HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bilgen, şöyle konuştu:

Dün MYK’mız ilk toplantısını gerçekleştirdi. Önümüzdeki dönemle ilgili planlamalar yapıldı. Ayrıca gündemle ilgili değerlendirmeler var.

Öncelikle cezaevlerinde 90’larda bırakıldığını sandığımız uygulamalar, “işkenceye sıfır tolerans” sloganının tamamen anlamını yitirdiği bir dönemdeyiz. Cezaevlerinden gelen haberler ağır işkence vakalarını yeniden Türkiye’nin gündemine soktuklarını gösteriyor. Yine içlerinde PM üyelerimizin de bulunduğu, Iğdır başta olmak üzere kimi şehirlerde kaçırma, tehdit olayları gündemimizdeydi. Böyle uygulamalar da 90’lı yıllarda olduğu gibi başlamış durumda. 8 Mart ve Newroz hazırlıklarıyla ilgili ön taslaklar da paylaşıldı.

Türkiye’nin son BM kararıyla ilgili tavrı tam bir sorumsuzluktur

Bütün Türkiye’nin iç politikasını da etkileyen Afrin’le ilgili süreç de önemli gündemimizdi. Başından beri Suriye politikasının yanlış olduğunu, Suriye’de kalıcı çözüm ve barış için farklı inançların, kimliklerin birlikte yaşamını güvence altına alacak bir anayasa ve demokratik bir seçim için olumlu bir tavır sergilenmesinin altını çiziyoruz. Ne yazık ki komşular ateşi bitirmek değil ateşi körükleyen uygulamalara devam ediyorlar. Türkiye’nin son BM kararıyla ilgili tavrı tam bir sorumsuzluktur. Elbette Türkiye’nin güvenliği her ülkenin güvenliği gibi önemlidir ama bir ülkenin güvenliği ile ilgili kaygılar komşu ülkenin egemenliği ile ilgili kaygıların alternatifi olarak tartışılamaz. Bunlar birbirinin alternatifi değil dengeli yaklaşımla birbirini tamamlayacak konulardır.

“Tüm Suriye” ifadesinin Afrin’i de kapsadığını kabulleneceksiniz

Eğer siz Doğu Guta’da BM kararlarının uygulanmasını, ateşkese uyulmasını istiyorsanız BM kararındaki “tüm Suriye” ifadesinin Afrin’i de kapsadığını kabulleneceksiniz ve gereken tavrı sergileyeceksiniz. Eğer BM kararını dikkate almazsanız Doğu Guta’da söyleyeceğiniz şeyin inandırıcılığı olmayacağı gibi İsrail’in benzer hiçbir kararını dikkate almayan yaklaşımlarıyla ilgili söylediklerinizin hiçbir inandırıcılığı, caydırıcılığı olmayacaktır.

Orta Doğu’da sadece güce dayalı, hukuk tanımaz yaklaşım devam ederse bu sürecin tek kazanını silah tüccarları olacaktır. Kalıcı barışı destekleyecek adımlar atılmadıkça vesayet savaşı, bedelini bütün halklara ödettirecektir.

Dünya demokrasi tarihi açısından örnek vaka

Dün 2 milletvekilimizin vekilliği düşürüldü. Elbette bu ilk değil, şimdiye kadar da hem milletvekillerimizin tutuklu yargılanması, hem milletvekilliklerinin sadece yargı süreçleriyle değil yoklama gerekçesiyle de düşürülmüş olması, söz konusu HDP seçmeni olduğunda halk iradesine tahammülsüzlüğün, iradenin yok sayılmasının göstergesidir. Ama dün milletvekilliği düşürülen arkadaşlarımızla ilgili durum sadece Türkiye siyasi tarihinin değil dünya demokrasi tarihi açısından örnek vaka olarak ele alınabilir.

2 milletvekilimizden biri olan Ahmet Yıldırım’ın milletvekilliği cumhurbaşkanına hakaretten düşürüldü. Urfa milletvekilimiz İbrahim Ayhan’ın da “Aziz Güler ölümsüzdür” yazılı sosyal medya paylaşımı nedeniyle milletvekilliği düşürüldü. IŞİD’e karşı mücadelede yaşamını yitiren Aziz Güler’le ilgili bir paylaşım milletvekilliği düşürme gerekçesi oluyorsa Türkiye IŞİD’e karşı verdiği mücadelede ne kadar samimi olduğu konusunda sınav vermiş olacaktır.

Bir partiye oy veren seçmen cezalandırılıyor

Milletvekilliği düşürme uygulamaları da hangi anlayışla, hangi düzeyde sergilendiğine dair önemli işaretlerdir. Bu bir halkın, bir partiye oy veren seçmenin cezalandırılmasıdır. Onların tercihinin, iradesinin yok sayılmasıdır. Yoksa bizim hiçbir arkadaşımız koltuğa, rozete değer vermiyor; bir halkın mücadelesini, bir toplumsal mücadeleyi her şart altında yürütme kararlılığı içerisindeler. Bu kararla kaybeden HDP olmayacak. Kaybeden

Türkiye’de yarım yamalak parlamenter demokrasi olacak, göstermelik siyasi platformlar ve parlamento olacak.

Grup yönetimimiz 2 gün genel kurul çalışmalarına katılmayacak

Elbette bu durum geçiştirilecek bir durum değil. Bugüne kadar uyarılarımızı yaptık ve kimseyi siyasete karşı umutsuzluğa sürükleyecek ve siyasete güveni dibe vuracak yaklaşımlarla ilgili tepkimizi gösterdik. Dünkü duruma da hiçbir şey olmamış gibi davranmak mümkün değil. Grup yönetimimiz bu durumu protesto için 2 gün genel kurul çalışmalarına katılmama kararı aldı. Bundan sonra ne kadar katılacaklarına dair kararları da parti kurullarımız alacaktır.

Trafik suçlarından milletvekilliği düşürülecek noktaya gelindi

Her iki milletvekilimizle ilgili karar bir tahammülsüzlüğün yansımasıdır. Bir siyasetçinin doğal eleştiri hakkı olarak kabul edilmesi gereken cümleleri suç gibi tarif etmek ve bu kadar keyfi milletvekilliği düşürmek HDP’ye yönelik korkunun korkunun ifadesidir. Bundan sonraki aşama HDP’li milletvekillerinin trafik cezalarının da trafik suçlarının da düşürülme gerekçesi olmasını doğuracaktır. Bu aşamaya kadar gelmiştir. Bunu kimse yargı bağımsızlığı ile açıklayamaz.

Herkes biliyor ki bu süreç başlarken milletvekillerimizin araçlarında silah taşıdığı senaryosuyla yürütülen kampanyalar vardı. Hiçbir fezlekede geçmeyen, yalan, boş algı operasyonlarıydı. Yetmedi, “yargıdan kaçıyorlar, ifade vermiyorlar” kampanyaları yürütüldü. Dün vekilliğini düşürdüğünüz arkadaşlarımızla ilgili hangi iddia var. TV’lerde sadece alt yazılar geçiyor. Bu iki milletvekilinin milletvekilliği neden düşürüldü? Bunun nedenini bilmek Türkiye toplumunun hakkı değil mi, cevaplanamaz mı?

Çocuk istismarı konusunda iktidardan ziyaret beklemiyoruz, hesap vermelerini istiyoruz

Partimize yönelik ön yargı bütün alanlarda kendini gösteriyor. 15 Temmuz’dan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisiyle ilgili hakaret davalarından “HDP’liler hariç” olmak üzere vazgeçmişti. Bu ayrımcı yaklaşımın bir benzeri: Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, çocuk istismarı ile ilgili çalışmalar kapsamında sadece CHP ve MHP’yi ziyaret edeceğini söylemiş. Biz çocuk istismarı konusunda kimseden ziyaret beklemiyoruz, biz bu konuda iktidarın bilgi vermesini değil hesap vermesini istiyoruz. Mecliste bir komisyon kuruldu, Başbakan Yardımcısı azıcık vicdana sahipse dönsün baksın o komisyonun çalışmalarına baksın. En ciddi değerlendirme, en ciddi çalışmalar hangi parti tarafından yapılmış? Sayın Kerestecioğlu o komisyonun çalışmalarında bulunmuş, hem sivil toplumun hem akademinin katkılarının alınmasında partimiz en ciddi önerileri ortaya koymuştur.

Çocuk istismarı konusunda bile ayrımcılık yapılıyor

Çocuk istismarı konusunda bile ayrımcılık yapabilen, bu konuda bile ortaklaşmayı, uzlaşmayı, partiler üstü sorunun çözümünde bile partilerle eşit diyalog kuramayan bir yaklaşımla karşı karşıyayız.

Kimse Türkiye’nin sorunları konusunda ortaklaşma arayışını sergilemesin istiyorlar

Bu anlayış bizim hafta sonu katıldığımız Hak ve Adalet Platformu’nun toplantısını da bugün “İstanbul’da gizli toplantı” diye manşet yaptı. Medya sansürü uygularsanız, bir kamera gönderme cesareti göstermezseniz, her etkinliğimize sansür uygulamayı alışkanlık haline getirirseniz bizim herkese açık toplantıları gizli toplantı diye servis edersiniz.

Siyasette farklı görüşler var ki farklı partiler, farklı yaklaşımlar var. Biz kendi yaklaşımımızı her platformda söyleme cesaretine sahibiz. Davet edildiğimiz her platformda, bize sorulduğu kadar paylaşırız. Bu Türkiye siyaseti açısından sevindirici bir durumdur. Olgunluktur, erdemdir. Yoksa sağırlar diyaloğu ile, eski ezberlere dair yaklaşımlarla Türkiye’nin sorunları siyaset aracılığıyla çözülemez. Ama belli ki birileri kimse kimseyle konuşmasın, yan yana gelmesin, kimse Türkiye’nin sorunları konusunda ortaklaşma arayışını sergilemesin diyerek, bir korkuyla toplantıyı kriminalize etmeye çalışıyor. Korkulacak bir durum yok.

Bari muhalefeti dizayn etmeye kalkmasınlar

Bizim gündemimizde seçim ve ittifaklardan önce Türkiye’nin sorunları var. Siyasetçinin öncelikli gündemi ülke sorunlarıdır. Siyasetçinin öncelikli gündemi kendi geleceği, ikbali, başkanlığa oturup oturamama, milletvekili olup olamama parlamentoya girip girememe siyasetin temel gündemi olmuşsa o siyasi partilerin ülke sorunlarına dair söyleyecek bir şeyi kalmamıştır. Biz böyle bir noktada değiliz. Önceliğimiz OHAL’in kaldırılması, siyaseti bir umut olarak yaşatmak. Biz bir telaş içinde değiliz; telaş içinde olanlar seçimlere bir buçuk yıl varken şimdiden pusulada kimin nerede olacağının telaşına düşenler, parlamentoyu, kamuoyunu bununla meşgul etmeye çalışanlardır. Onlar kendi tercihlerini yapabilirler. Ama bari muhalefeti dizayn etmeye kalkmasınlar, muhalefet adına da, tarifler yapma, isimler koyma, kimin kiminle nerede, ne kadar birlikte olacağına dair kendi beklentileriyle dayatmada bulunmasınlar.

Biz hiçbir korku taşımıyoruz. Biz her türlü baskıya rağmen Türkiye’nin demokrasi sınavını kazanacağını düşünüyoruz. Başka bir şansımız olmadığının farkındayız. Bu bizim için bir seçenek değil birlikte yaşamanın biricik yolu.

Soru: AKP ve MHP ittifakının hazırladığı yasa teklifi Meclis’te görüşülüyor. Sizin bu konudaki tutumunuz ne olacak?

Eğer bu iki gün içinde alt komisyon ve genel kurul çalışması olursa genel kurula gelirse katılmayacağız. Bu, milletvekillerimizle ilgili alınan karara tepki olarak sergilenen bir yaklaşımdır. Bu parlamento sadece bize biçilen rolü oynayacağımız bir parlamento değil. Biz kararımızı irademizi her platformda, sokakta da dile getiririz. Bu sopalı bir seçimi bir koalisyon sosuyla sunma eğilimidir. Seçim güvenliğinin tümüyle askıya alınmasıdır. Dolayısıyla da meşruiyeti tartışmalı seçim sürecinin yasal kılıfla sunulmasıdır.

Soru: 28 Şubat’ta “Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtar bile olamayacak” denmişti. Sonra bu cezalar kaldırıldı. Ahmet yıldırım hakkında ise çocuğuna veli bile olamaz yönünde bir karar var. Nasıl değerlendirirsiniz?

Başbakan bugün galiba “28 Şubat’ta insan haklarına balans ayarı” başlıklı bir toplantıya katılıyor. Bizim 21 yıl önceki darbe ile ilgili tutumumuz net. Biz modern, postmodern, kaba, üniformalı, apoletsiz her darbeye karşıyız. Biz demokrasiden yana tavrımızı mağdurun kim olduğuna ya da darbeyi kimin yaptığına bakmaksızın ortaya koyarız.

Ama bugün, 21 yıl sonra birilerinin şu muhasebeyi yapması gerekiyor: Şu anda balans ayarı yapılacak insan hakları bile kalmadı. İnsan hakları savunucuları aylarca tutuklu kalabiliyorlar, hepsi tehdit altında, insan hakları örgütleri KHK ile kapatılıyor. Gazetelerde insan hakları haberi yapmak ya da bir milletvekilinin insan haklarıyla ilgili dayanışma mesajı paylaşması milletvekilliğinin düşürülmesine sebep olabiliyor. Bugün 28 Şubat ortamını aratacak, o dönemi meşrulaştırmak anlamında söylemiyorum ama onun çok daha gerisine düştüğümüzün fotoğrafıyla karşı karşıyayız. Mağdurların mazlum olduğunu iddia edenlerin hiçbir ders çıkarmamış olması ve gücü eline geçirdiklerinde kendilerine yapılanların aynısını yapıyor olması kötü bir sınav.

Yarın Ankara’da Aliya İzzet Begoviç ile ilgili bir anma programı var. “Savaşı düşmanınıza benzemeye başladığınızda kaybedersiniz” der Begoviç. Bugün iktidar, 28 Şubat’ta mağdur olduğu konularla ilgili şeylerin mislini yaparak çok daha kötü bir sınav veriyor.