Timetürk’ten Kemal Özer bugünkü yazısında önemli iddialarda bulunuyor…

İşte o bölüm:

Aslında bizim televizyondan akan bal değil, glikozmuş... ‘Konvansiyonel bal’ denilen ve kilosunu 25 liraya sattıkları sündürmeli süzmeler, toptancılarda 26 kiloluk tenekelerde 180 liraya yani kilosu 7 liraya satılıyormuş… Bunların kimileri Çin’den, kimileri Rusya’dan gelir olmuş…

Kavanoza bir etiket, kerameti kendinden menkul birkaç ekran yüzü, 7 liralık glikozlu konvansiyonelin kilosunu 25 liradan akıtır olmuş…

Yanında verilen yıkama topları, pekmezler, polenler yani sair zerzevat ise büyük kârdan yapılan indirimmiş…

O günlerde ‘devrim’ diye sunulan tersine evrim mevzuat ise, öyle değerlerle hazırlanmış ki; ‘bal’ adıyla satılan aromalı kıvamlı şerbetleri de, glikozdan mündemiç olanını da bal sayıyormuş. İşin ehli gerçek bal üreticileri ise bu aymazlığı durdurmak için yırtınıyormuş...

Rivayet odur ki; onları duyacak, görecek, hissedecek ne kulak, ne göz, ne de vicdan kalmış…

Kimi uyanıklar ise organik sertifikaları olmadığı ve organik üretim yapmadıkları halde, markalarına “organik” kelimesini ekleyip tescil alarak, organik-morganik ayağıyla pazarlıyorlarmış…

Yine rivayet odur ki; bu işten iyi para kaldıran medya da bu işi görmemek, duymamak için körleşmiş, sağırlaşmış…

Bu masal ülkesinde bir de, Tarımsal Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü varmış… Yayınladıkları 2010 verilerine göre; yılda sadececik 209 toncuk ‘organik bal’ üretiliyormuş ve bunun çoğunluğu da ihraç ediliyormuş…

Anlayacağınız şimdilerde gezegende emperyalist kimyasal endüstri çağı yaşandığından, masal ülkesi bakiyeyi Osmanlı da; bal, bal çağında kalmış…

Onlar yermiş glikozu, biz çıkacakmışız kerevetine!