Ünlü sinemacı Yılmaz Güney’in kızı Elif Güney, 5. Duhok Uluslararası Film Festivali’nde babası Yılmaz Güney’in yaşam öyküsünü anlatan bir filmin gösteriminden memnuniyet duyduğunu belirterek, “Bu çok özel bir duygu” dedi.

Rûdaw’ın sorularını yanıtlayan Elif Güney, “Babaanneme Kürtçe türküler söyletip, onları kasete alırdı. Kürtçe türküleri babaannemin ağzından ve dilinden dinlerdi. Ve hatta o zamanlar gözleri dolmuşluğu ve ağlamışlığı vardır” diye konuştu.

Elif Güney’in sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

5. Duhok Uluslararası Film Festivali kapsamında Yılmaz Güney’in yaşam öyküsünü anlatan bir film gösterime girdi. Yılmaz Güney’in kızı olarak neler hissetiniz?

Aslında çok özel bir duygu. Hem çok büyük sorumluluk gerektiren bir duygu hem de çok ağır bir yük, çok da büyük bir gurur. Ama bunu tabii ki, yani taşımamız kaçınılmaz. Ama gerçekten, yani bir kahramanın kızı olmak, hem ağır hem de çok gurur verici.

Babanız Yılmaz Güney’le nasıl anılarınız var ve Yılmaz Güney nasıl bir babaydı çocuğu için?

Çok öğretici bir babaydı. Çok katı yönleri de vardı ve bir siyasi bilinç aktarma sorumluluğuyla büyüttü bizi. Tabii biz çok az yaşadık birlikte çünkü daha önce kendisi uzun süre hapishanede kaldı. 3 sene birlikte yaşadık. O zaman gerçek anlamda birbirimizle tanıştık.

Çok güzel anılarımız da var. Yani hatırlamak aslında yanlış bir kelime çünkü hiç unutmuyoruz. Her zaman, her daim yanımızda. En ufacık bir şey yaparken bile onu duyabiliyoruz, ‘Böyle yap’ ya da ‘Şöyle yapma’ dercesine.

Yılmaz Güney hapisteyken, ailesi olarak, kızı olarak iletişiminiz var mıydı, görüşebiliyor muydunuz?

Evet, çocukken ziyaret ediyorduk. Ergen olduğum zaman da ediyorduk. Ama tabii, bunlar çok kısa zamanlardı. Çünkü görüşmeye gelen çok insan vardı ve biz sadece bir merhabalaşabiliyorduk. Sadece bir bakışabiliyorduk, çok uzun konuşmaya fırsatlarımız olmuyordu.

Yılmaz Güney, Kürt halkının çektiği acıları anlatan filmler yaptı. Size ne gibi nasihatlerde bulunurdu, size neler söylerdi?

Babam bizi aslında, büyük bir siyasi bilinçle büyütmeye çalıştı. O bilinci aktarmak için çok uğraştı. Özellikle orijinimizi unutmamamız için bize genelde geçmişimizi anlatırdı. Mesela babaannemi çok anlatırdı. Nerden geldiğini anlatırdı ve nerden geldiğimizi unutmamamızı temenni ederdi.

Yılmaz Güney’in yaşamı hakkında çok şey söylendi. Yılmaz Güney’in yaşamının bilinmeyenleri nelerdir?

Şöyle bir sır var, aslında çok da duygusal bir sır. Babam izne geldiği vakitler, sıkça babaannem de bizde olurdu ve babaanneme Kürtçe türküler söyletip, onları kasete alırdı. Ve Kürtçe türküleri babaannemin ağzından ve dilinden dinlerdi. Ve hatta o zamanlar gözleri dolmuşluğu ve ağlamışlığı vardır.

Yılmaz Güney 3 kez cezaevine girdi. Bazıları sinema filmleriyle ilgili hapis yattığını söylüyor, bazıları başka şeyler. Siz daha iyi bilirsiniz. Yılmaz Güney neden tutuklandı, neden cezaevine girdi?

Babam çok genç yaşta hapse girdi, ilk başta 20-21 yaşlarındaydı. 18 yaşında yazmış olduğu bir hikayeden ötürü, komünizm propagandası yaptığı için ilk hapse girdi.

72’de tekrar hapse girdiği vakit devrimci örgütlere yardımdan ve desteklediği için yine bunda da aynı zamanda, fikirlerinden ötürü hapse girdi.

Üçüncü ve en son olanı, 74 yılında bir kaza sonucu bir savcıyı vurdu. Ve zaten o da onun çok acı çektiği bir olaydır aynı zamanda. Ama sorun şudur; hapse girdi ama cezası bitecekti ve cezasını bitirmediler çünkü 100 hüküm giydi fikirlerinden ötürü. Siyasi fikirlerinden ötürü, savunduğu davasında ötürü 100 yıla yakın hükümle yargılanıyordu.

Türkiye’yi terk edip Fransa’ya gittiği zaman Fransa hükümetinin Güney ailesine yaklaşımı nasıl oldu, sizi nasıl karşıladılar?

İlk başta şunu söyleyeyim; babamın iltica başvurusunu kabul eden tek ülke Fransa oldu. Ve biz Fransa’da gerçekten zorluk yaşamadık. Çünkü çok çabuk bir şekilde koruma altına aldılar. Ve babama resmi kayıtlar için çok yardımda bulundular. Ayrıyeten, çok destekleyici hem sanatı anlamında hem kişisel anlamda çok destekleyici davrandılar.

Güney bir Kürt sinemacı olarak Cannes Film Festivali’nde ‘En İyi Film’ ödülünü aldı. Ödülü aldığında neler hissetti?

Cannes ödülü tabii ki duruyor. Bir süre vakıfta sergilendi. Şu anda kişisel mekanda. Cannes onun için büyük bir zaferdi. Aynı zamanda, zorluklara karşı büyük bir zaferdi. Çünkü “Yol”, bir meydan okuma filmiydi ve bu meydan okuma filmiyle dünya çapında ünlü bir festivalde ödül alması çok, çok büyük gurur vericiydi onun için. Ama aynı zamanda çok da hüzünlüydü çünkü çok sevdiği ve uğruna savaş verdiği ülkesinin de dışındaydı. İki duyguyu aynı anda yaşadı.

Ailenizde kamera tutan, yönetmen olarak veya başka bir alanda Yılmaz Güney gibi sinema yapan var mı?

Bizim ailemizden hiç kimse böyle bir işe yeltenmedi çünkü Yılmaz Güney gerçekten tek. Yani bizim ailemizden bir fert, bu yola girmiş olsaydı çok büyük bir sorumluluktu. Her zaman bir karşılaştırma yaşayacaktı. Her zaman beklentilerin altında ezilecekti. Sanırım o yüzden hiç birimiz o yola girmedik. Çünkü gerçekten Yılmaz Güney olmak, bambaşka bir şey. Ve bugüne kadar zaten aileyi bir kenara koyuyorum, Türkiye sinemasında da hiç kimse Yılmaz Güney’e erişememiştir.