'Halk iktidarını kurmak' şiarıyla yola çıkan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP), 26-27 Ekim'de kongrelerini topluyor. "Bu daha başlangıç" diyen HDP, Büyük Kongre'nin ardından seçim çalışmalarının startını verecek.

Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden öğretim görevlisi Yard. Doç. Nazan Üstündağ HDK ve HDP'nin taşıdığı potansiyelleri, yerel seçimleri ve çözüm sürecinde yaşanan tıkanıklığı ETHA'dan Yıldız Tar'a değerlendirdi.

HDP'nin, ırkçı bariyerleri aşıp, toplumsal muhalefet ile birleşerek üçüncü bir yolu inşa edebileceğini belirten Üstündağ, HDP'nin sosyolojik muhalefet zemini ilişkiler kurmanın araçlarını bulması ve mahallelerin merkezde nasıl temsil edileceğine ilişkin pratik adımları atması gerektiğini vurguladı.

HDP birlikteliğini ideolojik ve kimliksel olarak ele almamak gerektiğini de ifade eden Üstündağ, "Kurucu iradesi azınlık konumuna gelmedikçe HDK/HDP Türkiye'nin 3. yolu olamaz. İdeolojiye dayalı partiler ve politik alandaki örgütlenmeler toplumsal alandaki örgütlenmelerle birleştiği ölçüde hem yeni bir dil geliştirecek hem de iktidar perspektifi kazanacak" dedi.

Üstündağ AKP'nin ve Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Türkiye'nin tek temsilcisi benim. Sen sadece benimle muhatapsın. Benimle müzakere eder, benimle zıtlaşırsın" yaklaşımının artık işe yaramadığını belirterek, "Konsept olarak AKP'nin sonuna geldik" ifadelerini kullandı.

Sosyolojik zeminle buluştuğu ölçüde HDP'nin genişleyeceğini ifade eden Üstündağ, "HDP Ortadoğu'da, bir yanıyla Rojava'da öte yanıyla Gezi'de, yaşanan toplumsal hareketliliğin yürütücüsü olma potansiyeli taşıyor. Bütün öfkeli olan, mutsuz olan, yalnız olan herkesi partinin içinde yer almaya davet ediyoruz" şeklinde konuştu.

'BDP'NİN BARİYERLERİNİ HDP AŞABİLİR'

HDP ve HDK çok çeşitli emek ve demokrasi güçlerinin birliktelik zemini. Peki bu birlikteliğin alamet-i farikası nedir? HDP/HDK'nin esprisi nedir?

Uzun zamandan beri iyice ortaya çıkmış bir şey var ki: Türkiye'nin bir üçüncü yola ihtiyacı var. AKP Türkiye'deki demokratikleşme ve değişim dinamiklerini karşılayamayacak bir duruma geldi. Yine CHP bildiğimiz gibi son derece muhafazakar bir parti, TC'nin kuruluş ideolojisi Kemalizm'e sadakatiyle. Ki zaten son zamanlarda andımız meseleleri ile iyice ayyuka çıktı.

Bunların dışında Türkiye'deki demokratik güçleri karşılayacak bir hareketlenme lazım. Buna birinci talip BDP. BDP nitekim mecliste verilen önergelere, söylemlerine bakarsınız Türkiye'deki sadece Kürtlerin değil çok çok değişik kesimlerin taleplerini seslendiriyor. Ancak öbür tarafından bunu yapmasına rağmen bu taleplerin sahibi olan sosyolojik zeminle arasında çeşitli bariyerler var.

Bunların birincisi tabi Türkiye'de hala BDP'nin ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin tamamiyle Kürtleri ilgilendiren bir mesele olarak görülmesi, hatta bir düşmanlık meselesi olarak algılanması söz konusu. Türkiye'de hala ırkçılığın kurumsallaşmış bir şekilde devam ediyor olması BDP'nin kendi temsil ettiği ideoloji ile sosyolojik zemini arasında bariyerler kuruyor. HDP ve HDK'nin nihayet BDP'yi genişleterek, bu ideolojik bariyerleri aşarak sosyolojik zeminle buluşma ihtimali var. Bu sebepten ötürü çok önemli bir seçenek olduğunu düşünüyorum.

'SADECE İDEOLOJİK VE KİMLİKSEL TANIMLAMAMAK LAZIM'

Bahsettiğin sosyolojik zemin nedir? HDP'deki birliktelik bu sosyolojik zeminle buluşmak için yeterli midir?

Ben bu birlikteliğin yeterli bir birliktelik olmadığını düşünüyorum. Çünkü Türkiye'de muhalif kesimler kimdir diye baktığımızda sadece ideolojik ve kimliksel olarak bakmamamız gerekiyor. İdeolojik anlamda tanımladığınız zaman, HDP ve BDP kendi ideolojik anlamdaki muhalefetini birleştiren bir zemin. Sol var bunun içinde. Feministler var LGBT'ler var. Öbür taraftan kimliksel anlamda da bazı bileşenler bir arada. Ermeniler var, Çerkezler var. Ancak örneğin Aleviler büyük bir çoğunluk olarak katılım göstermiyorlar henüz HDK'ye. Yani kimliksel anlamda da aslında açıklar var.

Ama bundan çok çok daha önemli olarak demin söylediğim sosyolojik katmanlarla buluşmak konusunda HDP ve HDK'nin ciddi problemleri var. Yani nedir bunlar? Türkiye'de şu anda acayip bir muhalefet var. Çok örgütlü. Ama bu örgütlülük politik anlamda örgütlülük değil. Toplumsal anlamda bir örgütlülük var. Astronomik derecede dernekler var. Çeşitli yerlerde çevre hareketleri var. Örgütlenen memurlar var. Memur.net diye son derece muhalif ve binlerce üyesi olan bir site var. Yani atanmayan öğretmenler meselesi var. Kuzey Ormanları Savunması var. Engelliler Dernekleri var. Sağlık meselesi ile ilgili, özlük haklarına ilişkin, mevsimlik işçiler, inşaat işçileri...

Yani her alanda Türkiye'de ciddi bir toplumsal muhalefet var. Ancak bu toplumsal muhalefet politik anlamda parçalı bir muhalefet. Çünkü bizim HDP/HDK olarak inandığımız ideolojik duruş hem anti-kapitalist, hem antı-ırkçı, hem feminist, hem ekolojist, hem LGBT yanlısı... Yani bir dolu ideolojik meseleyi bir arada tutmaya çalışıyoruz. Oysaki sosyolojik zeminde bahsettiğim bu muhalefetler böyle bir ideolojiye henüz tercüme olabilmiş değiller. Bu ideolojilerin hepsini birden benimsemiyorlar. HDP ve HDK'nin bu soruyu önüne koyarak pratik anlamda cevaplaması lazım.

'MAHALLELER MERKEZDE NASIL YER ALACAK?'

Şunu kastediyorum bizim klasik örgütlenmelerimizde mahalle örgütleri var. Hep diyoruz ki, "Mahallelere gidelim, örgütlenelim. Şunu yapalım, bunu yapalım." Ama mahallelerin merkezde nasıl yer alacağı konusunda, bu muhalif hareketlerin merkezde nasıl yer alacağı konusunda, yönetici konumunda, ideoloji yapıcı ve pratik belirleyici konumunda mekanizmalarımızı kurmuş değiliz. HDK ve HDP'nin yapması gereken birinci şey genişleme siyasetinin nasıl olacağını ortaya koymak. İkincisi toplumsal, geniş çaplı bir analiz yapmak. Sadece ideolojik analizin ötesinde Türkiye toplumunun nasıl bir sosyolojik temeli olduğu, bu sosyolojik temelle bizim nasıl ilişkileneceğimize ilişkin bir analiz yapması gerekiyor. Bunlar yapıldığı ölçüde HDK ve HDP çok büyük yenilikler yapma olasılığına sahip.

'KURUCU İRADE AZINLIK KONUMUNA GELMELİ'

Ortadoğu coğrafyasında büyük bir toplumsal alt üst oluş ve hareketlilik var. İşte Rojava bir yanıysa, Gezi bunun öte yanı. Peki HDP ve HDK bu toplumsal dinamizmin ateşleyicisi, yürütücüsü olabilir mi?

HDK ve HDP genişlediği ölçüde olabilir. Bence bileşenler zaman içinde hakikaten çok büyük yol kat etti. Kendi aralarında çeşitli problemleri olan insanların çoğu değişti, dönüştü. HDK kimliğini hakiki anlamda üstlendi ama yeterli değil. Kurucu iradesi azınlık konumuna gelmedikçe HDK/HDP Türkiye'nin 3. yolu olamaz. Kurucu iradesi derken de, ideolojiye dayalı partiler ve politik alandaki örgütlenmeleri kastediyorum. Bunlar toplumsal alandaki örgütlenmelerle birleştiği ölçüde hem yeni bir dil geliştirecek hem de iktidar perspektifi kazanacak.

'AKP HİZMET İLE SEMBOLİK BİRİKİM SAĞLADI'

Yerel seçimlerde kim hangi aday tartışması var. Ama benim esas merak ettiğim şu: Nasıl bir yerel yönetim anlayışı gerekli Türkiye halklarına?

Türkiye ve Ortadoğu halklarının yerel yönetim olarak neyi istediği çok bariz bir şekilde hem Rojava devrimiyle hem de Gezi direnişiyle açığa çıktı. Katılımcı, özne olabilecekleri, siyaset belirleyebilecekleri, bulundukları yerde ne olup bittiğine karar verebilecekleri ve aynı zamanda birbirleriyle ilişkilenebilecekleri birtakım kamusal alanlar istiyorlar. AKP'yle mücadele alanı tam da bu. AKP yerel seçimler ve yönetimler üzerinden ciddi bir iktidar birikimi, sembolik birikim sağladı. Ve bunda sloganı hizmetti. Benim yaşımdaki insanlar için hizmet hakikaten önemli bir şeydi. Bir değer olarak AKP bunu üretti ve biz de bunu aldık.

'FAKAT ARTIK HİZMET YETMİYOR'

Fakat artık o dönem biraz geride kalmaya başladı. Artık hizmet zaten cepte. Olması gereken bir hak olarak tanımlanıyor. Ama artık insanları bu kesmiyor. Çok daha fazla eyleyebilecekleri, birlikte iş görebilecekleri ve kendi hayatları hakkında karar verebilecekleri, politik özne olabilecekleri alanların yaratılmasını istiyorlar. Şehir mekanlarından bekledikleri şey hizmet olmaktan çıktı. İnsanlar şehir mekanlarından birliktelikler, ortaklıklar, sürpriz karşılaşmalar bekliyorlar. Bizim Gezi'de deneyimlediğimiz birinci şey buydu. İkincisi ise Rojava'ya bu kadar özen ve hayretle bakışımızda da bu var. Rojava'daki toplumsal hareketlenmelerin çok kısa sürede eyleyiş mekanları yaratmaları.

'AKP: BU İŞİN TEK MUHATABI BENİM'

Peki çözüm sürecinde AKP saldırgan tutumunu sürdürüyor. AKP nereye gidiyor ve ne yapmaya çalışıyor?

AKP'nin ve Tayyip Erdoğan'ın işlemiş olan bir stratejisi vardı. O da kendisini milletin efendisi, tek sahibi olarak göstermek. Bunu da zıtlaşmalar yönetimiyle yapıyor. Kendi muhalefeti ile arasını açıyor. Muhalefetle zıtlaşıyor, aşağılıyor. Ve muhalefeti tamamen kendi evreninin, temsil ettiği kalabalığın dışına atıyor. Ve böylelikle kendisini halkın tek temsilcisi konumuna getiriyor.

Bunu açlık grevlerinde yaptı. Kürtlere hiçbir açık kapı bırakmıyormuş gibi yaparak, tamamiyle zıtlaşarak ve bir parodi haline getirerek 'Bu işin tek muhatabıyım. Benim ikna edilmem gerekiyor. Ben tekim' meselesini başardı. Gezi'de de aynı şeyi yaptı. Bir taraftan parodik durumlara düşüyor. İnandırıcılığını tamamen kaybediyor, dili iflas ediyor. Ama öte yandan reel politikada kendini tek muhatap haline getiriyor.

'HDK ÇİZGİSİNİN KAPASİTESİNİN ARTMASI KORKUTTU'

AKP bunu şimdi yine yapıyor. Baktı ki çözüm süreciyle birlikte BDP ve HDK çizgisi kendi kapasitesini arttırmaya başladı. CHP'yle çeşitli ilişkilenmeler -münakaşa da olabilir müzakere de olabilir- var. Kendi tabanından Müslümanlarla ilişkilenmeler var. Alevilerle ilişkilenmeler var. BDP ve HDK kapasitesini arttırınca yeniden düşmanca politikaya geçti: "Türkiye'nin tek temsilcisi benim. Sen sadece benimle muhatapsın. Benimle müzakere eder, benimle zıtlaşırsın" diyerek müzakere alanlarını kapatıp eski yerine sıkıştırmaya çalışıyor.

'KONSEPT OLARAK AKP'NİN SONUNA GELDİK'

Bunu üçüncü seferdir yapıyor ve her seferinde de son derece parodik durumlara da düşüyor. Parodik durumlara düşmesiyle reel politikada başarılı olmasını birlikte okumak lazım. Fakat bugün artık yürüyemediği yerdeyiz. Hakan Fidan meselesi, Uluslar arası alanda çok ciddi çöküşe geçmesi ve en önemli mesele olan dershaneler. Ki bence dershaneleri kapatıp, Kürtçe'yi parayla alınacak bir şey yaparken Cemaat'e bir kapıyı kapatıp ötekini açtı. Ama cemaat bunu yemedi.

Bu anlamda AKP'nin sonuna doğru geldik. Bunu diyince soruyorlar: "Oy almayacaklar mı?" Oy alacaklar ama konsept olarak sonuna gelmekle, oy olarak sonuna gelmek arasında fark var.

'BÜTÜN MUTSUZLAR, ÖFKELİLER, YALNIZLAR HDP'YE!'

Son sözlerin...

HDK ve HDP bizi çok heyecanlandırıyor. Bu hafta sonu da kongremiz var. Hakikaten Ortadoğu için yeni bir başlangıç olmasını, ciddi derin müzakereleri yapacak, barış politikalarını örecek ve potansiyel sosyolojik zeminiyle buluşacak bir parti geliştirmeye çalışıyoruz. Bu beni çok heyecanlandırıyor. Bütün öfkeli olan, mutsuz olan, yalnız olan herkesi partinin içinde yer almaya davet ediyoruz.