Devrim Akçadağ / Demokrat Haber Berlin

Güneybatı Kürdistan ve Suriye üzerine çalışmalarıyla tanınan Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nden akademisyen Dr. Seda Altuğ ile Suriye’de devam eden çatışmaları, Kürt halkının kültürel ve siyasi taleplerini, Türkiye’nin Kürt sorununa yaklaşımını ve ülkenin geleceğini konuştuk.

 

Güneybatı Kürdistanın siyasi geleceğinin hem uluslararası hem bölgesel güçlerin tutumuna hem de Suriye içindeki mücadeleye bağlı olduğunu vurgulayan Altuğ, “Ben şahsen Kürtlerin federalizm talebinden geri adım atacaklarını tahmin etmiyorum. Türkiye devleti ya da Suriye Arap muhalefetlerinin bu talebi kabul etmemesi ise ciddi gerilimlere ve çatışmalara yol açacaktır” dedi.

‘TÜRKİYE VE ABD SURİYE’DEKİ MUHALİF YAPIYI MADDİ VE İDEOLOJİK OLARAK DESTEKLİYOR’

- Suriye’de, muhalif güçler ile resmi ordu arasındaki çatışmalar başta Halep olmak üzere, birçok bölgede şiddetlenerek, devam ediyor. Diğer taraftan Kürt Halk Savunma Birlikleri, Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerdeki yönetimi ele geçiriyor. Suriye’de yaşanan bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suriye’deki rejim karşıtı muhalefetin silahlı direnişe yönelmesini ben kaçınılmaz bir süreç olarak görüyorum. İnsanların kafalarına bombalar yağarken, en barışçıl gösteriler bile en vahşi şekillerde bastırılırken, ülkede histeri havası estirilirken rejim karşıtları bir yandan sivil halkı Esad’ın ordusu ve paramiliter güçlerinin şerrinden korumak için öte yandan ise aynı güçlere karşı savaşmak amacıyla silahlı mücadele seçeneğine yönelmişlerdir. Özgür Suriye Ordusu ismi verilen bu yapı kuruluşu itibariyle düzenli ordudan firar edenlerin ve halkın oluşturduğu düzensiz birliklerden oluşmaktadır. İdeolojik olarak farklı grupların bulunduğu bu yapının parçaları arasındaki eşgüdüm ve emir-komuta zinciri de sıkıntılıdır. Silahlı direnişin ortaya çıkmasında rejimin baskı ve şiddet dışında bir yol bilmemesinin rejim karşıtlarına silahlı direniş yolunu işaret ettiğini söylememe rağmen, emperyal güçlerin rollerini de teslim etmemiz gerek. Genel olarak Suriye’deki muhalefetleri ve Esad karşıtı ayaklanmanın gidişatını tartışırken bölgesel ve uluslararası dinamikleri ve emperyal güçleri mutlaka analizlerimize katmalıyız, çünkü bu güçler halk ayaklanmasını kendi amaçlarına en uygun biçimde şekillendirmek ve yönetmek konusunda ısrarlıdırlar. Bu çerçevede başta Suriye Ulusal Konseyi’nde cisim bulan muhalif yapıyı maddi ve ideolojik olarak destekleyen ABD, İngiltere, Katar, Suudi Arabistan, Türkiye gibi emperyal ve alt-emperyal güçler silahlı direnişe lojistik ve maddi destekte bulunuyorlar. Para havaleleri ve silah transferi Özgür Suriye Ordusu’nun hangi yerel birimine gidiyor, hangisine gitmiyor, bunlara dair bilgimiz sınırlı.

Fakat şunu iddia edebiliriz ki Suriyeli devrimciler Beşar Esad’ın devrilmesine kitlenmiş, Esad ise gitmemeye kitlenmiş iken Özgür Suriye Ordusu ve Esad ordusu arasındaki çatışmalar isyan coğrafyasını genişletiyor. Son 3 aya kadar bahsettiğim coğrafyanın dışında kalan Halep artık çatışmaların en yoğun yaşandığı yerlerden biri haline geldi.

‘KÜRT BÖLGELERİNDEKİ GÜVENLİKTEN KÜRT HALK SAVUNMA BİRLİKLERİ SORUMLUDUR’

Suriye Kürdistanı’nda ise durum farklı. Burada Suriye’de rejim karşıtı ayaklanmanın başladığı Mart 2011 tarihinden itibaren nispeten sakin bir bölge. Şiddetli çatışmalar sebebiyle tamamen yerle bir olmuş ve insansızlaştırılmış Homs, Hama ve İdlib gibi şehirlerle karşılaştırıldığında bilhassa Suriye’nin kuzeydoğusu daha güvenli ve çatışmasız bir bölge. Kamışlı havaalanında bekleyen tanklar şehrin sokaklarına girip ortalığı yerle bir etmiş değil. Amuda, Kamışlı, Derbesiye, Derik, Kobani gibi şehirlerde yapılan Esad karşıtı gösterilerde Esad’ın güvenlik güçleri göstericilere zaman zaman gaz bombalarıyla saldırmış ve can kayıpları olmuş olsa da toplu katliamlar bu bölgede yok. Mesud Barzani’nin önderliğinde Temmuz 2012 tarihinde imzalanan Hewler antlaşmasına göre ise Kürt bölgelerindeki güvenlikten Kürt Halk Savunma Birlikleri sorumlu. Bu birliklerde hangi Kürt partisinin hangi oranda temsil edileceği Yüksek Kürt Kurulu tarafından belirleniyor. Yüksek Kürt Kurulu ise Hewler Antlaşması'nı müteakip Suriyeli Kürt muhalefet gruplarınca kurulmuş olup 11 partiden oluşan ENKS (Kürt Ulusal Meclisi) koalisyonu ile PYD'nin başını çektiği Meclîsa Gel koalisyonunun beşerli üyesinden oluşmaktadır.

‘ESAD SONRASINDA BÖLGESEL, MEZHEPSEL VE ETNİK ÇATIŞMALAR GÜNDEME GELEBİLİR’

- Uzun vadeli çatışma ve çözümsüzlük süreci, başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerini nasıl etkiler? Bu durumda Türkiye’nin de dahil olacağı bir uluslararası dış müdahaleden bahsedebilir miyiz?

Uluslararası müdahale ayaklanmanın başladığı ilk günden itibaren bir ihtimal olarak kamuoyunda tartışılmaya başlandı. Aynı daha ortada savaş koşulları yokken batı kamuoyunda iç savaş ihtimalinden bahsedilmesi gibi. Oryantalist ve emperyal bir bakış açısından kaynaklanan bu tavır olası bir müdahaleye zemin hazırlamak için kullanıldığı kadar Suriyelilerin kendi geleceklerini belirlemekten aciz olduğunu da ima ediyor.

Ayrıca halihazırda dış müdahale yapılıyor zaten. Türkiye’nin ve batının gittikçe daha ihtiyatlı da olsa Suriye Ulusal Konseyi’nde örgütlenen muhalefeti maddi ve manevi olarak desteklemesi, Özgur Suriye Ordusuna yapılan silah ve para desteği vs. gibi müdahaleler de aslında dış müdahalelerdir.

Uzun vadeli çatışma ve çözümsüzlük herkesten önce Suriyelilieri çok olumsuz etkiler. Zaten ülkede yaşayan insanlar bombalar altında, yokluk ve korku içinde yaşıyorlar. Yiyecek, içecek, sağlık gibi temel insani ihtiyaçlarını dahi gideremiyorlar. Birçok muhalif, Esad karşıtı dış güçlerin hedefinin Suriye halkını yormak ve bıktırmak olduğundan dem vuruyor. Bu yorgunluğun sonunda ehven-i şer’e razı bırakmaya çalıştıklarını söylüyor. Çatışmanın büyük ölçüde sona bulması için Esad rejiminin son bulması gerekiyor. Ama korkarım ki Esad’ın devrilmesi sonrasında da bölgesel ve mezhepsel veya etnik çatışmalar yeni bir boyut kazanarak devam edecektir. Ben bu noktada bölgesel boyutu da olan 2 temel çatışma olacağının düşünüyorum. Birincisi Kürt meselesi, ikincisi ise Alevi-Sünni çatışması.

Fakat şunu özellikle belirtmek istiyorum, çatışmanın devam etmesi, hafiflemesi, kuvvetlenmesi veya sonlanması yine siyasi aktörlere ve tabii ki bölgesel ve emperyal iktidarlara bağlıdır. AKP hükümetinin de Suriye içindeki çatışmanın bu raddeye ve biçime gelmesinde payı vardır. Yani AKP hükümeti bağımsız değişken değildir. Suriye’nin kuzeybatısında uçuşa yasak bölge şeklinde bir dış müdahale ihtimali Ağustos ayı başında Hilary Clinton’un Türkiye ziyareti esnasında gündeme geldi. Fakat henüz kamuoyuna açıklanan bir bilgi yok elimizde.

 

‘KÜRT FOBİSİNİN EGEMEN OLDUĞU BİR RUH HALİYLE TÜRKİYE KAMUOYUNA YANLIŞ BİLGİLER SERVİS EDİLDİ’

- Bazı medya kuruluşları, Suriye ve Kürt bölgesinde yaşanan olayları geniş bir yelpazede değerlendirirken, Türkiye ve Arap dünyası’nda, iktidara yakın olan medya kuruluşları, “Suriye’de Kürt devleti kuruluyor” biçiminde haberler yayınlıyor. Sizce bunun amacı neydi?

Arap medyasından ziyade Türkiye’de hükümete yakın medya kuruluşlarının bu şekilde değerlendirme yaptıklarını söylemek daha yerinde olacaktır. Kürtlerin yaşadıkları yerlerin yönetimlerini ele almaları meselesi Türkiye medyasının merkezine oturdu. Olayları takiben Kürt fobisi ve korkunun egemen olduğu bir ruh haliyle Türkiye kamuoyuna yalan yanlış bilgiler ve birçok komplo teorisi servis edildi. Bunlar çok büyük ölçüde iç kamuoyuna yönelik haberlerdi. İç kamuoyunda korku yaratmaya, halk arasında düşmanlık yaratmaya yönelik provokatif haberlerdi. Hatta dış müdahaleye zemin hazırlamaya yönelik haberler olarak bile okunabilir.

‘TÜRKİYE SURİYE KÜRDİSTAN’INDAKİ ÖZERKLİĞİ SEMBOLİK OLARAK İÇİNE SİNDİREMİYOR’

- Suriye’nin Kürt bölgesinde özerk bir Kürdistan’ın oluşması Türkiye’nin yaklaşımını ve politikasını nasıl etkileyecektir?

Türkiye Suriye Kürdistan’ındaki gelişmelerden çok rahatsız çünkü birincisi Kürtlerin hangi siyasi arka plandan gelirse gelsin özerk bir yönetim kurmasını istemiyor, bunu bir tehdit olarak görüyor, sembolik olarak kendi içine sindiremiyor. İkincisi ise Suriye Kürdistanı’nda PYD’nin güçlenmesini istemiyor. Bunu engellemek için uluslararası diplomatik yollar başta olmak üzere birçok yolu deneyecek ve yine genel olarak Suriye’nin tümünde özel olarak Suriye Kürdistan’ındaki siyasi ve ekonomik gelişmeleri şekillendirmeye ve disipline etmeye çalışacaktır.

‘KÜRTLER FEDERALİZM TALEBİNDEN GERİ ADIM ATMAYACAK’

- Kürt Bölgesi’nde yaşanan gelişmeler birçok çevre tarafından Demokratik Özerkliğin ilk tohumları olarak değerlendiriliyor. Sizce bölgedeki dengeler buna müsait mi? Güneybatı Kürdistan bölgesinin geleceğini nasıl okuyorsunuz?

Suriye’deki Kürtler arasındaki fark siyasi/örgütsel farklardır, farklı grupların Esad sonrası döneme ilişkin siyasi ve iktisadi talepleri arasında ciddi farklar yoktur. Siyasi arka plan ne olursa olsun, federalizm Suriye Kürtlerinin birincil talebidir. Arap kuşağı projesiyle birlikte kuzeydoğu Suriye’ye iskan edilen yerleşimci Araplara ait olan toprakların eski sahiplerine iadesi de bir diğer ortak taleptir. Diğer bir önemli nokta ise, Kürtler arasındaki tüm siyasi aidiyetleri ve siyasetler arası çatışmaları aşan, Kürt olmaktan kaynaklanan ortaklıktır. Bu ortaklığın duygusal yansımalarını Kürtlerin bazı şehir ve kasabalarda yönetimi ele almalarını takiben TV ekranlarına yansıyan sevinç gösterilerinde gördük.

Güneybatı Kürdistanın siyasi geleceği de hem uluslararası hem bölgesel güçlerin tutumuna ama hem de Suriye içindeki mücadeleye bağlıdır. Bilhassa bağımsızlık ihtimali uluslararası güç dengeleriyle çok ilgilidir. Ben şahsen Kürtlerin federalizm talebinden geri adım atacaklarını tahmin etmiyorum. Türkiye devleti ya da Suriye Arap muhalefetlerinin bu talebi kabul etmemesi ise ciddi gerilimlere ve çatışmalara yol açacaktır.

 

‘SURİYE’DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYELİ KÜRTLER ARASINDA YARATTIĞI SEVİNÇ AKP’Yİ KORKUTTU’

- Sizce Türkiye, Suriye’deki krizi ve Kürt bölgesinde yaşanan gelişme boyutunun buraya kadar varabileceğini hesaplamış mıydı? Yoksa büyük bir sürprizle karşılaştığını belirtebilir miyiz?

Hesaplamış olması gerekirdi. Eğer hesaplamamış ise bu örgütlü halkların gücünü hafife almış olmasına karşılık kendi iktidarının gücünü mübalağa etmesinden kaynaklanıyor.

AKP hükümetini korkutan şey Suriye’deki gelişmelerin Türkiyeli Kürtler ve muhalifler arasında yarattığı sevinç ve coşkudur; öz yönetimin Suriye tarafında gerçekleşmesinin Türkiye’de de gerçekleşme ihtimalinden dolayı Türkiyeli Kürtlerin duyduğu heyecandır. Şu ana kadar Suriye’deki gelişmeler, gerek Kürt bölgesi gerekse diğer bölgelerde olanlar, Türkiye yönetici elitlerinin korku ve fobilerini ortaya çıkarmıştır. Umarım çok yakında daha olumlu duygular ortaya çıkar.