Gökhan Gençay / Halk Bank Kültür Sanat

'Man of Steel'de, anti kahramanlara özgü vasıflarla donatılmış, zaaflarıyla, arızalı yanlarıyla öne çıkan süper kahramanların beyazperdeyi kapladığı günümüz koşullarında, Süpermen gibi arkaik bir kahramanı, üstüne yapışmış olan hijyenden arındırmak, farklı bir bakışla işlemek gibi zorlu bir işe soyunuluyor. Böylesi bir iddianın altının doldurulduğuna kefil olamasak da, 'Man of Steel'in sinema salonlarında bir-iki saat hoşça vakit geçirmek isteyenlerin ve Süpermen’in iflah olmaz hayranlarının izlemekten pişman olmayacakları bir film olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

Çizgi romanlar, sinema endüstrisini besleyen en önemli kaynaklardan biri olmayı sürdürüyor. Her yaş ve toplumsal gruptan milyonlarca fanatik okur kitlesine sahip çizgi roman serilerinin beyazperdeye transferi de olmazsa olmaz bir kural hâline geldi. Sinema endüstrisinin muktedirleri, çizgi romanların yıllara meydan okuyan popülaritesinin sinema salonlarına seyirci sayısı ve gişe geliri olarak yansıyacağına inandıklarından olsa gerek, çizgi roman kahramanlarını art arda beyazperdeye taşımaya devam ediyorlar. Uyarlamaların büyük bir çoğunluğunun birer gişe canavarına dönüşerek yapımcıların yüzlerini güldürdüğü de bir vakıa.

Çizgi roman âleminin yıldızları koltuğuna kurulmuş süper kahramanlardan bahis açıldığında, her uyarlamanın bir yenisini tetiklediği görülüyor. Bir süre sonra hemen hemen tümü, bir film serisi hâline de geliyor. Örümcek Adam’dan Batman’e, Kedi Kadın’dan Demir Adam’a, Yeşil Fener’den Kaptan Amerika’ya birbirinden farklı pek çok süper kahraman hiç durmaksızın beyazperdede arzı endam ediyor. Bu uyarlamaların bazıları hakikaten kaynak aldığı orijinal çizgi serinin ruhunu, atmosferini yansıtan, ele aldığı kahramanın dünyasına yaratıcı bir bakış açısıyla yaklaşan unutulmaz filmler olarak seyircinin karşısına çıkarken (Christopher Nolan’ın “Batman”leri, özellikle “Kara Şövalye”; Bryan Singer’ın “X-Men”’leri, Ang Lee’nin “Hulk”ı vb), bazıları da kaynak eserle o eseri uyarlayan öznenin perspektiflerinin uyuşmaması neticesinde büyük hayal kırıklıklarına dönüşüyor (Pitof’un yönettiği “Cat Woman” veya Mark Steven Johnson’ın çektiği Ben Affleck’li “Dardevil” vb).

Velhasıl, süper kahramanların beyazperdedeki yolculuğu kesintisiz sürüyor, birbirinden ilginç kostümleriyle yeryüzünde adaleti sağlamayı görev bellemiş süper insanların modası hiç geçmiyor. Zamanla çizgi roman piyasasında kıyıda köşede kalmış, büyük satış rakamlarına ulaşamamış çizgi karakterler bile, ellerini ovuşturan yapımcıların marifetiyle sinema salonlarında kendilerine yer buluyor, süper kahramanlar arasındaki gişe yarışına katılıyorlar. Endüstri, üst üste çekilen filmlerle bir doyma noktasına ulaşınca, değişmez bir taktik olarak, ciddi hayran kitlelerine sahip olduğu bilinen, çizgi romanların kaymak tabakasında yer alan süper kahramanlara tekrar dönüş yapıyor. Yapımcılar, yeni kahramanların maceralarının yeterince beğenilip beğenilmeyeceği hususunda risk almaktansa, gelir getirmesi garanti projelere yönelmeyi tercih ediyorlar.

1938 yılında Jerry Siegel ve Joe Shuster adlı iki gencin yarattığı “Süpermen”, o tarihten günümüze şöhretinden pek fazla bir şey kaybetmemiş bir süper kahraman, hatta süper kahramanların atası olarak beyazperdenin de gözdesi. DC Comics’in en popüler kahramanı beyazperdede defalarca hayranlarıyla buluşmuş olsa da, yapımcıların, yönetmenlerin yeni projelerine konu olmayı sürdürüyor. Öyle ki, birtakım ünlü yönetmenlerin “Süpermen”i yenilikçi bir yoruma tabi tutmak için seferber oldukları haberlerinin ortalığa saçılmadığı bir sezon yok gibi. Ama bütün bu dedikodulara konu olan projelerin birçoğunun hayata geçirilmesi hususunda herhangi bir somut adım atıldığı da söylenemez.

“X-Men” filmleriyle harikalar yaratan Bryan Singer gibi yaratıcı bir yönetmenin, 2006 yılında Süpermen’e el atışı ve çektiği “Süpermen Dönüyor” filmiyle tam manasıyla çuvallayışı hâlâ unutulmuş değil. Nitekim, “Süpermen” hayranları açısından Christopher Reeves’in Kriptonlu kahramanı canlandırdığı, Richard Donner’ın yönetmen koltuğunda oturduğu, 1978 yılı yapımı “Süpermen”, hâlâ özel bir yere sahip. Süpermen’i eğlenceli ve ironik bir bakış açısıyla ele alan Donner’ın samimi yaklaşımı, Christopher Reeves’in naif hâlleriyle hafızalara kazınan performansıyla birleşince, ortaya hem popüler bir yapım çıkmış hem de "Süpermen" üçlemesinin ilk adımı atılmış olmuştu. 

2013 model “Süpermen” filminin omurgası, fantastik kahramanın bütün bu geçmiş sinemasal mirasının uzun uzun analiz edilmesiyle inşa edilmiş. Süpermen’e el atmak için can atan pek çok yönetmen sırada beklerken, “300 Spartalı”yla rüştünü ispatlayan Zack Snyder’in yönetmen olarak seçilmesi de tüm zamanların en büyük pop kültür ikonlarından biri olan Süpermen’e yeni bir soluk kazandırmak için yapılan beyin fırtınalarının sonucu. Christopher Nolan’ın gerçekçi ve karanlık “Batman” üçlemesinden feyzalan ekip, Süpermen’i de yenilikçi bir hikâye örgüsüyle, farklı bir yaklaşımla beyazperdeye taşımaya niyet etmiş. Bugüne kadar çekilen tüm Süpermen uyarlamalarının eğlenceli, çocuksu dokusunu yadsıyan karanlık bir Süpermen’i ortaya çıkarmak amaçlanmış “Man of Steel”de. Nitekim, Nolan’ın “Kara Şövalye” üçlemesinin senaryolarını kaleme alan David S. Goyer’ın “Man of Steel”in de senaryosunu yazması, Chiristopher Nolan’ın bizzat filmin yapımcıları arasında yer alması da bu gerçeğin göstergeleri.

Peki, bütün bu çabalar amacına ulaşmış mı? Süpermen’in defalarca ele alınmış öyküsünü tekrar en baştan başlayarak, ama bu sefer karanlık bir tonda anlatmakta başarılı olunmuş mu? Eski kahramana farklı bir ruh kazandırılabilmiş, süper kahramanların en yaşlısına arzulanan gençlik aşısı vurulabilmiş mi? Bu ve buna benzer sorulara net yanıtlar vermek zor. Klişe bir deyişle, meseleye bardağın hangi tarafını öne çıkararak baktığınıza göre yanıtınız değişebilir. Bardağın boş tarafını öne çıkarırsanız, böylesine bilindik bir hikâyenin genel geçer formüllere sadık kalınarak zorlama atraksiyonlarla yeniden anlatılmasının pek de heyecan verici sonuçlar yaratmadığını, amaçlanan derinlikli yapının, varoluşsal sorunlarla boğuşan süper kahraman portresinin tam anlamıyla peliküle aktarılamadığını söyleyebilirsiniz. Yok eğer, bardağın dolu tarafından bakma yanlısıysanız, bugüne değin Süpermen’i basit, katmanlardan yoksun hikâyelerle, gerçeklerin üzerinden yumuşak biçimde geçildiği steril bir atmosferde izlemeye alışanların onun insani zaaflarına, kendi gezegeni Kripton’dan uzakta, dünyada sürgünde yaşamaya mahkûm bir yabancı olarak hissettiği melankoliye vurgu yapılmasının memnuniyet verici olduğunun altını çizersiniz.

“Man of Steel”de ilk yayımlandığı günden beri müesses nizamın bekçisi olarak işlev gören, bu bağlamda tarihin en muhafazakâr çizgi roman kahramanlarından biri olan Süpermen’in hikâyesi en baştan başlanarak anlatılıyor. Hikâye fazlasıyla bilindik aslında: Kripton gezegenindeki büyük yıkımdan kurtulması için ailesi tarafından dünyaya gönderilen bir çocuk, ABD’nin taşrasında bir tarlaya düşüyor. Çocuğu bulan Kent ailesi, ona Clark adını veriyor ve kendi evlatlarıymış gibi yetiştiriyor. Clark büyüdükçe insanüstü yeteneklere sahip olduğunu fark ediyor ve gerçek kimliğini keşfediyor. Süper güçlerini adım adım keşfeden, bu dünyaya ait olmadığını öğrenen genç Clark, Kent ailesiyle yaşadığı küçük çiftlikte daralıyor, varoluşsal sorunlarla boğuşmaya başlıyor. Dünyadaki varlığını sorgulayan Clark, bir yandan da günlük yaşamına devam ediyor ve utangaç, silik bir karaktere sahip Clark Kent kabuğunu kırıyor, pelerinli, taytlı bir süper kahraman olarak ortaya çıkıyor ve kötülerin korkulu rüyası oluyor. Suçlularla mücadele ederken, karmaşık gönül ilişkilerine de bulaşıyor tabii ki. Bir süre sonra da, en güçlü düşmanlarıyla, kendi gezegeni Kripton’dan gelen General Zod ve adamlarıyla dünyayı kurtarma uğruna savaşmak zorunda kalıyor.

Yönetmen Zach Snyder, çizgi roman estetiğine özgü görselliği gerçekçi biçimde ele alışıyla, Süpermen mitolojisini sunumuyla göz dolduruyor. Snyder, özellikle Kripton gezegeninin tasarımında kendine has yeteneklerini sergileme imkânı buluyor. Yeni Süpermen Henry Cavill’e de diyecek bir şey yok; İngiliz aktör role cuk oturmuş. Louise Lane’de Amy Adams, Süpermen’in kadim düşmanı General Zod’da ise Michael Shannon “Man of Steel”in enerjisini artıran performanslara imza atıyorlar.

“Man of Stell”de, anti kahramanlara özgü vasıflarla donatılmış, zaaflarıyla, arızalı yanlarıyla öne çıkan süper kahramanların beyazperdeyi kapladığı günümüz koşullarında, Süpermen gibi arkaik bir kahramanı, üstüne yapışmış olan hijyenden arındırmak, farklı bir bakışla işlemek gibi zorlu bir işe soyunuluyor. Böylesi bir iddianın altının doldurulduğuna kefil olamasak da, “Man of Steel”in sinema salonlarında bir-iki saat hoşça vakit geçirmek isteyenlerin ve Süpermen’in iflah olmaz hayranlarının izlemekten pişman olmayacakları bir film olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

Film Adı

:

Man of Steel

Yönetmen

:

Zach Snyder

Oyuncular

:

Henry Cavill, Amy Adams, Michael Shannon

Senaryo

:

David S. Goyer

Ülke

:

ABD

Yapım Tarihi

:

2013