Google arama çubuğuna Selda Bağcan-Sabah diye yazıp tıklayın. Son günlerde üzerine çok konuşulup yazılan 18 Aralık tarihli röportaj resimlerle birlikte karşınıza çıkacaktır. Kocaman harflerle yazılan başlık şu: "Selda Bağcan’dan 15 Temmuz’la ilgili önemli açıklamalar!"

15 Temmuz bilindiği, fakat bir türlü anlaşılamadığı gibi hükümet partisiyle kendisine pek yakın ikinci bir grubun (fetö) askeri anlamda hesaplaştığı bir çatışma günü. Yani birçok şeyin karanlıkta kaldığı, tamamen karmaşık, kirli politik ilişkilerin iç içe geçtiği, çirkin bir durum.

Şimdi "Selda Bağcan’ın yaptığı bu önemli açıklama ne? Bugüne kadar hükümet partilerinin karşısında halkın yanında yer almış bir halk sanatçısının konuyla ne ilgisi olabilir?" diye insan ister istemez kendine soruyor. Paniğe kapılmadan yazıyı okuduğunuzda aslında böyle bir ilgi olmadığını, Selda Bağcan’ın da kalkıp çok önemli bir açıklama yapmadığını anlıyorsunuz. Sanatçı muhtemelen korkudan (ya da belaya bulaşmamak için) bu konuda hükümetin gazete ve tv ekranlarında lanse ettiği propagandayı tekrar etmiş, o kadar... İster inanarak ister inanmayarak, öylesine işte... Eğer bir sanatçının politik bilimci, düşünce insanı, akademisyen, politikacı olmadığını da hesaba katarsak, bu röportajın aslında hiçbir politik değeri olmadığını bile söyleyebiliriz.

Röportajı yapan Tuba Kalçık giriş cümlelerini şöyle formüle etmiş;

"Sosyalist ve protest kimliğiyle bilinen Selda Bağcan Kudüs konusunda ilk kez GÜNAYDIN'a konuştu. Amerika'nın Kudüs'ü başkent ilan etmesine en güçlü karşı koyan ve en gür ses çıkaran ülkenin Türkiye olduğunu söyleyen Bağcan, Arap dünyasının Filistin davasını önemsemediğini belirtti. Bağcan, 15 Temmuz'a yönelik de önemli açıklamalarda bulundu... "

Bu ifadede dikkat çeken ilk şey, sanatçının sosyalist ve protest kimliğinin metne doğrudan ve hatta birinci sırada kodlanması. Arka planda kastedilen; normalde hükümet karşıtı olan "sosyalistlerin" bile hükümetin Kudüs hakkındaki dış politikasını desteklemesi(!!!)

"Selda Bağcan Kudüs konusunda ilk kez GÜNAYDIN’a konuştu" derken de Kalçık sanki Selda Bağcan’ın konuyla ilgili fikri çok bağlayıcı ve belirleyiciymiş gibi bir hava yaratmaya çalışmış. Halbuki Selda Bağcan tanınmış olmasına rağmen kendi halinde yaşayıp giden bir sanatçı. Onun politik bir konudaki fikrinin hiçbir yaptırımı olamaz, olması da gerekmez. Çünkü onun otorite olduğu tek alan müzik ve orada da varlık (existenz) sebebini kendisini seven halktan alan bir sanatçı.

ARABAŞLIKLARDAKİ ALİ-CENGİZ OYUNU

Yazının ara başlıkları ilginç bir şekilde hükümetin politikasını çağrıştıran bir düzenekle karşımıza çıkıyor. Sanatçının cevaplarından cımbızlanan bazı cümleler bir tür Ali Cengiz oyunu gibi tane tane sıralanmış.

Örneğin birinci arabaşlık şu şekilde; "Kültürel zenginliğimiz batıyı etkiliyor".

Fark ettiyseniz burada hükümet partisinin her fırsatta batıya yönelik dile getirdiği bir ifade akla geliyor. "Batı bizi kıskanıyor."... Ancak sanatçının yaptığı açıklama okunduğunda bunun kıskançlık politikasıyla bire bir örtüşmediği de ortaya çıkıyor. Kastedilen kıskançlık değil kültürler arası etkileşim. Ki sanatçının kendi durduğu noktadan otantik değerleri önemsemesi ve ölçütlerini o bakışla dile getirmesi de gayet doğal. Nihayetinde bir müzik insanının sosyolog gibi açıklama yapmasını da bekleyemeyiz.

Röportajın devam eden bölümüne sanatçının "TRT müziğimize sahip çıkıyor" şeklindeki bir cümlesi yansımış. Ancak sanatçı aynı zamanda, "hak ettiğim yerde değilim" deyip şunları söylüyor;

"Örneğin, tek kanallı TRT döneminde, 20 sene, 1972'den 1992'ye kadar yasaklıydım. Hak etmediğim bir durumdu bu. Ekrana çıkamasam da kasetlerim çok satmıştı. O dönemde kasetlerimizin daha çok satmasının bir nedeni de yasaklı sanatçı olmamdı bana göre. TRT, beni ekranına çıkarmadığı için halk, şarkılarımı dinlemek için kasetlerimi ve plaklarımı almada inat ediyordu."

Burada TRT hakkındaki çelişik durum elbette hükümet değişikliğiyle açıklanabilir. Ama bilindiği gibi bir devlet televizyonu olarak "Tekçilik"i temsil eden TRT’nin yayın politikasının hükümet değişikliğine rağmen değişmeyeceğinin de gözetilmesi gerekir. Nitekim bir başka soruda sanatçının yaptığı açıklama da devletin tekçi resmi anlayışıyla doğrudan birleşiyor ve böylece çelişki falan kalmıyor:

KÜRT SORUNSALI HAKKINDA

Tuba Kalçık’ın "Trump seçildiği ilk günden itibaren ülkesinde ve dünya kamuoyunda çok tartışılan bir lider oldu. Onunla ilgili siz ne düşünüyorsunuz?" şeklindeki sorusuna Selda Bağcan’ın verdiği cevap -ne alakası varsa- Kürt devletiyle ilgili.

"Trump, çok hoyrat biri, aykırı bir lider; şirket yönetir gibi ülke yönetmeye kalkıyor. Hem kendi ülkesinin, hem de uluslararası sistemin istemediği biri. Bence bir daha seçilemez. Ülke olarak da Amerika'da çok hoyrat bir politika izliyor. Türkiye'ye yönelik de böyle bir tutum içinde. Bölgede Kürt devleti kurdurmak için her şeyi yapıyor. PYD'ye de destek veriyor. Barzani' ye de referandum için destek vermişti ama neyse ki sonradan caydı. Amerika zaten hep yanar döner bir tutum içindedir."

Bu cevapta sanatçının aslında yeterince hakim olmadığı bir konuda, pek de üstüne vazife olmayacak bir şekilde açıklama yaptığına tanık oluyoruz. Son derece yüzeysel bir tarzda Amerika-Türkiye-Kürdistan ilişkisini "açıklamış". Ancak benim açımdan ilginç olan bu yüzeysel açıklamanın pek çok gazete ve dergide başlığa taşınacak kadar ciddiye alınmış olması. Selda Bağcan’ın yetkin olmadığı halde bir konuda fikir ileri sürmesi aslında onun kutuplaşmada aldığı yeri ortaya koyuyor.

Onun teslimiyetçi tutumuna karşılık Tuba Kalçık diğer tuzak sorularla röportaja devam ediyor. Aşağıdaki soruda Ali Cengiz oyunlarından birini çok net olarak fark ediyoruz. Diyor ki; "Gençliğinizden beri Filistin halkının haklarına sahip çıkan birisiniz. Amerika'nın İsrail'in başkenti olarak Kudüs'ü tanımasını siz nasıl yorumluyorsunuz?"

Tabi Selda Bağcan’ın bu soruya verdiği cevap hükümet politikasını destekleyecek, hatta göklere çıkaracak nitelikte.

"Trump bu kararı alır almaz, Doğu Kudüs'ün de Filistin' in başkenti olması gerektiğini düşünmüştüm. İslam İşbirliği Teşkilatı da çok doğru ve yerinde bir karar vererek Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak tanıdı. Türkiye, Kudüs konusunda çok doğru bir politika izliyor. İsrail, kurulduğu 1947'den itibaren toprağını büyüttü. Bu süreçte Arap dünyası hiçbir şey yapmadı, sessiz kaldı. Arap dünyası yıllardır vurdumduymaz bir tavır içinde. Filistin davası aslında hiçbir dönem Arap dünyasının umurunda olmadı. Olsaydı zaten İsrail, Filistin halkına böyle bir zülüm yapamazdı. Amerika'nın Kudüs'ü başkent ilan etmesine en güçlü karşı koyan ve en gür ses çıkaran ülke Türkiye oldu. İsrail'e konser vermek için birçok kez gittim, orada iki ulusal televizyona çıktım ve radyo röportajları da yaptım. Hatta İsrail'de katıldığım bir radyo röportajında "Almanlar'ın size yaptığını, siz Filistin halkına yapmayın" dedim. Böyle deyince de radyo programında soğuk rüzgarlar esmişti. Aslında İsrail halkının çoğunluğu, devletin Filistin halkına yapılan zulmün farkında ve karşısında. Buna bizzat gözlerimle şahit oldum. Bir sanatçı olarak İsrail'in zulmüne uğrayan Filistin halkı için Doğu Kudüs'e gidip konser vermek isterim."

Şimdi soru ve cevabın birbirlerine bu kadar uyması, yani sağcı bir hükümetin halka mal olmuş solcu bir sanatçı tarafından desteklenmesi ister istemez insanda bir yadırgama yaratıyor. Ancak röportaja kompleks arka planıyla yakından bakıldığında, bir algı yanılmasından söz etmek mümkün. Nitekim bana göre sanatçı 15 Temmuz’a yönelik cevabıyla hükümet partisine olan biatını açıkça ilan etmiş.

15 TEMMUZ DEĞERLENDİRMESİ VE GERGEDANLAŞMA

"Fetö katliamdır" ara başlığı altında Tuba Kalçık şu soruyu yöneltiyor; "Birçok darbeyi yaşamış bir sanatçı olarak 15 Temmuz sizde nasıl bir iz bıraktı?"

Selda Bağcan da çoktan ezbere öğrendiği şu cevabı veriyor:

"15 Temmuz'da yaşananlar karşısında şoke oldum ve çok üzüldüm. Üç darbeyi yaşamış biri olarak, o gece yaşananlar beni derinden sarstı. Halka silah sıkıldı. 250 insanımız öldü. 15 Temmuz'a darbe girişimi demek, bu vahşeti anlatmak için az kalır. Bana göre; 15 Temmuz, FETÖ katliamıdır. FETÖ, başarılı olsaydı, ülke olarak yanmıştık. Kendi halkına ateş açanlar yönetime geçseydi, ülkece uçurumdan aşağı yuvarlanırdık. FETÖ, yıllarca sinsice insanları uyutmuş, illüzyon yapmış, 50 yıldır kötü amaçları için insanları kullanmış, kandırmış. 15 Temmuz gecesi ülke olarak birlik ve beraberlik içinde hareket ederek FETÖ'nün darbe girişimini başarısızlığa uğrattık. Her kesimden dinleyicisi olan ve ülkesini çok seven bir sanatçı olarak, kutuplaşmadan kaçınmamız gerektiğini düşünüyorum. Birlik içinde olmalıyız. Hem Türkiye'nin geleceği, hem de bölgede daha güçlü olmamız için birlik ve bütünlüğümüzü korumalıyız."

Şu satırlarda Selda Bağcan resmi ideolojinin diline pelesenk ettiği birlik ve bütünlükten bahsediyorsa, bu röportaj bana göre "danışıklı dövüş”ten, Sabah gazetesinin Ali Cengiz Oyunu’ndan başka bir şey değil. Ayrıca yıllarını farklı etnik grupların türkülerini dillendirerek, o etnik gruplara konserler vererek ve hatta farklı etnik gruplardan sanatçı arkadaşlarıyla çalışarak geçirmiş olan sanatçının bu söylediklerini samimi ve içten bulmuyorum.

Selda Bağcan yukarıdaki sözleri söylemiş midir?

- Evet, büyük ihtimalle...

Ama yılların "Yaz gazeteci yaz!..." diyen Selda Bağcan‘ı olarak değil. Kutuplaşmada saf değiştiren, tabir-i caizse gergedana dönüşen eski bir solcu olarak. Kast ettigim E.Ionesco’nun Gergedanlar adlı oyunu. Oyunu bilenler ne kastettiğimi anlayacaktır.