AKP kurucularından eski başbakan yardımcısı Abdullatif  Şener, AKP-MHP ittifakı ve gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Şener, AKP’nin ve Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Vatan Partisi ve MHP çizgisine geldiğini savundu.

Şener, “İktidara karşı muhalefet yapanlar genellikle Devlet Bahçeli’nin çizgisini değiştirdiğini savunuyor. Bahçeli’nin eskiden çok büyük hakaretler ettiği Erdoğan’a destek vermeye başladığını ve değiştiğini düşünüyor. Ben tersini düşünüyorum. Tayip Erdoğan, Bahçeli’nin politikalarını uygulamaya başlamıştır. Bahçeli’nin Sur, Nusaybin ve Cizre’de söylediği gibi 'taş üstünde taş bırakmayın' sözlerini yerine getirdi Erdoğan. Perinçek de doğru söylüyor. Çizgisini değiştiren Tayip Erdoğan ve AKP oldu. MHP çizgisine ve Perinçek çizgisine girdiler” dedi.

Abdullatif Şener, Mezopotamya Ajansı’ndan Kenan Kırkaya’nın sorularını yanıtladı.

*Sayın Şener, iç politika açısından son sıcak gelişme olan AKP-MHP arasındaki ittifak arayışını sormak istiyorum. Zaten var olan bir ittifak için adımlar atılıyor. Bu neyin göstergesi, kim kimin çizgisine geldi?

‘ERDOĞAN, BAHÇELİ’NİN POLİTİKALARINI UYGULAMAYA BAŞLAMIŞTIR’

Uzunca bir süredir iktidar MHP çizgisine yakın bir politika yürütüyor. İktidara karşı muhalefet yapanlar genellikle Devlet Bahçeli’nin çizgisini değiştirdiğini savunuyor. Bahçeli’nin eskiden çok büyük hakaretler ettiği Erdoğan’a destek vermeye başladığını ve değiştiğini düşünüyor. Ben tersini düşünüyorum. Tayip Erdoğan, Bahçeli’nin politikalarını uygulamaya başlamıştır.

Bahçelinin vaktiyle karşı çıktığı tenkit ettiği Erdoğan o dönem Başbakandı. Barış süreci yürüyordu. FETÖ ile işbirliği halindeydi ve 'milliyetçiliği ayaklar altına alıyorum' diye beyanlarda bulunuyordu. Bahçeli bu Erdoğan’a karşı çıkıyordu ve eleştiriyordu.

Şimdi destekliyor. Ama kendisi değiştiği için destek vermiyor, Erdoğan değiştiği için Bahçeli destek veriyor. Çünkü şuandaki Erdoğan Başbakan değil Cumhurbaşkanıdır. 2’incisi artık FETÖ ile mücadele eden bir Erdoğan var. Onun da ötesinde, Bahçeli’nin Sur, Nusaybin ve Cizre’de söylediği gibi 'taş üstünde taş bırakmayın' sözlerini yerine getirdi Erdoğan.

Yine onunda ötesinde Bahçeli’nin üslubuna yakın bir şekilde yerli ve milli olmaktan bahseden bir Erdoğan var. Erdoğan ve iktidar partisi Bahçeli’nin kulvarına girdiği için MHP ile AKP arasında ittifak oluyor. Aralarında zaten seçim öncesinde başlayan bir ittifak var. Bu ittifak devam edecek.

*Doğu Perinçek de zaman zaman "Erdoğan bizim çizgimize geldi" diyor...

Perinçek de doğru söylüyor. Çizgisini değiştiren Tayip Erdoğan ve AKP oldu. MHP çizgisine ve Perinçek çizgisine girdiler.

Şimdi bu ittifakın AKP’nin Kürt oylarını nasıl etkileyeceği tartışılıyor. Bu Nusaybin ve Cizre’de "Taş üstünde taş bırakmayın, Efrin’e hemen girmemiz lazım" diyen Bahçeli Kürtlere karşı olmadıklarını söylüyor...

‘İTTİFAK AKP’DEKİ KÜRT OYLARININ KAÇMASINA YOL AÇABİLİR’

Politikacıların hiçbiri 'Ben Kürtlere karşıyım' demez. Politikacıların hepsi bütün partiler ‘Biz Kürt vatandaşlarımızın hukukunu koruruz onları severiz’ derler ama izledikleri politika Kürt vatandaşların duyarlılıklarına yabancı ve karşı bir pozisyona düşerler. O söylediklerine bakmayın, Kürtleri severim, Kürt vatandaşlarımızın sorunlarına önem veririz gibi genel laflardan öte duyarlılık konusunda hangi noktadalar o önemlidir. Burada temel soru şu… Bir arada olursa MHP ve AKP bu ittifakın oy potansiyeli ne olur? Buna Perinçek’i de katmak lazım. Bu arada Kürt seçmen nasıl bir oy eğilimi ve reaksiyon gösterir. Yalın olarak böyle bir ittifak AKP’deki Kürt oylarının kaçmasına yol açabilir.

*Tereddütleriniz mi var bu konuda?

Evet çünkü bu konuda Erdoğan’ın medya gücüne çok güvendiğini düşünüyorum. Bir ara hesap yapmıştım toplam TV reytinginin yüzde 99’u Erdoğan’ın söylemlerine ve politikasına göre yayın yapıyor. Bir ton şaklaban çıkıyor televizyona, üzerlerine destan yazıyorlar, sıradan olayları büyütüyorlar ve seçmen davranışlarını manipüle ediyorlar. O da medya gücüne dayanarak bunun bir oy kaybına dönüşmemesi için bunu kullanacak. Seçmen eğilimlerinin ne şekilde yönlendirildiğini de sayın Erdoğan çok yanından takip ediyor. Bir anket kuruluşu sadece kendisine yönelik anket çalışmaları yaparlar. Gelen sonuçları kendisinden başka kimse görmez.

Yönetimdeki insanlara bile doğrudan vermez ama kesin anket sonuçlarını izler. Kendisine anket yapanların sonuçları yanıltıcı olduğu zaman da onları cezalandırır. Bu açıdan Türkiye’de en doğru verilere ulaşan ve en ciddi sonuçlara ulaşan kişinin Erdoğan olduğuna inanıyorum. Erdoğan, mesela bir konuşma yapıyor, bu konuşmada geçen sözlerin beğenilip beğenilmediğini ölçüyor.

‘AKP OHAL’İ SÜRDÜRMEK İÇİN DIŞARIYA BİR HAREKATI ÖNGÖRÜYOR OLABİLİR’

*Sonuç itibariyle AKP’nin Kürt oyları ne olur?

İlk bakışta MHP-AKP ittifakının oy kaybedeceğini düşünüyorum. Ama uzun ve orta vadede özellikle OHAL koşulları, bir askeri harekatla birlikte düşünülürse nasıl bir sonuç doğurur? Bu önemli. OHAL koşullarında Güneydoğu’da alacağı oylarda da bir artış olur. Çünkü vatandaşın oy vermesi şart değil. Vatandaş oy vermediği halde sandıktan oylar çıkabilir OHAL koşullarında. Ama Efrin’e yönelik askeri harekat Türkiye’deki AKP oylarını sıfır noktasına çeker. Ama OHAL’in gücü onu dengelemeye çalışır. Belki de OHAL bir seçim stratejisidir iktidar partisi için. Belki de OHAL’i sürdürmek için dışarıya bir harekatı öngörüyor olabilir.

*Sandığa giren ile sandıktan çıkanın bir olmadığını mı düşünüyorsunuz?

Zaman zaman ve bazı bölgelerde... Mesela Güneydoğu’nun kırsal kesiminde, sandığa giren ile çıkan demeyeyim de, vatandaş oy vermeden toptan bir şekilde sonuçlara bağlayıp getiriyorlar. Özellikle Güneydoğu’daki kırsal kesimde bu öteden beri böyledir.

*AKP’yi kurduğunuzda bugünleri hayal ediyor muydunuz? Türkiye’nin bir gün kurduğunuz parti eliyle bu duruma düşeceğini...

AKP kurulduğu günlerde demokratik bir söylem vardı. Demokrasi vurgusu, çağdaş değerlere vurgu, insan haklarına, hukuk devletine, adalet duygusuna vurgu çok belirgindi. Parti programında da bu var ve bu programı ben yazdım. Bu program 4-5 heyetten geçti. Heyetler sürekli değişirdi programı yazarken ama sürekli her heyetin başkanı ben olurdum. O günkü demokratik söylemler bugün hiç yok.

OHAL 1987’den beri Doğu ve Güneydoğu’da uygulanırdı. Biz iktidara geldiğimizde OHAL’in uygulandığı sadece iki il kalmıştı. Biz OHAL’in Türkiye'de tarihe karışacağını söyleyerek iktidara geldik. Gelir gelmez bu sözümüz gereği OHAL’i kaldırdık. Ama zaten koşullar OHAL olmaması gerektiğini söylüyordu. Böyle başladık ama şimdi 81 ilde sıkı bir OHAL var ve üstelik OHAL hukukunun bile uygulanmadığı bir OHAL var. Anayasa ve OHAL yasasına aykırı yönetilen bir Türkiye var. Bu partinin başlangıç noktası ile bugünkü noktası arasında bir birine zıt olduğunu gösterir. Başlangıçtaki söylem ile bugünkü söylemin zıt olduğunu gösterir.

*Kürt sorunu konusunda neydi AKP’nin tutumu?

Parti programını yazarken de Kürt sorunu konusunda net bir üslup kullanılmamıştır. Bu parti içerisinde Erdoğan ve diğer kesimlerin olduğu ortamlarda çok sıkı bir şekilde tartışılmış, bu tartışma sonrasında net bir duruş gösterilmemiştir. Ne olduğu beli olmayan bir paragraf girmiştir parti programına. Benim hoşlanmadığım bu paragrafı öneren de Abdullah Gül'dür. 'Kimimizin terör sorunu, kimimizin Kürt sorunu, kimimizin güneydoğu sorunu dediği bir sorun' diye başlayan bir tanımlama vardı. Yani adını bile koymaktan tereddüt edilmiş, kimseyi küstürmeyen belirsiz bir tanım. Duruşta bir fluluk vardı ama AKP kurucu kadrosu ağırlıkta Refah Partisi'nden gelen milletvekilleri olduğu için Refah ve Fazilet dönemi Kürt seçmene karşı Erdoğan hocanın sıcak durduğu bir konudur. Böyle bir etnik ayrışmadan hoşlanmazdı. O kültürel algı AKP’ye yansımıştır.

*"Kürt sorunu vardır benim sorunumdur" diyen bir yaklaşıma da tanıklık ettik...

Ondan önce de ben Diyarbakır’a gitmiştim. 2004 ya da 2005 yılında… Tayyip’in 'Kürt sorunu vardır' çıkışını yaptığı ziyaretten önceydi benim gidişim. Baydemir Belediye başkanıydı. Vali bana program gönderdi ve belediye ziyareti bu programda yoktu. Ben belediye ziyaretini ekleyip gönderdim. Uçak havaalanına indi. Vali, belediye başkanı ve halkı aprondan almamıştı içeri. İner inmez Vali bana dedi ki, ‘efendim belediye programı koymuşsunuz ama biz uygun görmüyoruz' Emniyet müdürünü işaret etti. Ona sordum niye uygun görmüyorsunuz? 'Efendim istismar ederler' Başka bir neden var mı, yok dedi. O zaman bu ziyareti yapıyoruz dedim. Vali ve emniyet müdürü belki de ilk kez benimle birlikte belediyeye gitti. Akşam bir yemekli toplantı oldu, yemekli toplantıda protokol konuşmaları başladı, milletvekilleri, vali vs konuştu sonra mikrofonu Vali bana verdi.

Ben protokolü çiğnediniz belediye başkanını atladınız dedim. Düzeni siz bozduğunuz için bende mikrofonu Osman beye (Baydemir’i kast ediyor) veriyorum dedim. Sonra Osman Bey ile birlikte caminin karşısında bir kahvaltıcı var, onunla birlikte oraya gittik. Basın falan da var. Ona Kürtçe 'Kürt halkı adına seni seviyorum' dedim. 'Ez gelek hezdikim' dedim. Ondan sonraki safhalarda da, ben geldim kabinede yahu oralarda ne yapmışsınız diyenler oldu. Tayip’te karamsar, ne yaptın diye tedirgin oldu. Çünkü çizgiyi henüz tutturamamıştı Kürt sorunu konusunda. Daha sonra kendisi de Diyarbakır'a giderek Kürt sorunu benim sorunumdur dedi.

*Daha önemli gelişmeler yaşandığı "çözüm süreci"nden geri döndük. Sizce bu sürecin bozulmasında ne etkili oldu?

Barış süreci başladı ama ben kırılacağını his ediyordum. Desteklemekle birlikte sürecin doğru yönetilmediğini düşünüyordum. Sürecin hassas ve kırılmaya meyal olduğunu düşünüyordum. Siyaseten de AKP bu süreçten yararlanmadığını his etti. Ben öyle zannediyordum ki, süreç nedeniyle oylar HDP’ye değil de Erdoğan’a gitseydi bu sürece 4 el ile sarılırdı. Bunu bir devlet projesi olarak yürütmüyordu, siyaseten yürüttüğü bir işti. Ayrıca müttefiklerini sürekli değiştirir, en çok kime dostsa sonra en fazla ona düşman oluyor. Partinin kuruluş safhasında kim var. Ben hariç kendi isteğimle ayrıldım ama onun dışında neredeyse partinin kurucularından kimse kalmadı.

Kürt süreci başlangıçta muğlaktı, sonra gelişti ama şuanda geldiği nokta kurulduğu noktadaki belirsizlikten çok daha geri ve negatif bir yerde.

Böyle tasarlamamıştık, bugün gelinen noktayı gördüğünüzde nerede yanlış yaptık dediğiniz oluyor mu? Şunu yapsaydık bugün bunlar olmazdı dediğiniz oldu mu hiç?

Hiç olmadı. Çünkü Türkiye’de siyasi partilerde genel başkan çok güçlüdür. Bunu HDP aştı. HDP’de de eşbaşkanlık sistemi var ve bu tek kişinin mutlak güç olmasını engelliyor. Başka dengeleri de var tabii HDP’nin. Ama diğer partiler açısından baktığınızda Siyasi Partiler Yasası açısından genel başkan dediğinizde her şey demek. Biz partiyi kurduğumuzda bu bir şahıs partisi değildir, bu bir kadro partisidir, SPK’ya göre bir genel başkan seçmek zorunda kaldık ama bizde genel başkan eşitler arasında birincidir dedik.

Bu lafı ben kaç kere televizyon programlarında söyledim Erdoğan’da kuruluş safhasında telaffuz etmiştir. Bugün bunu biri söylese AKP’de, onu o gün partiden atarlar. Siyasi Partiler Yasası'na göre genel başkanlar güç merkezidir. Bu bozuk yasal düzenleme karşısında birinin niyeti bozuksa ve genel başkan olmuşsa onu zapt edemezsiniz. Gücünüzde yetmez. Belki işe taahhüt olarak siyasi partiler kanunundan başlamamız lazımdı. Belki iyi bir siyasi partiler kanunu ve projesi olması lazımdı. Genel başkanı mutlak söz sahibi kişiden arındırmamız lazımdı. Atladığınız bir yer vardı derseniz o da budur.

*Bu eşitler arası ilişki nasıl bir kişinin lehine dönmeye başladı?

Tayyip Bey genel başkan olur olmaz bu süreç lehine işlemeye başladı. Zaman hep lehine çalıştı. Ama asıl gücü siyasi yasağının Meclis'te Anayasa değişikliği ile kaldırılıp Siirt'ten milletvekili seçilip Başbakan olması ile başladı.

*Böyle tasarlamamıştık, bugün gelinen noktayı gördüğünüzde nerede yanlış yaptık dediğiniz oluyor mu? Şunu yapsaydık bugün bunlar olmazdı dediğiniz oldu mu hiç?

Hiç olmadı. Çünkü Türkiye’de siyasi partilerde genel başkan çok güçlüdür. Bunu HDP aştı. HDP’de de eş başkanlık sistemi var ve bu tek kişinin mutlak güç olmasını engelliyor. Başka dengeleri de var tabii HDP’nin. Ama diğer partiler açısından baktığınızda Siyasi Partiler Yasası açısından genel başkan dediğinizde her şey demek. Biz partiyi kurduğumuzda bu bir şahıs partisi değildir, bu bir kadro partisidir, SPK’ya göre bir genel başkan seçmek zorunda kaldık ama bizde genel başkan eşitler arasında birincidir dedik. Bu lafı ben kaç kere televizyon programlarında söyledim Erdoğan’da kuruluş safhasında telaffuz etmiştir. Bugün bunu biri söylese AKP’de, onu o gün partiden atarlar.

Siyasi Partiler Yasası'na göre genel başkanlar güç merkezidir. Bu bozuk yasal düzenleme karşısında birinin niyeti bozuksa ve genel başkan olmuşsa onu zapt edemezsiniz. Gücünüzde yetmez. Belki işe taahhüt olarak siyasi partiler kanunundan başlamamız lazımdı. Belki iyi bir siyasi partiler kanunu ve projesi olması lazımdı. Genel başkanı mutlak söz sahibi kişiden arındırmamız lazımdı. Atladığınız bir yer vardı derseniz o da budur.

*Bu eşitler arası ilişki nasıl bir kişinin lehine dönmeye başladı?

Tayyip Bey genel başkan olur olmaz bu süreç lehine işlemeye başladı. Zaman hep lehine çalıştı. Ama asıl gücü siyasi yasağının Meclis'te Anayasa değişikliği ile kaldırılıp Siirt'ten milletvekili seçilip Başbakan olması ile başladı.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı