Beşiktaş Oğuzhan, Olcay, Gökhan Töre, Veli ve Atiba ile oluşturduğu takım omurgasıyla 2013-2014 ve 2014-2015 sezonlarında oynadığı 8 derbi maçında 6 mağlubiyet ve 2 beraberlik almış. Bu süre içinde Galatasaray’a 4 maçta da mağlup olmuş, Fenerbahçe’yle karşılaşmalarında ise 2 beraberlik almış ve 2 kez mağlup olmuş. Geçtiğimiz sezon oynanan derbi maçlarında ise gol bile atamamış. Beşiktaş bu sekiz maç içinde en gösterişli oyununu 2013-2014 sezonunda Fenerbahçe karşı oynamıştı. İlk yarıyı 1-3 önde kapamış, ikinci yarı ise 10 kişi oynayan rakibi karşısında 3-3 skorla sahadan ayrılmıştı. Dolayısıyla Beşiktaş’ın son iki sezonda hak edip de kaybettiği bir derbi maçını hatırlamak güç. Yani hem kötü oynamış hem de kötü oynarken puan almayı becerebilecek gücü gösterememiş.

Pazar günü için ise Beşiktaş için derbi kazanma vakti gelmişti ancak iyi oynayarak değil. Güneş maç öncesi futbolculara “Belki şampiyon olamadınız ama son iki yılda ortaya koyduğunuz futbolla herkesin beğenisini kazandınız. Şu anda da ligin en iyi oynayan takımlarından biriyiz. Son iki sezonda derbi kazanamamış olabilirsiniz. Ancak Fenerbahçe karşısına çıkarken bunu aklınızda çıkartın. Şundan emin olun, eğer kendinize güvenip her zamanki futbolunuzu oynarsanız kimse sizin önünüzde duramaz. Sakin kalmak ve ne olursa olsun panik yapmamak çok önemli” demişti. Güneş’in bu konuşması haksız sayılmazdı. Son iki yıldır Beşiktaş taraflı tarafsız herkesin beğenisi kazanan bir oyun oynuyordu ancak derbi kazanamadığı gibi son düzlükte şampiyonluğu rakiplerine bırakıyordu. Ancak geçtiğimiz iki yıl ile bu sezon için söyleyebileceğimiz en önemli fark takımın artık olgunlaşmış bir düzeye ulaşmış olması. Takım bu olgunlaşma çıtasını iki yıl derbi kazanamama gibi büyük bir baskıyı aşarak gerçekleştirdi. Maça Beşiktaş’ın bu baskı ile çıktığını unutmamak gerekir. Ancak iyi, gösterişli bir oyun gücü ile derbiyi kazanmadı, sakin kalarak başardı ve sırası geldiğinde reaksiyon göstererek başardı bunu.

Beşiktaş maça ilk beş dakika ev sahibi olduğunu hissettirmek istercesine başladı. Şenol Güneş maça muhtemelen ileride daha baskılı ve organize olan bir takım hayal ederek çıkmıştı. Ancak İlk beş dakikadan sonra bu niyet pek de sökmedi.

Fenerbahçe sahaya pres gücü yüksek oyuncularla başlamıştı ve 5. Dakikadan sonra oyunun kontrolünü eline aldı ve oyunu Beşiktaş’ın sahasına yıktı. Düzenli ve organize görünen Fenerbahçe’yken Rodolfo ve Beck Beşiktaş’ın savunmasını ayakta tutan isimlerdi. 15. Dakikaya geldiğimizde topla oynama oranı % 61 ile deplasman ekibi Fenerbahçe lehineydi ve bu oran maçın gidişatını özetliyordu aslında .

Bu dakikadan sonra Şenol Güneş ileride organize olan baskı yapan bir takımdan ziyade hücum presi ile kapacağı toplardan umut beslemeye karar vermiş olmalı ki iki hücum presinin karşılığında kazanılan iki duran top Beşiktaş’a iki gol kazandıracaktı. Kabul edelim son dönemlerde siyah-beyazlı taraftarlar için 2-0 öne geçmek rahatlamak ya da bu maçı aldık demek anlamına gelmiyor. Nitekim 2-0 öne geçtikten sonra Fenerbahçe’nin dengesi bozulmuş Beşiktaş oyunun egemenliğini ele geçirdi dediğimiz anlarda Tosic Fenerbahçe adına hakkaniyeti sağlamak istemiş olacak ki Gençlerbirliği maçından sonra bir kez daha rakip kale yerine kendi kalesini tercih edecek ve fark bire inecekti.

Güneş bu sezon alışageldik üzere takımın direncini artırmak ve kaptığı toplarla hızlı hücuma çıkmak adına ikinci yarıda oyuna Sosa’nın yerine Necip’i aldı… 2-1 önde olmak Necip adına bulunmaz fırsattı. Ayrıca Sosa’nın performansı da bunu zorunlu kılıyordu. Bu haftaya kadar Sosa için kilit oyuncu yorumlarını enteresan buluyorum. Belirgin bir performans düşüklüğü mevcut. Sezon başından bu yana bir kilit oyuncu aranıyorsa Oğuzhan başı çekecektir, Sosa değil.

İkinci yarı Fenerbahçe’nin iştahlı oyunuyla başladı. Necip’in oyuna girmesi Atiba’yı rahatlatsa da oyun fiziki mücadeleye dönüşmüş faul sayıları artmış ve geçen iki sezon sıkça yaşadığımız geriye yaslanma hali yeniden nüksetmişti. Bu dakikada Ersan’ın ikinci sarı kartı görmüş olması gerekiyordu aslında. Van Persie’nin oyunda olması, savunmanın bu dakikalarda dağılması, ve Beşiktaşlı oyuncuların Volkan’dan ziyade topun çıkıp çıkmadığı ile uğraşmaları Fenerbahçe’ye beraberliği getirecekti. Siyah-beyazlı ekibin oyun çıtasını yükselten dakikalar ise bu golden sonra başlayacaktı. Geçmiş sezonlardaki gibi takım geriye yaslanmaktan ziyade oyunu yeniden isteyecek ve takım halinde reaksiyon gösterecekti. Oğuzhan yeniden devreye girecek ve Şener’in arkasında ki boşlukta Gökhan Töre’yi görecekti, Gökhan Töre ise Gomez’e bildiği en iyi işi yaptıracaktı. Bu gol Beşiktaş’a galibiyeti getirecekti. Golün ardından top hakimiyeti bir süre daha siyah-beyazlılarda olsa da Fenerbahçe oyuna Diego’nun da girmesi ile ağırlığını koyacaktı. Ancak bu dakikalarda Olcay’ın ve Beck’in temposu Rhodolfo’nun sükuneti oyunu Beşiktaş’a getirecekti.

İki sezonun ardından daha fazla koşarak ama daha az pozisyona girip daha çok atarak bir derbiyi Beşiktaş kazanacaktı. Ancak Şenol Güneş’in aklındaki oyunun bu olduğunu düşünmüyorum. Çok daha pozisyon alternatifli ve oyunu ileride oynayabilen bir oyun hayal ettiği kesin. Tolgay ve Veli’nin dönüşü bu oyunu oynatmak adına işini kolaylaştıracaktır muhtemelen.

Kalitesi düşük ama golleri ile heyecanlı bir maç izledik. 80 bin kişilik tribünlerde ise resmi rakamlara göre 30 bin civarında siyah-beyazlı taraftar maçı izledi. Bizlerde o boş tribünleri görüp bu hayatta deplasman yasağı neden var diye futbolu yönetenlere soracak ve içlendik.