Özgür Gündem yazarlarından Delil Karakoçan son yazısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Aralık 2002'de Moskova ziyareti sırasında yanına gelerek Kürt sorununu çözmesini isteyen bir işçiye “düşünmezsen Kürt sorunu olmaz” sözlerini hatırlatarak, AKP'nin Kürt sorunundaki 'inkarcı' tutumunu analiz etti.

Karakoçan, "AKP inkarcılığının felsefik temeli..." başlıklı yazısında, bu tutumun, "İdealist ve yadsıyıcı bir mantıkla" bezendiğini belirterek, AKP'nin Kürt sorununu sistemden kaynaklı maddi bir olgu olarak değil, 'düşünme zaafının' ürünü olarak gördüğünü ve topluma da bunu dayatmaya çalıştığını söyledi.

İşte Delil Karakoçan'ın o yazısı:

“Düşünce varlığı belirler. Varlıklar, düşünsel dilegeliş ile gerçekleşir. Varlığı oluşturan, görünür kılan düşüncedir.” Bu idealist mantık, aynı soydan gelen ve bu sava aşırı ihtiyaç duyan iktidarların da, “iktidar-toplum”, “iktidar-sorun” ilişkilerinde referans aldıkları bir mantıktır.

Bu mantığa göre “sorunlar” kapitalist moderniteden kaynaklı nesnel (objektif) bir olgu değil, üretilmiş öznel (sübjektif) bir olgudur.

Bu önermede sorunların kaynağında iktidar yoktur. Sorunlar, toplum ve toplumsal hareketlerin iktidar karşıtı fikir ve eylemleriyle ortaya çıkan “amaçlı” faaliyetlerin sonucudur.

Bundandır ki aşağıdan, iktidar dışı yapılardan gelen “düşünceler ve eylemler” sorunların asıl kaynağı olarak görülmüş ve gösterilmiştir.

* * *

Düşüncenin uyarıcı etkisi karşısında afallayan iktidarlar, sorunların kaynağına inme yerine, düşüncenin kendisine yönelmeyi tercih etmiş, bunu toplumsal talepleri bastırmada etkin yöntem olarak kullanagelmişlerdir.

Düşünceyi, “sorunları” hatırlatan, gündeme alan zehirleyici ve zararlı eylem olarak gördüklerinden, düşünceyi suç saymış, yasaklamış, “yasalar ve kurallarla”, nesnelliği bir diğer ifadeyle rahatsız edici sorunları gizleme, unutturma yoluna gitmişlerdir

Düşünceyi ve düşündüğünü ifade etmeyi suç saymak, düşün insanlarını yargılamak, içeri atmak, sürgüne yollamak, vatandaşlıktan çıkarmak, uyarıcı sorgulayıcı kitapları, filmleri yakmak, yayınevlerini kapatmak, sanatsal etkinlikleri yasaklamak etkin yöntem olarak geliştirilmiştir.

* * *

Tüm iktidarlar gibi Türk iktidar tarihi de bu yönüyle hayli zengindir!

Bu konuda “ünlü” önermelerden birini de bilindiği gibi Erdoğan yapmıştır.

Kürt sorunundan bizar olan Başbakan, Aralık 2002 de Moskova ziyareti sırasında yanına gelerek Kürt sorununu çözmesini isteyen bir işçiye “düşünmezsen Kürt sorunu olmaz” demiştir.

Böylece o da idealist ve yadsıyıcı bir mantıkla Kürt sorununu sistemden kaynaklı maddi bir olgu olarak değil, “düşünme zaafının” ürünü olarak görmüş, topluma da bunu dayatmıştır.

Bu mantığa göre zihne yansımayan, akıldan uzak tutulan, adından/varlığından bahsedilmeyen nesneler (varlıklar) “yok”tur. Ya da kolaylıkla “yok” edilebilirdir.

* * *

AKP iktidarının Kürt sorununa yaklaşımını ele veren bu inkarcı idealist tutum, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la; özellikle de çözüm paketinin gündemde olduğu böyle bir dönemde bir kez daha güncellenmiştir.

Uludağ Üniversitesi’nin akademik yılı açılışında konuşan Arınç’ın sözleri bu idealist önermenin manifestosu gibidir: “Bir ülkede sadece iki yıl o örgütün ismini anmadan haberler yapılmış. İsmi anılmadığı için çatlamışlar, örgüt dağılmış. İsmini andığınız zaman propagandasını yapıyorsunuz, kamerayı çevirdiğiniz zaman propagandasını yapıyorsunuz. (...) Bu ülkede iki sene ‘PKK’ demesek PKK kendiliğinden çökerdi ama bizim televizyonlarımızın bir kısmı kanlı kanlı, canlı canlı realite programları yapar gibi propagandayı kendiliğinden üstlendiği için bu örgütler yaşayabiliyor.

Bana şimdi diyorlar ki ‘Falanca kişi şöyle söylemiş.’ ‘Benim muhatabım değil’ diyorum. Ben, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakan yardımcısıyım. O bahsettiğiniz adam neyse onun sıfatını da siz biliyorsunuz. İsminden bahsetmediğim için çatlıyor adamlar. Siz de böyle yapın.”

* * *

Arınç bir başbakan yardımcısı olarak böyle yaptığını söylüyor bunu basın mensuplarına da öneriyor:

“Siz de böyle yapın!”

“Yok sayın, inkar edin. Adından varlığından bahsetmeyin, realist davranmayın, dramları, trajedileri görmeyin, hakikate göz yumun, sayfalara ekranlara aktarmayın. Unutun ve unutturun!”

“PKK demezseniz, çözülür.”

“Kürt sorunu demezseniz, biter.”

Hak ve özgürlüklerden bahsetmezseniz, talep eden olmaz.”

AKP mantığı böyle bir mantıktır. Felsefik temeli de böyle bir temeldir. Kürt sorununa yaklaşımının özü de budur. Algısı böyle bir algıdır.

Erdoğan’ın 2002 Moskova konuşmasından Arınç’ın 2013 Uludağ konuşmasına aradan 11 yıl geçmiştir ama çok şey değişmemiştir. Mantık, algı, önerme aynıdır. Medyadaki korkunç aydın kıyımı da bu amaçla yapılmıştır. Bugün AKP bir şeyler yapıyor ya da yapmak zorunda kalıyorsa, bu dayandığı felsefik temelin yıkılmakta oluşu kadar; nesnelliğin AKP öznelliğine baskın çıkmış olmasındandır.