Sarayın ve onun emrindeki AKP'nin ülkemizi getirdiği berbat duruma bakın:

Beyni yıkanmış, üstelik polis tarafından bilinen bir cani çete üyesi, elini kolunu sallaya sallaya “kalem ve defterden başka bir şeyi” olmayan gençlerimizi alçakça katlediyor.

EN AĞIR SİLAH KALEM VE KAĞIT

Henüz 20 yaşındaki kızı Hatice Ezgi Sadet'in cenazesinde şöyle diyor acılı baba Ali Sadet: "Kalem ve defterden başka bir şeyleri yoktu. Bunların da silah olduğunu herkes biliyor zaten. Türkiye'de en ağır silah, kalem ve kağıttır."

Bu korkunç katliama varan sürecin birinci derece sorumlusu olanlar ve onların basın bülteni olan paçavralar, dezenformasyon televizyonları, bırakın bu acıya ortak olmayı, ölenleri ve acılı ailelerini suçluyor. Darbecilere yalakalıkla bilinen bir ailenin, kendini bilmez oğlu, beyaz toroslarla katliam ve faili meçhul çağrısı yapıyor.

Bu nefret söylemleri ile politize olan, zaten Aleviyi, Ermeniyi, Kürdü düşman olarak gören, potansiyel IŞİD sempatizanı gençler de “patlarken çok güzelsin Suruç” diye yazabiliyor. Bunu yazanın nasıl insanlıktan bu kadar uzaklaşabildiğini sorgulamayanlar, “Katil IŞİD” diyemeyenler, utanmadan “katil Demirtaş” diye linç kampanyası başlatıyor. Bu da yetmiyor, vicdansızca ve ahlaksızca, o masum ve mazlum gençlerin cesetlerini çiğneyerek, göstermelik bir IŞİD operasyonu yaparken, diğer yanda Kürtleri, Alevileri ve solcuları tutukluyor, Günay Özarslan'ı yargısız infaz ediyor, cenazede Alevilerin ibadethanesine gaz bombaları ile saldırıyor.

Evet, işte Muaviye siyaseti tam da budur: IŞİD'e operasyon yapıyorum diye dünyayı kandırıp, muhalifleri tutuklamak, Kandil'i vurmak ve ülkeyi Suriye'de savaşa sürüklemek.

BU BİR DARBEDİR

Bu çılgın zihniyet, barış yanlılarını susturuyor, barış mitingini yasaklıyor, basını sansürlüyor, zulümlerini gizlemek için sitelere erişim yasağı getiriyor. Adını açıkça koyalım, bu bir darbedir. Sarayın, AKP, polis ve asker ile birlikte yaptığı bir darbedir. Bugün bu darbeyi savunan, meşrulaştıran kim varsa, bu darbeyi eleştirmeyip, “masayı Kürt hareketi devirdi” yalanını söyleyen kim varsa, doğrudan sarayın çıkarı için savaşı savunan bir militaristtir.

AKP BİR SAVAŞIN PİYONU OLMAYI SEÇTİ

Oysa, 7 Haziran'da HDP bir hayali ve mucizeyi gerçekleştirmişti. Mezhepçi, milliyetçi ve vahşi kapitalist bir rejimin pençesinde nefes alamaz hale gelen toplumun ezilen birçok kesiminin desteğini almış, verdiği sözü tutarak Erdoğan'ı başkan yaptırmamış ve büyük bir demokratikleşme umudu yaratmıştı. Eğer, on yıldır topluma, AKP ve tabanının ne kadar demokrat olduğuna ilişkin masallar anlatan Etyen Mahçupyan, Halil Berktay, vs. gibi partisiz AKP'lilerin spekülatif iddialarının milyonda biri dahi doğru olsaydı, AKP bu mesajı okur, sarayı etkisizleştirmeye, barış sürecini ve demokratikleştirmeyi önemseyen bir koalisyonu samimi olarak kurmaya çalışırdı. Oysa, AKP, zamane Muaviyesinin emrinde, bir savaşın piyonu olmayı seçti.

SAVAŞ CEPHESİNİN KALEMLERİ

İslamcıların sözde en çözüm yanlıları da, hiç tereddüt etmeden savaş cephesinin gönüllü askerleri oldu. Sarayın çıkarları için yoksul çocukları ölürken savaş çığlıkları atan Kaplanlar, Bayraktarlar, Tenekeciler savaş cephesinin kalemleri oldular. Vicdansız ve duygusuz birinden şair olur mu bilemeyiz, ama “millet ve devlet düşmanlarıyla aynı otobüse biniyor, belki de aynı binada oturuyoruz” diye düşünen bir kafanın faşizm ile ilişkisi tartışılmaz. Sonunda Türkiye'nin Sünni devlet olduğunu iddia edecekseniz, bunca yıl insanları niye kandırdınız, yalandan açılımları desteklediniz? (İlgili haber: demokrathaber.org )

Sünni devletten söz eden mezhepçi bir zihniyet barış sürecini yürütebilir mi, bu ülkeyi demokratikleştirebilir mi, eşit yurttaşlığı gerçekleştirebilir mi? IŞİD denen cani sürüsü de Sünni devletten söz etmiyor mu?

LİBERAL VASAT İSLAMCILARLA ELELE VERİP YALAN VE KOMPLOLARLA DOLU YENİ BİR TARİH YAZDI

Ne yazık ki, bu rejim destekçileri, devleti ele geçirinceye kadar anti-devletçi, anti-militarist görünmeye çalıştı. Ülkenin liberal vasatı da, bugün savaş çığırtkanlığı yapan bu kalemleri eleştiren herkesi entelektüel şiddet ile susturdu. Laiklikten söz edenleri İslamofobik olmak ile, yolsuzluktan söz edenleri büyük dönüşümü görmeyip askeri vesayete destek vermekle suçladı. Liberal vasatın önde gelen figürleri, önceleri cemaati eleştirmeyi nefret söylemi olarak sunarken, cemaat ile AKP kanlı bıçaklı olduktan sonra Erdoğan'ı eleştirmeyi nefret söylemi diye niteledi.

Halil Berktay, Erdoğan'ın en büyük nefret söylemine uğradığını iddia edebildi. Liberal vasat sol düşmanlığında İslamcılarla elele verip, solu darbecilikle özdeşleştiren yalan ve komplolarla dolu yeni bir tarih yazdı. Maraş'ı, Sivas'ı komplolara bağlayıp, katliama ortak olan karanlık sosyolojiyi önemsizleştirdi. Bu katliamlardaki sosyoloji ile IŞİD arasındaki benzerlikleri yok saydı. Liberal vasat, 'Alternatif yok' mottosu ile, siyasetin bütün kanallarının tıkanmasına hizmet ederek, siyaseti AKP ile uzlaşmaya indirgeyerek, AKP'nin otoriterleşmesine katkıda bulundu. İşte, HDP (ve BDP) referandum da dahil olmak üzere, bu liberal vasata hiç teslim olmayarak, Erdoğan ve AKP'nin demokratikleşmeye verdiği tahribatın azaltılmasında daima önemli bir rol oynadı. O yüzden BDP referandumda evet demediği zaman, o günlerin liberal vasatının öne çıkan figürü Ahmet Altan, Demirtaş'a ateş püskürüyor, onu “kıvrak” olmakla suçluyordu. (İlgili haber: taraf.com.tr )

Rastlantı bu ya, 7 Haziran öncesi, bugünlerin liberal vasatının öne çıkan figürü Etyen Mahçupyan, bu kez Demirtaş'ı neredeyse aynı kelimelerle “oynak” olmakla suçluyordu. (İlgili haber: aksam.com.tr )

DEVLETİN ELİNDEKI SOPAYI KULLANILAMAZ HALE GETİRMENİN YOLLARINI ARAMALIYIZ

Şimdi, liberal vasatın dillendireceği, HDP kendi etti, kendi buldu zırvalarına kimse kanmasın. HDP, bu liberal vasata bugüne kadar teslim olmuş olsaydı, emin olun çözüm süreci zaten bitmiş olacaktı. En demokrat geçinen destekçilerinin bile savaş çığırtkanlığı yaptığı bir parti, ancak burnu sürtülünce çözüme yanaşır. Erdoğan ve AKP'nin çözüm sürecine yanaştığı anlar, hep başka çarelerinin olmadığı zamanlar oldu. Şimdi ise HDP'nin barajı geçmesi karşısında çaresiz kalan sarayın yönlendirdiği bir darbe ve savaş ortamındayız. Savaşı ve ölümleri durdurabilmek için, 'kimse ölmesin' diyen herkesin biraraya geldiği büyük bir barış cephesi kurarak, tamamen şiddetten uzak, sivil itaatsizlik eylemleri ile, ceberrut devletin elindeki sopayı kullanılamaz hale getirmenin yollarını aramalıyız.

İrfan Aktan'ın şu sözlerine katılmamak mümkün değil:

'Mevcut gidişatta savaşın en kapsamlısını göze almış bir iktidarı durdurmanın yegâne yolu sadece ve sadece barıştır. Kurşuna kurşunla değil, barışın ve siyasetin diliyle yanıt vermektir. Kürt hareketi, tarihinin en büyük mücadelesini savaşmayarak verebilecek mi?' (İlgili yazı: evrensel.net )