İçimden çıktın, içinden çektim ve seçtim. Şen ve şirin varlığını bahşetmiş olana yakarışım. Nasıl da anlamsızlaştırdın senin dışında kalanı. Verdikçe eksilendim, durdukça alan oldum. Tüm o eylemsizliğiyle, gözledikçe yol alan... Ev sahibi benim, gelip geçenim misafir; hüznüm, üzüntüm, kederim, elemim, sevincim, huzurum ve korkum, birer fani konuk. Bense asıl hancı. İçinde bu kadar acı varken, nasıl çatırdamaz yerkabuğu ya Rabbi!

İnsanoğlunun bütün oyuncaklarını saçıp savurmuşsun, istek ve hevesten uzak, mecalsiz ve cansız. Oyuncaklarla oynamak bir yana, oyuna ve oyunculara bakmıyorsun bile. Boyalara bulanmış, teni terk etmişsin. Kuralları koyuyor ve bozuyor, hükümlerine onay arıyorsun. Girdap gibisin, boyuna boğuyorsun bolluğunla. Yörüngendekini eritiyorsun. İtip, bitirip, eskitiyorsun...

Benimse kolayda bir sarkacım var, gidip geliyorum, özlüyor ve kayboluyorum. Kendimden kaçıyorken, yakalanıyorum bana. Ruh zihni teskin etmeye çalışırken yakalanıyor kıskıvrak. Yakalayan kim, ya yakalanan? Teslim olan kim ve telkin eden? Çöküyor yavaş yavaş düşünceler, bırakıyor kendini o şuh boşluğa... Tam pes etmek üzereyken, taş çektim... Şah!