Lüks bir locadan izler gibiyim bu oyunu, bu zahmetli hayatı. Bir an önce sahneden inmeyi bekleyerek. Ağır ağır yıldım hırçınlığıyla, dağıldım ve yığıldım. Yıldırımlar çeker hüznü, sağanak akıp geçtikçe aklandım. Boşalttım yükümü, bir bahar daha çekemem. Sakin ve sadık gözlerin her zaman önümde durur, özgürlüğün yanıltıcı vaatlerine yelken açmışken. Kitaplar açıkken ve tozuna, dumanına hasretken önceki çelişkilerin...

Sorguda ne çok yorgundu ruhum, yorgunluk bile utanıp saklandı. Üşümem durmak bilmedi. Kimse sebep olmadı, kendim söktüm apoletlerimi. Dekoru tek tek, ellerimle söktüm attım. Mutluluğun bile tarifi var, ama, mutsuzluğun yok... Cimriydi odamda varlıklar, ama ne âlâ, bir o kadar pervasız...

Zihnim açık bir füzyon mutfağı sanki. Dışı montaj, içi karmaşık, karanlık bir karaoke partisi. Kelimelerin yorulmadan yürüdükleri ve ayaküstü imgelerin uçuştuğu. Anlı şanlı da olunsa, kartlar bazen mükemmel dağıtılır, ama yanlış oynanır. Masa derlenip toparlandığında, anlaşılır ve sezilir bir şeyler bazen.

Sebebim sensin, eksiğim sensin. Saçımı çözüp, kısa bir filmin ironisinde, ıslansam... Sakın sakın, düşünürsen düşersin, kahramanım...