Elif Yıldırım / Demokrat Haber İsviçre

Fatih Akın’ın The Cut adlı filmi İsviçreli sinema eleştirmenlerinin de dikkatini çekiyor. Ermeni Soykırımı’nın konu edinildiği filmin yankıları devam ediyor.

İsviçre’de yayınlanan Der Bund isimli gazetenin Kültür ekinde 8 Ekim tarihinde Rudolph Jula imzası ile yayınlanan yazıda, The Cut filmi ile oldukça hassas bir konu olan Ermeni soykırımını konu edinen Akın’ın aslında Türkiye resmi tarih tezlerine tamamen uyan bir anlatım seçmiş olması ağır bir dille eleştiriliyor.

Ermeni ve Yahudi halklarının trajedilerinin anlatıldığı ‘Piyanist’, ‘Schindlerin Listesi’, ‘Ararat’ gibi filmlerin yanında Akın’ın filminin çok yüzeysel kaldığı eleştirisi yazıda ilk göze çarpan nokta.

ŞEYTAN AYRINTIDA GİZLİDİR

Yazar sadece sinemasal açıdan değil Ermeni Soykırımı ve dönem tarihine ilişkin de eleştiri getiriyor: "Bu bir masal olmalıydı, beyaz perdede ‘bir zamanlar’ yazısı göründü. Ardından kamera haritada Mardin şehrine yakınlaştı, Mardin bugünkü Türkiye’nin güneyinde bir şehirdir. Ermeni tarihiyle daha derin bağları olan Klikya, Zeytun ya da Van yerine içinde hemen hemen hiç Ermeni yaşamamış bir şehir seçilmiş. Hikaye ilk burada tökezliyor.”

Tarihi kaynaklara göre o dönemde Mardin’de hiristiyan nüfusun sadece yüzde altısını Ermeniler, kalan yüzde doksan dörtlük kesimini Süryaniler oluşturuyor. Filme damgasını vuran tarihi yapıların Asuri mimarisinin örnekleri olduğunu da vurgulayan Jula, belki bunun sanatçı özgürlüğü ile açıklanabileceğini de kabul etmekte.

Mardin’in tarihi dokusunun pek çok yerli yapıma da ev sahipliği yaptığı gerçeği Türkiyeli sinemaseverlerin malumu. Jula’nın yazısında temel aldığı yanıyla ise, tarihi bir gerçeğe ait bir tanıklık iddiasında olan bir yapımın kesinlikle bu tür ince ve önemli ayrıntıları göz ardı edemeyecek yeterli danışman kadrosu ile çalışması zorunlu.

RESMİ TARİHLE YÜZLEŞMEK

Jula’nın Akın’ın filmi ‘The Cut’ a yönelttiği en temel eleştiri, filmin Türkiye’de konu ile ilgili herhangi bir resmi tezle çelişmeme çabası.

Filmin hikayesini özetleyen Jula , filmde “Tanrının bu kadar acıya neden izin verdiği” gibi düşünce sarmalında birkaç kez döndüğünü ve bu ahlaki çıkarsamanın asıl sorgulanması gereken politik sorumluluğu gölgelediğinin altını kalın harflerle çizmiş.

Filmde ‘Soykırım’ kelimesinden imtina edilmesinin ise resmi tarihle bire bir örtüştüğünü yazan Jula, “trajik olaylar yaşandığı” gerçeğinin Türk devleti tarafından da zaten kabul edildiğini ama özellikle “Soykırım” kelimesinden kaçınıldığını vurguluyor.

Filmde pek çok noktanın belirsiz bırakıldığını da ifade eden Jula ekliyor: “Ermeniler şu an yönetici olmayan ‘sultanın emri’ ile götürüldüler. Çalışma Kamplarındaki zorunlu işçiler jandarma ya da asker tarafından değil paralı askerler tarafından toplandı ve götürüldü. Yalnız bu paralı askerlerin kimin hizmetinde oldukları sorusu açık bırakılıyor.’

Jula, Fatih Akın’ın filminde Ermeni Soykırımı’ndaki Almanya’nın suç ortaklığına hiç değinmemiş olmasına da dikkatbçekiyor. Bu eksikliği Türkiye kökenli bir Alman yönetmen olan Fatih Akın’ın sadece Türk resmi tarihi ile değil Alman tarihi ile de barışık kalma çabası olarak analiz ediyor yazar.

Jula şöyle yazıyor:

“The Cut yüzleşmekten kaçınıyor. Bütün eksik ve değinilmemiş noktaları ile oportünist bir tad veriyor. Bu filmin Mezopotamya’da Gayri Müslimlerin yeniden sıkıştırıldıkları ve kıyımla yüz yüze kaldığı bu günlerde sinemalarda yerini alacağını kimse bilemezdi. Aslında tarihsel bilginiz olmasa da bugünün savaş resimlerini gördüğünüzde, filmde neyin eksik olduğunu anlıyorsunuz.”

Jula gerçek arayışının temel olarak resmi tarih ile yüzleşme yolu ile olabileceğini vurguladığı yazısında Fatih Akın’a acımasız eleştiriler yöneltmiş.

Rudolph Jula'nın yazısının link: derbund.ch