Dün akşam Kadiköy’de yeni bir sokak keşfettim. Şahane bir yer, Piriçavuş sokak. Bundan sonra canım sokakta oturmak, insanların arasına karışmak istediği zaman oraya gideceğim.

Sokağın girişinde güzel bir yer var, adı Entropi Sahne.

Orada Sarmaşık filminin gösterimi vardı. Güzel bir mekan ve konserler, film gösterimleri gibi sosyal faaliyetler oluyormuş, ben yeni öğrendim.

Sahiplerinden özür dilerim, dün akşam filmin sonunda yanımda oturan küçük adamla dalaşmamdan dolayı tansiyon yükselince kapıda bana nazikçe, idare edin der gibi nazik bir hareket yapıp, gülümseyen beyefendiye surat astığım için üzgünüm.

Yanımdaki küçük adam filmin ortasında, kahkahalarımın arasında bana “lütfen biraz sessiz olur musunuz” deyince ben de hayır olamam dedim, sonra bir şey daha söyledi duyamadım. Film bitince pardon siz ne söylediniz duymadım dedim, o da ayağa kalkıp, siz hayatınızda hiç topluma karışmadınız anlaşılan, nasıl davranılması gerektiğini bilmiyorsunuz dedi.

Film boyunca gürültü yapmışım. Sizce bu film gülünecek bir film miydi dedi. Klasik şeyler işte. Ama ben de gürültülüydüm gerekten. Sonra önünde duvar gibi durdum. Her neyse klasik şeyler işte.

Filmin konusu olan erkek dünyasına onun eksik erkek dünyasının paralel olması. O yüzden konuma cuk oturdu ben de girizgahı böyle yaptım.

Yanımda oturan küçük adam ruhunda fazla kadın beslemediği için henüz küçük.

Kimileri de sadece beslenir ama beslemeyi bilmez. Bu hayatının alıp/ vermeyi bilmeme düsturundan kaynaklanır. O da ayrı bir konu.

Biz insanlar büyürken dünyamıza kadınlar ve erkekler alırız.

Şayet bir büyücü değilseniz yani dünyayı nesneler üzerinden kelimeleri kadim diliyle keşfedip hissetmeyi ve dünyaya karışmayı öğrenmediyseniz birbiriniz üzerinden öğrenmek zorundasınız.

En çok da karşı cinste öğreniriz kendimizi. En gizli yanlarımız karşı cinsle açılır. Bir tezatlık gerekir çünkü. Bu hayatın matematiğinde saklıdır.

Bu kapsayan ve kapsanan şeklinde olur. Kapsayan diğerinin sorumluluğunu alıp onu bir dantel gibi işler. Bir örümceğin ağını örmesi gibi karşı tarafın bir yanını ortaya çıkarıp onu dokur. Görevi tamamlandığında ise alanı terk eder.

Bu küçük adam henüz fazla kadın tanımamış dünyasına dahil etmemiş, o yüzden bir kadının karşısında nasıl durması gerektiğini, insanla empati kurmayı beceremiyor. Umarım ölmeden büyür.

Filme gelince Tolga Karaçelik’in senaryosunu yazıp yönettiği Sarmaşık film İngiliz şair filozof Samuel Taylor Coleridge’nin bir şiiriyle başladı.

“Direkler eğik, burnumuz batmış suya / İnsan düşmanının sillesinden kaçar ya / Soluğunu ensesinde duya duya / Ve koşar başını hiç kaldırmadan / Gemi öyle koştu, rüzgâr öyle coştu / Kaçtık güneye hiç durmadan”

İflas eden bir armatörün gemisinde önce denizin sonra armatörün kaderinin tutsağı olan denizcilerin aç susuz kaldığı gemide zamanla nasıl delirmenin eşiğine geldiğini anlatıyor film.

Bütün oyuncular muhteşem bir performans sergiliyorlar.

İki karakter var karadaki hayatta tutunamayıp denize kaçmışlar. Uyumsuzlar, dünyayı kaldıramıyorlar. Dünyada onları kaldıramıyor. Madde bağımlısı bu iki tip göz göze geldiklerinde birbirlerini tanıyorlar. Tüm dünyanın aynı hardan geçmiş insanları gibi. Hep birlikte takılıyorlar.

İnsanın amacı olmazsa, mana yok olursa kuralsızlık insanın boyunu aşıp onu esiri ediyor.

Bizim denizcilerde geminin içinde zamanla manayı kaybediyorlar. Çünkü çalışmalarına gerek yok. Ne maaş var, ne yemek ne bir kıpırtı. Kaptan kendi köşkünde bu zamana kadar yaşadığı kolay ideallerine sığınmış adamlarını bu uğurda harcamakta bir dakika bile tereddüt etmeyen yaşlı bir adam. Her akşam rakısı geliyor. Ezberlediği prosedürü dikte ettirdiği adamlar sofrasında geminin işinin özetini aldığı adamlar gemiyi terk edince ayak takımı ile baş başa kalınca daha aradaki boşluk alınca o fazla yukarıda kalınca olanlar oluyor.

İlk önce her akşam ona rakısını getiren adam isyan ateşini yakıyor.

Ateş zamanla gemiyi sarıyor. Hepsi kaptanın gemide kalmakta ısrar etmesini anlamıyor ve onu suçluyor. Üstelik kendi aralarında kopuşlar ayrılıklar büyüyor.

Erkeklerin dünyasını çok güzel anlatıyor film. Üstelik küfürler üzerinden. Benim gibi küfürbaz bir kadının böyle bir filme kayıtsız kalması mümkün değil elbet. O yüzden onların kavgaları beni çok güldür. Özünde de komikti zaten. Yaralı yanı onlar korkak zayıf insani olan yanlarıydı. Küçük adamda bunlarla empati kurmuş ve tanımış olmalı ki filmi hiç komik bulmadı. Yaralı olanlar sızıları dinse bile birbirilerini yaralarından tanırlar.

Kendilerini keşfedip merhamet etmeyi öğrenenler önce kendileriyle alay edenlerdir.

Filmin hayal kırıklığı yaratan yanı adından kaynaklık mı bilmem erkeklerin birbirlerine şiddet uyguladıkları bir zaman da bedenlerinden çıkan sarmaşıkların gemiyi sarması.

Bu metaforla yönetmen/senarist herhalde geminin gemicilere nüfus ettiğini seyirciye ulaştırmak istedi.

Erkek dünyasının o yırtıcı gerçekliğinden sonra her yerlerinden sarmaşık çıkması çelişki olarak aslında şimdi anlatırken çarpıcı oldu o zaman bu kadar değmemişti bana. Bir duygunun insanda demlenmesi olayına şahit oluyorum şuan da kendimde. Şimdi yazarken sevdim sarmaşık olayını ama yine de sonu kaosla bitti. Daha net olabilirdi. Aklımda kalmadı çünkü. Kalmalı onu da bilmiyorum. O kadar yetkin değilim.

Ve Nadir Sarıbacak. Elmalar armutlar gibi insanları ayırmak istemiyorum. Ama bu filmde bambaşka biri olmuştu. Konuşması o kadar farklıydı ki ağzına dişlerine özel bir şey yaptılar da öyle değişti yüzü diye bile düşündüm. Yayvan dişleri önde, yılışık bir surat. Acayip gerçek bir karakterdi. Tam bir baş belası. Bir o kadar da kırılgan. Ondan nefret edemiyorsun o kadar sahici ki elbette senaristin bunda payı çok fazla. Kötü bir senaryo dünyanın en iyi oyuncusunu dibe indirir, elini kolunu bağlar. Bu karakter o kadar sahici ki onun yaralı yanları, o hırçınlığının gerisini en kör seyircinin görmemesi mümkün değil.

Ve geminin her tarafında dolaşan salyangozlar. Yerin üstünde suyun ortasında yer altı metaforu, bence muhteşemdi.
Gişe Memuru filmini de çok beğenmiştim. Bu filmde onun üzerinde gayet başarılı gemicilerin üzerinden erkek dünyasını anlatan manalı bir filmdi.

Güzel geceydi vesile olan herkese minnettarım.

O sokakta bir bira içemeden kahkahalarımı sokağın kedileriyle paylaşmadan döndüğüm için biraz buruğum, artık bir daha ki dost gecelerine.

Güzel Günlerde Görüşelim efendim.