HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, iktidarın, HDP’li vekillerin gözaltına alınması ve tutuklanmalarıyla ilgili iki hedef güttüğünü savundu.

Altan’a göre birinci hedef, MHP’li seçmen kitlesini referandumda ‘Evet’e ikna etmek. İkincisi ise HDP’yi ‘kendi dertleriyle’ meşgul ederek, referandum çalışmasından uzak tutmak. Bölge halkının oyunun da ‘Hayır’ olduğunu anlatan Tan, ağır ekonomik sorunların da çok önemli bir gündem maddesi olduğuna dikkat çekiyor. 

Altan Tan’la HDP’li milletvekillerinin tutuklanmasını, referandum sürecini ve bölgenin ekonomik durumunu Vecdi Erbay'a  anlattı. 

YETKİLERİN TEK ADAMDA TOPLANMASI YANLIŞ

Sözünü ettiğiniz sürecin akamete uğramasında hükümetin ya da cumhurbaşkanının, başbakanın bir payı yok mu?

Çok büyük payı var. AK Parti yöneticilerinin en üstten en alta kadar çok büyük hataları, yanlışları var. Onlar sürekli kendilerine Müslüman olmak istediler. Kendine Müslüman ne demek, güzellikleri, iyilikleri kendine istemek. 

Şu anda da öyle. Bu getirdikleri 18 madde sadece kendilerine yarayacak bir düzenleme. Mesela, ‘Aynı bu yetkilerle Kılıçdaroğlu başkan seçilirse evet mi dersiniz’ dersek, AK Parti’nin tamamı hayır diyecek buna. Hayır, buna razı değiller ancak, kendilerine istiyorlar. 

Dolayısıyla AK Parti zaten başından beri, ilk günden beri kendine yarayacak, kendi ihtiyaçlarını karşılayacak, kendi otoritesini sağlayacak, yönetimini kuvvetlendirecek işlerin peşinden koştu. Fakat biz muhalefet olarak bunun önünü kesebilirdik. Halkı ikna edebilirdik. 

HDP’si ile CHP’si ile ve diğer siyasi unsurlarla. Şimdi bu evet-hayır kampanyasında da aynı yanlış yapılıyor. Mesele şahıslar üzerinden götürülüyor, bu yanlış. Şimdi AK Partili seçmene, CHP’mi, AK Parti mi dediğimiz vakit, AK Parti diyecek. Tayyip Erdoğan mı, Kılıçdaroğlu mu dediğimiz vakit, Tayyip Erdoğan diyecek. Türkiye’nin yüzde 70’i, 75’i muhafazakar bir seçmen kitlesi. 

Tarihsel ve geleneksel olarak bu böyle. Siz efendim Tayyip Erdoğan halife olmak istiyor, İslam devletine doğru gidiyoruz diye propaganda yaptığınız vakit o yüzde 70-75’lik kitle rahatsız oluyor sizin bu söyleminizden.
Halbuki bugün tartışılan halifelik, şeriat düzeni, laiklik değil. Böyle bir tehlike yok. İslamcılar için aşırı totaliter Kemalist bir sistem mümkün değil. Laikler açısından da El Kaide tipi veya Afganistan tipi bir İslam anlayışı mümkün değil. Bunu Müslüman’ı da, laiki de kabul etmiyor karşılıklı, toplum bir noktaya geldi.

Bu kadar yetki bir kişinin elinde toplanır mı? Bunu anlatmak lazım topluma. Bunu dil üzerinden, mezhep üzerinden, şahıslar üzerinden yaptığınız vakit AK Parti’nin ekmeğine yağ sürersiniz.

Bugün tartışılan şudur. Bu kadar yetki Altan Tan’ın da eline geçerse yanlıştır, Kılıçdaroğlu’nun eline de geçerse yanlıştır. Yanlış olan budur. Bunu din, laiklik, Türklük, Kürtlük üzerinden değil, bunun üzerinden tartışmak lazım. Bu kadar yetkinin bir yerde toplanması yanlıştır. Ve Türkiye’nin sorunlarını çözümlemeyecektir. Türkiye’nin ciddi bir anayasaya ihtiyacı vardır. Sorun bu.

BÖLGEDEKİ İSLAMCILARIN OYLARI

Ayhan Bilgen bir konuşmasında, bölgede AKP’nin İslamcı kesimden, cemaatlerden ve Hüda-Par’dan oy almaya çalışacağını söylemişti. Bu çevreleri de yakından tanıyorsunuz. Söz konusu çevreyle ilgili sizin gözleminiz nedir? Evet mi diyecekler?

Bu bir gözlem değil, vakadır. Şu ana kadar AK Parti’nin bölgede oy aldığı bir kesim var. Fakat soru şu, bundan sonra ne yapacak? Şimdi MHP ile bir ittifak geliştirdi AK Parti, kendi sıkıntısını çözmek için. Peki Kürt seçmene ne söyleyecek, bunu nasıl izah edecek? Sadece yol, köprü, kanal, konut, TOKİ… 

Bunları mı anlatacak. Yoksa Kürtlere bir şey mi söyleyecek? Suriye’deki Kürtlerle ilgili politikası ne olacak? Türkiye’deki Kürt sorunuyla ilgili yaklaşımı ne olacak? Kürtler hiçbir zaman kimliklerini, haklarını satarak bir şeye talip olmadılar bugüne kadar. Kürtlere bir şey söylenmesi lazım. Ve söylemenin de ötesinde doğru şeyler yapılması lazım. Söz zamanı, laf zamanı bitti. Söz söylemesi gerekir dediğim lafın gelişi. Bir şey yapması lazım, o şey de nedir, Kürtlerin hak ve hukukunun tanınmasıdır. Artık daha fazla ertelenip ötelenecek, tartışılacak, kandırılacak dönem bitmiştir.

Kürt halkı birlikten yana olduğunu deklare etmiştir. İç savaş istemediğini bizzat Kürtler ortaya koymuştur. Türkiye’nin iç savaşını Kürtler bozdu. Şu an İstanbul’da, Ankara’da darbe gecesi tankın üzerine çıkanlar, Allah korusun, eğer Türkiye’deki iç savaş senaryosu tutsaydı, Kürt halkı soğukkanlı olmasaydı, o tankın önüne kendini atanlar tankın üstüne çıkıp askerleri öpeceklerdi. 

Bu iç savaşı Kürtler bozdu.  Kürtler birlik, beraberlik, kardeşlik, birlikte yaşama, bu ülkeye olan bağlılıklarını gösterdiler. Bakın parti demiyorum, rejim demiyorum, ülkeye diyorum en açık şekilde ortaya koydular. Şimdi sıra bunun diyetini, borcunu ödeyecek olanlarda. 

Bu halka, Kürtlere bir şey söylemeleri ve yapmaları lazım. O da Kürtlerin hakkını hukukunu, kimliğini teslim etmekten geçmektedir. Bu kadar. Mağduriyet karşısında önce tarihi bir özür, sonra da bütün hakların iadesidir. 
Gasp edilen hakların iadesidir. Anadilde eğitimden tutun, köy, kasaba, şehir isimlerinin iadesine kadar ne varsa. Bu, yeni bir Türkiye’nin inşası olacaktır. AK Parti, bu yeni Türkiye’yi Ergenekon artıklarıyla, MHP ve ulusalcılarla yapamaz, kuramaz.

Haberin tamamı Gazete Duvar'da