Türkiye'de genel seçimler sona erdi, ancak siyasetin tansiyonu henüz düşmüş değil. Zira nasıl bir hükümet kurulacağı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mecliste oluşan yeni tablo karşısında nasıl bir strateji izleyeceği henüz netleşmedi.

Robert Bosch Vakfı ile ortak çalışmalar yürütmek üzere Berlin'de bulunan Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi ve Gazeteci Soli Özel, konuya dair DW Türkçe'den Özlem Coşkun'un sorularını yanıtladı.

Sayın Özel, seçimlerde hiçbir parti mutlak çoğunluğa ulaşamadı. Bu tablo karşısında, partiler nasıl bir yol izler ve hangi hükümet olasılığı size göre daha verimli olacaktır?

Özel: "Artık yapılacak olan şey, Erdoğan'ın meşruiyetini ya da cumhurbaşkanlığını tartışmak değil; onun cumhurbaşkanlığından anladığını bizim bildiğimiz anayasal çerçeve içine sokmaktır. Onu yapabilirler mi? Bence bu ancak, meclisin, yani yasamanın kendini güçlendirmesinden ve hükümetin de kendini Cumhurbaşkanı'ndan bağımsızlaştırabilmesinden geçiyor. Bir koalisyon hükümeti, o bakımdan önemli; yani AKP bir azınlık hükümeti kurduğu takdirde bunu yapamayacaktır. Ve bu işin, eğer bir koalisyonla yapılacaksa, bir AKP-CHP koalisyonuyla olabileceğini düşünüyorum. Yani en sağlıklı seçenek bu olacaktır. Bir AKP-MHP koalisyonu, denklemin Kürt tarafında bir sıkıntıya yol açabilir ya da işlerin çok daha uzamasına yol açabilir."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın stratejisi ne olabilir? Erdoğan'ın süreci bir erken seçime doğru götürebileceğini de söylemiştiniz, bunu detaylandırır mısınız?

Özel: "Erdoğan'ın hiçbir zaman ‘ben erken seçim istiyorum' diyeceğini sanmıyorum, yanlış anlaşılmasın. Ama ne diyor; ‘Koalisyonsa önkoşul olmayacak'. Ne demek önkoşul olmayacak; yani ‘benim yaptıklarımı sorgulayan ya da eski bakanların soruşturmasını protokole koyan bir koalisyona sıcak bakmayabilirim veya benim bunu kabul etmem için protokolde bu tür şeylerin olmaması lazım' şeklinde bir anlama geleceğini varsayıyorum. Çünkü sonuna kadar bu tür şeylere karşı çıktı. Yani kendi başbakanının yolsuzluklarla mücadele programı oy kaybettirir diye itiraz etti. Burada önkoşul istemem dediğiniz zaman, öyle de bir koalisyon kolay kolay kurulamayacağına göre kriz çıkardığınızı göstermeden kriz çıkarılacak zemini hazırlamış oluyorsunuz."

Sayın Özel, 7 Haziran seçimlerinin bir diğer önemli ayrıntısı da HDP'nin yüzde 10'luk seçim barajını aşarak meclise girmesi oldu. HDP, artık bir Kürt partisinden ziyade bir Türkiye partisi olarak nitelendiriliyor. Hatta gelecekte siyasi sıralamanın ön saflarında yer alabileceği söyleniyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Özel: "HDP'nin ikinci büyük parti haline gelmesi ihtimalinden bahseden arkadaşları biraz aceleci buluyorum. Çünkü bunun için hem partide hem de toplumda çok daha büyük bir transformasyon gerekir diye düşünüyorum. Yalnız bu, önemsiz bir aktör olacağı anlamına gelmiyor. Hatta şekillendirici bir aktör bile olabilir. Yani bu memlekette Almanya'da, Hür Demokratlar büyük bir parti oldukları için değil, anahtar bir parti oldukları için hep önemliydiler. Yeşiller de şu anda öyle. Dolayısıyla HDP, böyle bir pozisyona gelebilir."

Siz aynı zamanda seçimlere ‘Gezi Ruhu'nun da yansıdığını düşünenlerdensiniz. Bu yansımaları seçim süresince nerelerde gözlemlediniz?

Özel: "Seçimlerde oy güvenliğini sağlamaya çalışan ‘Oy ve Ötesi' adlı kuruluş, doğrudan doğruya Gezi'nin bir sonucudur. Ona nefes veren, hayat veren, ona katılanlar da Gezi'nin dilinden, enerjisinden etkilenmiş olanlardır. Aynı şekilde Demirtaş'ın toplumda bir yankı bulabilmesini kullandığı nüktedan dilden bağımsız olarak düşünebilir miyiz? Peki, nüktedanlık Gezi'nin bir alâmetifarikası değil miydi? Milletin birbirinin hayatına karışmaması? Bu tabii, Türkiye'yi aşan bir durum gibi duruyor ama Türkiye'nin kavruk muhafazakârlığının bu kadar ötesinde mesajları veren biri de gerek dindarlardan gerek olmayanlardan oyları almayı başardı. İşte o anlamda, Gezi bir gelecek projeksiyonudur. Ve açıkçası sayısal ağırlığından çok daha büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum."

Peki, seçimlerin yarattığı demokratik havanın AB nezdindeki etkisi ne olabilir?

Özel: "Bu seçimlerin, AB'ye Türkiye'nin AKP ve Erdoğan'dan ibaret olmadığını göstermiş olmasını ümit ediyorum. Çünkü biraz da hakir görme derecesinde Türkiye'yi tek bir kimliğe hapsetme eğilimleri vardı. Türkiye'nin bundan ibaret olmadığını söyleyenlere burun kıvırıyorlardı. Şimdi Türkiye'nin çok daha çoğulcu bir toplum olduğu ortaya çıktı."

Özlem Coşkun / DW Türkçe