Tüm gün yürüdüm durdum. Ne köprüler geçtim, ne kapılar açtım. Saklamadım, yasaklanmadım bu sefer. Bir sihir ve safir, gecenin rengiydi, şikâyet etmedim... Ezberlemeyi sevmedim hiç... Baştan yapayım dedim, benim olsun. Her aktığım, baktığım, aldığım, benim olsun... Tuttuğum eşyayı anlamlandırdım, ne çok hayaller canlandırdım. Hep istedim, çok istedim... Yetinmesini bildim ama yeteni ben belirledim.

                        

Rutini sevenler, düzeni sevenler, dünyayı sevenler, beni sevmediler hiç... Onlara tersten baktım, ters yüz ettim. Yapılar kurmayı ve sonra bunları bozmayı sevdim. Sanılanın aksine, yapmam kolay, bozmam zor oldu. Aldırmayanlar, anlamayanlardı. Yazdığım da oldu, gezdiğim de. Durduğum da oldu, coştuğum da. Arada uğrayanlar olmadı mı, oldu, yetişemeyenler ruhlarına kattığım sonsuz mutlulukla kaldılar. Dedim ya, ellerinde kadeh vardı, dolu sandılar...

                                     

Anlamanı bekledim, gözlerinin buğusuna daldım uzun uzun. Sabrettim ve bekledim, bakışlarının sürüklediği boşluktan kendimi alamadım. Ama neresiydi baktığın, kendi güzelliğin mi yoksa? Aynayı ihmal, merhameti tarumar ettin.

Umut değildi bu, geleceği gerçekleştirme gücü… Küçük değil dünyam, artık büyüdü...

En masum yansımasıydı Yaradan’ın. Maskeleri sıyırıp attık, bütün bütün çıplak kaldık...