyaset çelişkisi bir yanda süreç ihanetiyle avunurken, 36 etnik kökeni diline dolayıp PKK ve İmralı canisiyle müzakere ederken, diğer yanda Türk milletini seslendirmesi düpedüz münafıklık alametidir. Ve bu siyasi parazite inanacak kimseler kalmamıştır.

'BU YANLIŞTAN DÖNÜLMELİDİR'

Öte yandan Başbakan ve hükümeti rüşvet ve yolsuzluk iddialarını geçiştirebilmek için yargıyı sil baştan düzenlemek için faal haldedir. TBMM Adalet Komisyonu’nda kabul edilen HSYK Kanun Teklifi bugün Genel Kurul’a gelecektir. İktidar HSYK’yı Anayasa aykırı olacak şekilde ve siyasi hedeflerine göre tasarlamanın arayışındadır. Anayasa’nın 138’nci ve 159’ncu maddeleri hiç dikkate alınmamıştır. Hâkim ve savcıların bağımsızlığı hesaba katılmamıştır.

İlgili bakan adaletin patronu, tek belirleyeni seviyesine çıkarılmıştır. Başbakan ve hükümeti panik halinde HSYK’yı baştan ayağa değiştirmekte, rüşvet ve yolsuzlukların soruşturulmasını sabote etmeye gayret etmektedir. 12 Eylül 2010 Referandumunda yüzde 57,88’lik oy oranıyla kabul edilen HSYK’nın yeni yapısı, kanunla bozulmak istenmektedir. Çok değil, yaklaşık 3,5 yıl önce, bizatihi millet iradesinin evet oyuyla Anayasa hükmü olan HSYK’nın mevcut sisteminin, rüşvet ve yolsuzluk sisi altında hedefe konulması milletimizin tercihlerini yok saymak anlamına gelecektir.

'EVRENSEL HUKUK NORMLARINA ÖTANAZI UYGULANMAKTADIR'

Başbakan ve hükümeti evrensel hukuk normlarına ötanazi uygulamaktadır. Bu yanlıştan dönülmelidir. Bu çıkmaz sokaktan vakit daha erkenken çıkılmalıdır. Elbette adaletin işleyişindeki sorunları görmezden gelmemiz düşünülemeyecektir. Elbette HSYK’nın dünden devraldığı sorunları inkar etmemiz de beklenmemelidir. Anayasa değişikliğiyle yapılan düzenlemenin kanun yoluyla, yürütme zorbalığıyla, Meclisteki sayısal çoğunluk marifetiyle değersizleştirilme teşebbüsü asla bugünkü meseleleri çözemeyecek, hortumcuları kurtaramayacaktır.

Başbakan Erdoğan ve partisi HSYK’nın değil, haydutların, rüşvetçilerin, yolsuzluğa adı karışmış herkesin peşine düşmelidir. Madem HSYK’da bir düzenleme yapılması gündemdedir, o halde AKP-CHP-BDP bir araya gelerek Anayasa değişikliğinde uzlaşmanın çarelerine bakmalıdırlar. Başbakan Erdoğan milletin sandıkta kabul ettiği Anayasa’ya riayet etmeli, cesareti ve milli iradeye sadakati varsa yapacağı değişikliği millete sormalıdır.

Demokrasilerde, hukuksuz, ilkesiz, kuralsız, ahlaksız bir iktidarın yaşama şansı ne duyulmuş, ne de görülmüştür. Başbakan Erdoğan ülkemizi “Ananas Cumhuriyeti”ne, kasaba devletine çevirenleri başka yerlerde değil, aynadaki akislerinde aramalıdır. Ve hukuktan kaçmamalıdır. Yandaş kamuoyu araştırma şirketleriyle milletimizi kandırmamalı, düşen oylarını düzmece anketler vasıtasıyla yüksek seviyelerde gösterecek kurnazlığa tevessül etmemelidir.

'MHP ÇIKERKEN, AKP DÜŞMEKTEDİR'

Çünkü AKP’nin sonu gelmiştir. MHP çıkarken AKP düşmektedir. Türk milleti AKP’yi gönlünden silmiş ve gözden çıkarmıştır. Başbakan ve evladına kadar dayanan rüşvet ve yolsuzluk iddialarının aydınlatılması aziz milletimizin yegâne beklentisidir. Türkiye’nin topyekun temizliği şarttır. Siyasetin ahlaki rotasına, istikrar zeminine geri dönmesi acilen sağlanmalıdır.

'SENİN EVLADINDAN OLMAYI İSTEMEZ VE ARZU ETMEYİZ'

Başbakan Erdoğan, 17 Ocak 2014 tarihinde, İstanbul Burhan Felek Spor Salonu'nda düzenlenen 100 Yıllık Hikaye İmam Hatip etkinliğindeki bir konuşmasında aynen şöyle demiştir: 'Çok açık net söylüyorum. Benim evlatlarımdan bir tanesi böyle bir yolsuzluğa karışsın bir saniye yanımda tutmam evlatlıktan reddederim.' Sayın Başbakan, senin evladından olmayı istemez ve arzu etmeyiz.

'BİR GÜN GELİP BAŞINA ÇÖREKLENECEKTİR'

Nasıl ki, şeref konusunda giriştiğin bahsi kaybetmişsen, nasıl ki birçok sözünü yutmak zorunda kalmışsan, evladınla ilgili sarf ettiğin sözlerin de senin peşini bırakmayacak, bir gün gelip başına çöreklenecektir. Sen ki, hırsızlığın babadan oğula geçtiğini yıllar evvel, bir partinin il başkanıyken söylemiştin. Şayet evladının bir usulsüzlüğü varsa, ki savcılığın iddiası budur, bunun sorumlusu sensin ve sağladığın imkanlardır. Nüfuz ticareti yapmak, yetkiyi kötüye kullanmak, yasa dışı ekonomik menfaatlere siyaseti alet etmek çok ciddi bir vebal, çok ağır bir kusurdur. Bunun için hukuk karşısına baba-oğul halinde çıkmaktan çekinmemeli, kaçmamalı ve korkmamalısın.

'ADANA'DAKİ TIR'LARA NE DİYECEĞİZ?'

Bakınız, bir ihbar üzerine yollarda durdurulan TIR’larda son günlerde artış yaşanmaktadır. Hatay’dan sonra bu kez de Adana’da önü kesilen 7 adet TIR gündemin başköşesine oturmuştur. Bazı TIR’lardaki yükün MİT’e ait olduğu tespit edildikten sonra yetkili savcı aramayı durdurmuştur. Hükümetin Hatay’daki TIR vakasını Bayır-Bucak Türkmenlerine yardım mazeretiyle kapatmasını hadi anladık diyelim, peki Adana’daki TIR’lara ne diyeceğiz?

'MİT, ESKORTLUK MU YAPMAKTADIR?'

Acaba bu TIR’ların istikameti neresidir? AKP hükümeti bu MİT TIR’larıyla neyin sevkiyatını, kimlere yapmaktadır? Varsayalım ki kaygılanacak bir şey yoktur, o zaman TIR’ın güvenliğini sağlayamayan bir hükümetin ülkenin güvenliğini sağlaması nasıl beklenecektir? Son zamanlardaki bu TIR hareketliliğini neye yormak lazımdır? Başbakan ve hükümeti Esad muhaliflerine silah ve mühimmat mı taşımakta, MİT de buna eskortluk mu yapmaktadır?

'REZALET, KEPAZELİK'

Eğer ülkemizin milli çıkarları nam ve hesabına bir faaliyet esnasında TIR’lar yollardan çevriliyorsa bunu adı resmen bir rezalet, yok Suriye’deki iç savaşa silah taşınıyorsa bunun da tanımı aynısıyla kepazeliktir. Başbakan Erdoğan bu karanlık süreci nereye kadar sürdürecektir? MİT’in TIR üstündeki macerası nereye kadar devam edecektir? Bize göre hükümet bu zamana kadar yaşananlardan ders ve sonuç almamıştır. AKP’nin Suriye muhalefetini silahlandırması, iki de bir otoyollarda önünün kesilerek maskara edilmesi, ülkemizin uluslararası alandaki prestijini olumsuz etkilemektedir.

'YOL YAKINKEN TÜRK MİLLETİNDEN ÖZÜR DİLEMELİ'

Başbakan Erdoğan ve hükümeti devletin milli istihbarat kuruluşunu terör örgütlerinin kuryesi yapmamalıdır. PKK’sından PYD’sine ve El-Kaidesi’ne kadar Türkiye’nin kaderi terör örgütleriyle düşüp kalkmak değildir. Şunu unutmayalım ki, dış politikada zaaf, açık, pervasızlık ve ufuksuzluk hezimete yol açacaktır. Sonuç olarak AKP hükümeti hezimetin tüm sonuçlarına, tüm emarelerine uzunca bir süredir ilk elden muhatap kalmaktadır. Başbakan Erdoğan sonunun Ortadoğu’nun zalim diktatörleri gibi olmasını istemiyorsa derhal aklını başına devşirmeli, yol yakınken Türk milletinden özür dilemelidir.''