Soner AYDIN / Demokrat Haber Mersin

Mersin’in arka yüzü haline gelen mahallerde yaşayan, yıllarca yerel yönetimlerin sırt çevirdiği, yokluk, yoksulluk içinde yaşayan Mersin’in ötekileri “Romanlar” ile Romanların maruz kaldığı ayrımcılığı, ötekileştirilmeleri, dizilerde hırsız, yan kesici, sürekli göbek atan bir toplum olarak gösterilmelerini konuştuk.

Türkiye Romanları Avrupa Konseyi Delegesi ve Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu Başkanı Ali Daylam, “Biz acılarla, yoksullukla büyüyen bir toplumuz. Dizilerde filmlerde kültürümüz yanlış tanıtılıyor” diyor ve Romanların acılardan, yoksulluktan zevk alan, sürekli göbek atan mazoşist bir toplum gibi gösterildiğini belirterek, Romanların oyun oynarken açlığını, acılarını unuttuğunu söylüyor.

Daylam ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi şöyle:

-SONER AYDIN: Sayın Daylam öncelikle dernek ve dernek faaliyetleri hakkında biraz bilgi verir misiniz?

-ALİ DAYLAM: Mersin’deki Roman STK çalışmaları ilk olarak Nisan 2004’te başladı. Daha sonra yakın bölgeler ve yakın illerde çalışmalar yapan derneklerle bir araya gelerek federasyon olduk. 2008’de Mersin, Adana, Ceyhan ve Antalya’daki dernekler olarak çatı dernek olan Akdeniz Roman Dernekleri Federasyonu’nu kurduk. 2004’ten bu yana Mersin’de roman kültürünün tanıtılması, sosyal aktiviteler, insanların ön yargılarından arınması noktasında çok ciddi çalışmalar yaptık. Basına yansıyan ya da yansımayan birçok aktivitemiz var. Diğer illere örnek teşkil edecek şekilde 400 roman çocuğunun 30 öğretmen eşliğinde eğitim aldıkları bir dershane kurduk. Eğitim alanında ciddi manada bir eşitsizlik söz konusu idi. Bizde bu eşitsizliği ortadan kaldırmak adına bir süreç yaşıyoruz. Ayrıca bu yaptığımız çalışma Avrupa Parlamentosu tarafından ödüle layık görüldü.

-SONER AYDIN: Günümüzde Romanların birçok sorunları olduğunu görebiliyoruz. Sizin tespit ettiğiniz sorunlar nelerdir?

-ALİ DAYLAM: Bizim en büyük sıkıntımız eğitim ve istihdam. Ardından barınma, sağlık ve güvenlik gibi konu başlıkları geliyor. Eğitim başlığı diğer başlıkları da etkileyen bir başlık. Çünkü sağlıklı eğitim alamayan bir Roman toplum hep ikinci tali işleri yapmak zorunda kalıyor. Yasalara göre her çocuğun nitelikli eğitim almak hakkı var. 2011 yılında bir çalıştay yapıldı. O çalıştayda da gördük ki ortada ciddi bir politika eksiliği var.

-SONER AYDIN: Dile getirdiğiniz sorunların çözümü noktasında önerileriniz nelerdir?

-ALİ DAYLAM: Öncelikle insanları anlamak lazım. İnsanların sorunlarını dinlemek, o bölgede ki sosyo-ekonomik yapıyı bilmek lazım. Ona göre çalışmalar yapılmalı. Ama yapılan çalıştaylar hayata geçirilmedi maalesef. Roman çalıştaylarında olduğu gibi. Çok büyük lüks otellerde, çok güzel toplantılar yaptık ama bunlar topluma yansımadı. Bizde Roman toplumu ve STK’lar olarak yapılacak çalışmaların bir an önce ivedilikle hayata geçirilmesini bekliyoruz. Çünkü kazanan ülkemiz olacak. Romanlar bu ülke coğrafyasının en önemli rengi, önemli bir mihenk taşı. Ama burada ki sıkıntı onları meslek grupları ile buluşturma noktasında ciddi çalışmalar, ciddi politikalar üretilmeli. Bunu yanında romanların yerel yönetimlerde, mecliste yer alması gerekiyor. Ben aynı zamanda 10 yıldan beri Avrupa Konseyinde 46 ülke ile bir araya geliyorum. Dünyada romanlarla ilgili çalışmaları çok iyi biliyorum. Ülkemizde de öncelikle nerede başlanmasını çok iyi biliyorum. Mersin de diğer illere göre eğitim alanında çok büyük reformlar yaptı. 2 ay önce de Avrupa komisyonunun elinden bir ödül aldım. Daha yolun başındayız. Romanlar olarak işsizlik oranında yüzde 96, ilköğretimde okuma oranında yüzde 26, üniversitede okuma oranı ise binde 4 olarak yer alıyoruz. Yolumuz çok uzun. Geçici işlerde çalışıyoruz. Roman toplumun entegre olma noktasında çok ciddi sıkıntımız var. Bizde roman toplumunun kültürünü öğretme hem de romanların ekonomik anlamda daha iyi bir yaşam sürmesi için “Kadınlar işe çocuklar kreşe” projesi yürütüyoruz. 30’a yakın kadın burada kargı işlemesi yapıyor. Böylece hem meslek sahibi olmuş oluyorlar hem de aile bütçelerine ciddi bir katkı oluyor. Tabi bunları genişletmek ve büyütmek gerekiyor. Şehrin dinamiklerinin sadece şehrin ön yüzünün olmadığını şehrin arka yüzünün de olduğunu bilinmesi lazım. Önemli çalışmaların yapılması lazım.

‘ROMAN TOPLUMU ÇALIŞKAN BİR TOPLUM’

Mersin çok güzel bir şehir ama şehri doğru okumaları lazım. Şehir sadece belli mahallelerden oluşmuyor. Mahallelerin arka yüzünü bilmek, anlamak ve kanaat önderleriyle bir araya gelip iş birliği yapmak gerekiyor. Biz sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Çünkü bu toplumu üretim toplumu haline getirmek lazım. Bu toplum artık kömür, erzak, çocuk maaşı yardımı gibi yardımlardan ziyade, kendi alın teriyle ile üretip kazanmak istiyor. Roman toplumu çalışkan bir toplum. Antalya’da bir konferansa katılmıştım. Orada bir Menekşe ablamız var. “Yaşım 55, kendimi bildim bileli yollardan, çöplerden hurda, poşet, kağıt topluyorum, geçimimi sağlıyorum. İki tane kokona yerden bir şey topladığında gazetelere manşet oluyor” demişti. Onlar gece yarıları, herkes uyurken sokak aralarında kâğıt topluyor. Ama kimse bunu bilmez.

‘ROMANLAR GÖBEK ATARKEN AÇLIĞI UNUTUR’

-SONER AYDIN: Televizyonda ‘Roman Havası’ adlı bir dizi yayınlandı ve bu diziye tepki gösterdiniz. Bunu nedeni neydi?

-ALİ DAYLAM: Daha önce de bu tür diziler yapıldı. Bu dizilerde sanki Romanlar kapı gıcırtısına bile oynayan, kavga eden, dünyadan bağımsız, kendi yoksulluğunu ve yoksunluğunu bir kenara bırakan, sadece göbek atan bir şekilde aktarılıyor. Romanlar bunu izlerken evinde ekmeği yok, aşı yok. Sanki acılardan, yoksulluktan zevk alan mazoşist bir toplummuş gibi gösteriliyor. Bu da bizi üzüyor. Romanlar da her insan gibi ‘insanca’ yaşamak ister. Yeter ki o kuşular sağlansın. Sıcak evlerinde yarın aç kalır mıyım düşüncesi olmadan, yaşamak istiyorlar. Televizyonlarda Roman kültürüyle bire bir bağdaşmayan şeyleri, sanki öyle bir kültür varmış gibi gösteriyorlar. Makedonya’dan Roman toplumu açısından çok önemli bir edebiyatçı var. Ona şöyle bir soru sorarlar: “Romanlar göbek atan sürekli oynayan bir toplum mu?’’ O da “Romanlar oyun oynarken açlığı unutur” demişti. Romanlar açlığın ön saflarda olduğu, yarın kaygısı olan, mutluluğu sadece ailesinde, çocuklarında bulan, kentsel dönüşümden yara alan, kirada sürünen, düzenli geliri olmayan bir topluk. Böyle bir topluluk düşünün ki sürekli göbek atıyor.

-SONER AYDIN: Bahsettiğiniz Roman kültürü nedir? Bu kültürün iyi anlaşılması için neler yapılmalı?

-ALİ DAYLAM: Günümüzde bilinmeyen ve anlaşılmayan bir roman toplumu var. Mersinde ki Roman toplumuna baktığımızda; 1922’den bu yana Mersin’de yaşayan romanları görebilirsiniz. Romanlar Mersin’in yerel halklarındandır. Dünden bu güne şehir geliştikçe, büyüdükçe romanlar vardı. Ama bugüne kadar roman toplumuna yönelik sosyolojik bir çalışma yapılmadı. Ne romanlar dinlendi nede romanlarla ilgili ciddi projeler yapıldı. Hafızlarda sadece gülen yüz, göbek atan kadın figürleri ile yer aldık. Tabi bu roman kültürün çok küçük bir parçası. Roman kültürünü anlamak için yaşamak, onlarla birlikle hemhal olmak gerekir.

‘ROMANLAR ARTIK SEÇEN DEĞİL, SEÇİLEN OLMAK İSTİYOR’

-SONER AYDIN: Romanlar özellikle seçim dönemlerinde siyasetçilerin sıkça ziyaret ettiği bir toplum. Seçim dönemlerinde verilen sözler seçimden sonra unutuluyor mu?

-ALİ DAYLAM: Seçim dönemlerinde romanların görünürlüğü çok fazla ama katılım noktasında hiç yokuz. Sadece seçim dönemlerinde oy potansiyeli olarak görüldüğü için çok vaatler, sözler verildi. Ama Roman toplumu artık seçen değil seçilen olmak istiyor. Artık Romanlar da belediye meclis üyelikleri, milletvekilliği noktasında talepleri olan bir topluluk. Çünkü kendi içinden birileri olmadığı sürece sorunların çözülmediğini gördük. Herkes kendine göre Romanları çok seviyor ama o koltuğa oturduklarında bütün her şeyi unutuyorlar. Romanların sorunları büyük sorunları var buda ciddi bir refleks gerekiyor. Biz sorunlarımızı çok iyi biliyoruz. Roman STK’ları olarak dersimize çok iyi çalıştık. Romanlar çalışkan bir toplum ama fırsat eşitliği lazım. Bununla ilgili hem yerel anlamda hem de ulusal anlamda politikalar üretmek gerekiyor. Bu kadar zor şeyler değil aslında. Basit işler bunlar. Ben sabah uyandığımda sokakta ayakkabısı olmayan çocukları görüyorum. Bu beni derinden üzüyor. Herkesin demokratik anlamda seçilme özgürlüğü olduğu gibi roman toplumunun da seçilme özgürlüğü olmalı ve bizim buna çok ihtiyacımız var.

-SONER AYDIN: Siz aynı zamanda Türkiye Romanları Avrupa Konseyi delegesisiniz. Elbette oralarda gezme fırsatı buldunuz. Avrupa ile Türkiye’yi kıyaslarken arada ne gibi farklar var?

-ALİ DAYLAM: Batı Avrupa’da süreç çok iyi işliyor. Roman toplumunun sorunları ile ilgili çok ciddi projeler üretilmiş. Yerleşik hayata geçilmesi noktasında çok önemli kaynaklar ayırmışlar. Yerel yönetimler kanyak aktarıyor. Bu noktada çok iyi Avrupa ülkeleri var. Balkan ülkelerinin başbakanları bir araya gelerek “Roman 10 yılı” adı altında bir proje ürettiler. Romanların entegrasyonu, eğitim, istihdam gibi konularda çalışmalar yapılıyor. Çok önemli demokratik çalışmalar, raporlamalar var. Bunlar bizi sevindiriyor tabi. Macaristan’da ve Çekoslavakya’da sorunlar var. Fransa’da dışarıdan gelen Romanlara yönelik bir dışlama var. Ama genelde baktığımızda ekonomik durumu iyi olan Avrupa ülkelerinde Romanların yaşam standartları oldukça yüksek. Geçtiğimiz günlerde Brüksel’e ödül almaya gittiğimde biraz gezme fırsatı buldum. Mahallelerde roman yurttaşların yaşam standartlarının yüksek olduğunu, büyük işyerlerine sahip olduğunu gördüm. Çünkü ülkelerin bir politikası var ve politikalar eğitim üzerine kurulmuş. Göçer durumda yani karavanlarla mobil olanlar bile gittikleri yerlerde bir adres belirleyip çocuklarının eğitim almasını sağlıyor. Kendi ülkemizde ayırımcılığa çok uğradık. Bilmeden, anlamadan Romanlar üzerine o kadar çok şey yapıldı.

‘ROMANLARIN BİR PARTİSİ YOK’

-SONER AYDIN: Son olarak yerel yönetimlere bir çağrıda bulunacak mısınız?

-ALİ DAYLAM: Şehri yönetirken, Romanları da mutfağın içine alarak yönetmelerini istiyorum. Bir şehri yönetirken, o şehrin içindeki insanları da içine katarak, katılımcı demokrasi anlayışının gereği yerine getirilmeli. Çok nitelikli gençlerimiz de var artık. Onlarda bu sürecin içine katılmalı. Buda kaçınılmaz bir gerçek. Mersin’de yaşayan ciddi bir Roman nüfusu var. Tabi aynı zamanda beklentilerimiz de var. Bir araya gelindiğinde bu beklentilerimiz konuşulmadı. Romanların bir partisi yok. Bizi bağlayan bir parti yok. Bizi içine alan, taleplerimizi dinleyen, sorunlarımızı çözen, bizi onore eden kurumlar bizim baş tacımız.