Üniversiteden arkadaşlarımla buluşuyoruz belirli zamanlarda. Aralarında tek arkeoloji mezunu benim. Çoğu eğitim bilimleri mezunu. Hani şu pedagoji dedikleri bölümden..

Arkadaşlarımdan bir tanesi aile mahkemelerinde danışmanlık yapıyor.

Çocukların dahil olduğu suçlarda, bilirkişi olarak bulunuyor.

Hikayeci yanım yüzünden bazen içimi acıtacak sorular soruyorum ona.

Bu buluşmamızda “ensest olayını çok fazla duymaya başladık, senin bilirkişi olarak katıldığın davalarda bu tür suçlar çoğaldı mı? Oranı nedir?” dedim.

“Çoklar” dedi.

Bir olay varmış. Küçük kıza babası ve dedesi istismarda bulunuyormuş.

Kimse konuyu uzatmak ve günü karatmak istemedi ama ben bazı insanların döllenmesinde bir sorun olduğunu düşündüm.

Yanlış yerde yanlış zamanda ana rahmine düşüyorlar.

Hani merdiven altından geçilmez, gece duvar dibine işenmez gibi bir durum bu.

Ya herkesle sevişilmez -ki bu kesin bilgi, ya da her yerde sevişilmez.

Bir yerde garabet var ama işte bunların ilk anlarına inmedikçe, öğrenemeyeceğimiz bir durum bu.

Üç vakadan bahsetti.

Bunlar da babalarına iftira eden üç ayrı kız çocuğu olayı.

Babalarına bizi taciz ediyor, gece yatağımıza gelip bacağımızı okşuyor, yalnız bulduğu yerde garip şeyler istiyor gibi sahte iddialar.

Arkadaşım, hepsine ayrı ayrı sordum, neden böyle iftira attınız babanıza, dedi. Ki iftiranın da bir yasal cezası var.

Kızlar salya sümük, bin pişman, onları disiplin altına almak isteyen babalarını cezalandırmak için attıkları iftiranın, bir suç olduğunu yeni öğrenmenin şaşkınlığını yaşıyorlarmış.

Onlara ayrı ayrı sormuş, nereden aklınıza geldi, babaya iftira atmak.

Demişler, Kırgın Çiçekler dizisini seyrederken aklımıza geldi.

Orada bir sezon boyunca üvey baba kıza her türlü şiddette bulundu. Bu kızı mağdur gösteriyor. Herhalde onlar da dizinin kanırtarak işlediği, herkesin ilgiliyle seyrettiği olayı, kopya ederlerse, dizinin reytingleri gibi kendilerinin de aile içinde ve toplumda pirim yapacağını, ilgi göreceğini düşünmüşler.

Bilmiyorum buradaki ince çizginin farkında mısınız?

Ama RTÜK anlaşılan farkında değil.

Arkadaşım iki kere Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna dilekçe yazmış, bilirkişi olarak çocukların bu diziden olumsuz etkilendiklerini belirtmiş, ancak geri dönüş bile olmamış.

Ben de dedim ki “üzülme arkadaşım ben bu konuda yazarım”.

HER İLİŞKİNİN KENDİNE HAS BİR DOKUSU VAR

Benim oğlum 25 yaşında ama çocukluğundan beri ona yapmasını istediğimiz şeyi söylerken nedenini açıklamamızı istedi bizden, ikna olmazsa da yapmadı.

Biz de buna saygı duyduk.

Onun davranışlarının bizde yarattığı duyguyu hep anlattık.

“Sen geç geldiğinde haber vermezsen, merak ediyoruz” dedik.

Tek endişemizin bu olduğunu hissettirdik, o da bizi üzmeyecek, endişelendirmeyecek şeyler yapmaya dikkat etti.

Ya da bize hiç çaktırmadı, aklımızı alacak şeyler yaptığında.

Çünkü çocuklarımızın aslında bizim bildiğimizden başka huyları ve hatta dünyaları vardır.

Anne baba olarak bizim görevimiz onlara güvendiğimizi hissettirmek, çocuklarımıza güvenmek, ve her koşulda ait oldukları evlerinde bir yerlerini olduğunu onlara her şekilde belirtmek ve hissettirmek zorundayız.

Evimiz sadece kurallarını bizim koyduğumuz horozun çöplüğü gibi alan değildir. Evimiz hep birlikte yaşadığımız ortak güvenli bir alandır sadece.

Evde ve bizim yanımızda her şekilde ve her koşulda kendilerini güvende hissetmeliler.

Nereye giderlerse gitsinler gelecekleri evleri olduğunu çocuklarımıza hissettirmek bizim sorumluluğumuz.

Konuşmak, ne hissettiğimizi anlatmak, ve konuşurken herkesin kimlikleriyle değil birer birey olarak bir arada olması, çocukların en hoşlandığı durum.

Bunlar benim kendi evimden aile ilişkilerimden öğrendiğim bir durum.

Ve öğrendiğim başka bir durum var ki her ilişkinin kendine has bir dokusu olması.

Ama ne kadar yasak koyar ve diyalogtan yoksun, ben böyle istiyorum, ne dersem odur derseniz, ayakta uyutulursunuz.

Benden hatırlatması.

***

Güzel günler dilerim, tüm görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.